23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Mo Yan romanlarından yayılan büyü... Mo Yan, Erdem Kurtuldu çevirisiyle Can tarafından yayımlanan üç romanıyla üç yıldır azımsanmayacak okura ulaştı Türkçede: Kızıl Darı Tarlaları (2013), İri Memeler ve Geniş Kalçalar (2014), Yaşam ve Ölüm Yorgunu (2015)… Yuvarlamayla ilki beş yüz yirmi, ikincisi bin kırk, üçüncüsü dokuz yüz otuz; toplam iki bin beş yüz sayfa… o Yan’in Kızıl Darı Tarlaları’ndaki anlatı biçemiyle Márquez, Yaşar Kemal anlatıları arasında benzerliklere değinmiştim geçmişte. Bu kez Mo Yan anlatısındaki önemli ipuçlarının izini süreceğim… Bunun için İri Memeler ve Geniş Kalçalar romanını çekiyorum öne. Bin sayfayı aşkın roman, bir aile tarihi bağlamında alınabilir. Kaldı ki Mo Yan, öteki iki romanında da anlatısını aile odağı temelinde yapılandırıyor zaten. Sözgelimi Kızıl Darı Tarlaları’nın anlatıcısı, romanın bir yerinde,”[a]ilemizin tarihine baktığımda,” (260) demekten alamaz kendini. Yaşam ve Ölüm Yorgunu’nda da öldürüldükten sonra eşek olarak yeniden dünyaya gelen toprak ağasıdır baş anlatıcı, bir aile üzerine kurularak aktarılır roman yine. Ayrıca Mo Yan da kendisini dolayımlı anlatıcı olarak katar yapıtına. Bizde, dünya yazınında bu bildik yolun pek çok örneği var. Hem bu tür tanışlıktan hem anlatıya sinen büyüden ötürü bin sayfayı aşan cilt de, öteki ikisi de okuma ediminde zorlamıyor insanı. Mo Yan, İri Memeler ve Geniş Kalçalar’da ceninken anlatmaya koyulan Shangguan ailesinin tek oğlu Shangguan Jintong’u seçiyor anlatıcı olarak. Mo Yan’in gerek bu yapıtında gerekse ötekilerinde Çin toplumunun son yüzyılına yönelik öznel bir halk tarihine eğildiği, bunu kaleme aldığı öne sürülebilir. Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ta, Yaşar Kemal’in “Bir Ada Hikâyesi” üst başlığı altındaki dörtlemesinde olduğu gibi. Ama burada bizi derinden etkileyen, anlatılardan yayılan tarih değil, halkların ürettiği, yazarın dokuduğu büyü… FELSEFESİNİ KURARAK ANLATIYI YAPILANDIRMAK… Anlatısını kurarken yapılması gereken ilk işin, buna dönük felsefe üretmeye çabalamak olduğunu fısıldıyor sanki Mo Yan bize. Nitekim romanın ilk satırlarıyla birlikte hem okuma hazzı kuşanıyor hem de bu toplumun yarattığı ekin dünyasınS A Y F A 1 8 n 6 dayanaklara dönüştüğü söylenebilir. Bu yolla yazarların, kendi anlatı felsefeleri açısından “anlatıyı sakızlandırmak” amacıyla bağlar kurduğu öngörülebilir. Mo Yan’in başardığı söylen avcılığını burada aramak gerekiyor herhalde… Özellikle emperyalizme karşı direnişi biçimlendirirken yazarın sırt sıvazladığı alaysamalı anlatım, ironik göndermeler, ötesinde enikonu komikleşen durumlar bunu gösteren önemli ipuçları… BİR KADIN DESTANI… Mo Yan anlatılarında kadınlar özel yere sahip; bir yanı ağıt, acı, bu kadınların, öte yanı kahramanlık, kılavuzluk… Zaten üç romanda da kadınlar, ana tanrıça çağının uzantısı halinde baskın karakterler olarak öne çıkıp evrenlere yayılıyor, temel taşı konumuyla başköşede yerini alıyor… Çünkü kadınlar, birer yaratıcı tanrıça olarak biçimlendiriliyor hep. Romanlarda kadınların çocuk ortaklaşacılığı da dikkati çekiyor ayrıca. Ama bir toplumsal altüst oluşlar çağında yaşandığı unutulmamalı. Nitekim yazar, nokta tarihler veriyor, söz konusu yüzyıla yayılmış kimi zaman dilimlerine değgin. Shangguan Jintong, anlattıkları her ne olursa olsun, annesi ya da ablaları aracılığıyla kadınlara yoğunlaşıyor. Bu çerçevede karakterlerdeki yanılsama duygusunu yazar, okurda sürdürüp farklı etkilere de kapı aralıyor bir bakıma. Bunu abartıyla, dedikoduyla, tapınımla, yalanla vb. gerçekleştiriyor. Simgeleme de buna katkı sağlıyor. Bu yüzden alegorik anlatımı yeğliyor yazar, şiirsel, düşsel, grotesk damarlar eşlik ediyor o zaman buna. Japon saldırısı, Amerikan emperyalizminin Çin’e sızması, işgal süreciyle birlikte siyasal yelpazede, ideolojik konumda öne çıkan veya geriye düşen güçler, bu çatışmanın yol açtığı farklı yapılanmalar hep alegorik anlatımla gözler önüne seriliyor. “[B]atının maddi ve kültürel üstünlüğünü” (340) göstermek için çabalayan, “Batı kültürünün tanıtımını yaparak bu topraklara fayda getirmek ist(eyen)” (357) Batı odaklı eğretilemeler de bunu gösteriyor. Mo Yan, ironik göndermelerle kuşatıyor bunları hep. Alabildiğine eğlenceli kılıyor hatta. Sözgelimi Amerikalının gösterimini yaptığı filmde av sahnesiyle cinsellik içeren sahnenin art arda gelişi, yazar tarafından ustalıkla epik bir anlatıma kaydırılıveriyor. Bu arada insanlardaki sınıfsal değişimlerin ekonomik tabanlarını, sınıf atlamaya dönük her davranışı da ustalıkla yansıtıyor yazar. Bunun kökenine inerek insanın kendi çıkarı için neleri göze aldığını, bir bukalemun gibi nasıl değişebildiğini deşiyor. Denebilir ki, bunları yaparken Gogol’ün ironisiyle Bulgakof’un kara anlatısını birleştiriyor sanki yazar… Mo Yan, andığım romanlarında insanı ta yüreğinden yakalayan bir biçemle geçit resmi yaptırıyor anlatısına… Yaratılan bir büyü oysa yalnızca… Okurken romanları, bir uçan halıya oturmuşsunuz da sanki, rüyada yüzer gibi yol alıyorsunuz… Öyleyse hadi buyurun Mo Yan romanlarına… n K İ T A P S A Y I 1 3 2 9 M dan içeri adım atıyoruz. Savaşlarla, emperyalist saldırılarla içli dışlı, altüst oluşlar içinde yaşayan bir toplum. Bu yüzden geniş, göz alabildiğine uzanan mekânları, adeta akıl almaz çetinlikte bir yapboza uyarlayıp bunu Uzakdoğu sanatının görsel, imgesel çekiciliğiyle kurguluyor yazar. Ağıt gerektirmeyen ölümler, sevginin kanıksandığı doğumlar, yaşam bu uçsuz bucaksız topraklarda sıradan ritüele dönüşüyor adeta. Bunları romanlarına taşımış, anlatısını bunlarla kurmuş yazarların “mucize” olgusuna roman karakteri gibi yaklaştığı gözlenmez mi? İşte “mucize”, Mo Yan için de böylesi anlam taşıyor… Bu çerçevede Asya steplerine özgü, uçsuz bucaksızlıktan pay alan romanını kurarken, ister istemez kendi toplumundan besleniyor yazar… Anlatıda devamlılık sergileyen, eylemsel, görsel, oyunsal tüm beslemelerin bu yapının dramatik uzantıları olduğunu gösteriyor bize… Yerleşim yerinin temel karakter bağlamında öne çıkarıldığı da unutulmamalı! Köyün, kasabanın, ötesinde koca ülkenin bir tragedya kahramanı gibi soluk alıp vermesi alabildiğine olağanlaşıyor… Mo Yan’in anlatıya içirdiği büyünün kökeninde söylen, masal, öykü, destan, tümünün de katkısı, payı söz konusu… Öyle ki anlatıda yer alan nesnelerle gereçler bile, kendi eylemlerini yansılayabiliyor. Bütün bunların bir anlatı felsefesi kurmayı gerektirdiği apaçık ortada; bir yaşam felsefesinin geleneksel, modern yollarla yapılandırılıp aktarılması biçiminde… Ne ki biz, bunu sezmekle yetiniyoruz yalnızca. BÜYÜYÜ GİZEMLE HARMANLAMAK… Biz okur olarak abartıyla, alaysamayla yola koyulduğunu, bir gezgin kumpanya grubu üyeleriyle haşır neşir, tuhaf, ama çekici oyunlar sergileyerek şapkasından her an tavşan çıkarmaya hazır sihirbaz edası yansıttığını, ama bu arada ne yapıp edip anlatısını şenlik havasında bando A Ğ U S T O S 2 0 1 5 mızıka yürüyüşe çıkardığını gözlüyoruz yazarın… Bunun sonucunda bir kuşgözü gibi tıpkı, hem mikroskobik hem de teleskopik bakışla bu uçsuz bucaksız evrende, bir yandan geniş açılı anlatımlar kuruyor Mo Yan, öte yandan pike yaparcasına bir küçük noktaya yoğunlaşıp kaydırmayla ya da sekmeyle buna odaklanabiliyor… Sözün kısası, anlatıcı, bir masal atası ya da meddah gibi hep oyunlarla anlatıyor toplumun yaşadıklarını. Mo Yan, biçemsel açıdan tümcelerin, sözcüklerin eylem yansıtıcı konumundan alabildiğine yararlanıp görsel dizilişler de oluşturup eylemi tekerleme havasına kaydırabiliyor. Hatta film akışı da kazandırabiliyor anlatısına. Ötesinde anlatıcı da anlatı da bir küçük değişimle her an birbirinin yerine geçebiliyor. Ayrıca Mo Yan, bu özellikleri yanında, anlatısına yığma ayrıntı yerleştirme ustası da aynı zamanda. Ama bu, okuma ediminde kırılmaya, isteksizliğe yol açmıyor. Süsleme sanatının örneğine dönüşüyor yığıntı, o kadar. Çin’e özgü gösteri, oyun, dans, müzik sanatlarının, astrolojinin, öteki sanatlarla dövüş oyunlarının, film, oyun, tiyatro, dans, opera, masal, düş vb. tümünün göstereni oluyor… Anlatıda “modern bir oyun sergilenece(ğinin)”, bunların hatta yer yer “eğitme amacı taşı(dığının)” (177, 179) vurgulanması boşuna değil. Oyun, oyuncu; oyunlar yoluyla gerçeklik düzlemine geçiş, seyircide özdeşleyim yaratma Anadolulu okurun bildiği bir olgu… Kuşku yok ki böyle bir anlatı için abartı ne ölçüde sıradansa yineleme de alabildiğine doğal… Bütün bozkır yazarlarında abartıyla karşılaşıldığı, yinelemelerin yanına yanılsamaların da eklenip önemli C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle