Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Saul Friedländer’den “Kafka: Utanç ve Suçluluğun Şairi” ‘Belirsiz berrak’ bir ışıkta Kafka r Eray AK zerine çok şey söylenmiş bir yazarla ilgili yeni bilgiler ortaya koymanın zorluğundan bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum. Her ne kadar edebiyat uçsuz bucaksız bir evren olsa ve ortaya çıkan yeni gelişmelerle eseri ve yazarı bize tekrar yorumlama şansı verse de bu, araştırmacıya sıkıntı veren bir durum aslına bakarsak. Ancak ne olursa olsun bu sıkıntılar bir biçimde aşılıyor ve edebiyat araştırmaları, yazarlar ve yapıtlarıyla ilgili yeni bulguları gözler önüne sermeye bir şekilde devam ediyor. Söz konusu Kafka ise hele, bu durum daha da sıkıntılı bir hal alabiliyor. Örnekse; 1974’te önemli Kafka araştırmacılarından Erich Heller şöyle diyor: “Kafka hakkındaki yazıların kaynakçasına bir göz atmak, onun hakkında yazılmış kitap ve makale bolluğunda bir şey daha eklemenin ne kadar problemli olduğunu gösterir.” Fakat Heller bu sözleri söylediğinden bu yana otuz yılı aşkın zaman geçti ve yaşanacak zorlukları göz önüne alan Kafka araştırmacıları, birçok incelemeyi yayımlama imkânı buldu. Hatta yazarın yapıtları ve yaşamı didik didik edildi desek hiç abartmayız. Buna rağmen Kafka üzerine yapılmış nitelikli her araştırmada yeni bir keşif mümkün ve bu da Kafka’nın, her çağda kendini yeniden üreten metinler yarattığının göstergelerini veriyor bize. Aynı zamanda her zihinde farklı yansımalarıyla yer eden ve araştırmacıların “belirsiz berraklık” diye adlandırdığı durumu kanıtlıyor. Ardında bıraktığı dev yapıtlarıyla hemen tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önemsenen bir yazar Franz Kafka. En azından nitelikli edebiyat takipçileri arasında... Her ne kadar Kafka üzerine Türkçede yazılmış ve ses getirmiş araştırmalara çok rastlamasak da önemli sayıda araştırma dilimize kazandırıldı. Şimdi bunlardan biri daha yayımlandı, Kafka: Utanç ve Suçluluğun Şairi. SANSÜRDEN KURTARMA ÇABASI Kitap, yayınevinin “Kalem&Yaşam” dizisi kapsamında okura sunuldu ve tam da dizinin ismiyle müsemma olarak Kafka’nın yaşamında süzülen detayları, yazdıklarına yansıtarak bir portre oluşturma arayışına girişiyor. Kitabın yazarı, 2008 Pulitzer Ödülü’nün de sahibi olan Saul Friedländer’in amacı, Kafka dendiğinde akla gelen ilk isimlerden olan ve bugün eğer Kafka okuyorsak bunu büyük oranda kendisine borçlu olduğumuz, ancak bunun yanında yeni yayımlanan araştırmalarda, Kafka’nın eserlerinde tahrifatta bulunduğu da ortaya çıkan Max Brod’un sansüründen kurtararak gerçekleri ortaya dökmek. Bu doğrultuda, kitabın kaynakçaları arasında da yer verilen kapsamlı Kafka araştırmaları ışığında, S A Y F A 6 n 1 3 Ü Kitabın yazarı, 2008 Pulitzer Ödülü’nün de sahibi olan Saul Friedländer’in bu çalışmayla gerçekleştirmek istediği, Kafka dendiğinde akla gelen ilk isimlerden olan ve bugün eğer Kafka okuyorsak bunu büyük orandan kendisine borçlu olduğumuz, ancak bunun yanında yeni yayımlanan araştırmalarda, Kafka’nın eserlerinde tahrifatta bulunduğu ortaya çıkan Max Brod’un sansüründen kurtararak gerçekleri ortaya dökmek ve samimi bir Kafka portresini okura sunmak. Bu doğrultuda, kapsamlı Kafka araştırmaları ışığında, ortaya atılan fikirlerin dününü ve bugününü yansıtıyor yazar. ortaya atılan fikirlerin dününü ve bugününü yansıtıyor diyebiliriz çalışma için. Hemen yukarıda değindiğim biçimde bir çalışma yöntemi, Kafka ve yapıtlarını anlamak adına en doğru yollardan biri kuşkusuz. Çünkü Kafka’nın yazdıklarında çocukluk travmaları ve yaşanmışlıkların ne denli etkili olduğunu göz önünde bulundurursak Friedländer’in yapmaya çalıştığının ne kadar yerinde olduğunu daha rahat anlayabiliriz. Ayrıca Saul Friedländer’in bu çalışmasına önemli katkı sağlayabilecek, geçen yıl yayımlanmış bir çalışma daha var: Claude Thiébaut’tan, Franz Kafka’nın Dönüşümleri. Thiébaut’nun kitabını öne çıkaran en önemli özelliği, Kafka’nın yaşanmışlıklarıyla beraber o dönemlerin sosyolojik haritasını çıkarma arayışına girmesi. Bu bağlamda, biri yaşanmışlıkları doğrultusunda yapıtlarına odaklanan, diğeri yaşanmışlıkların ardındaki toplumsal zemini arayan bu iki araştırma, birbirlerine sırt vererek ilerliyor ve dönüşümlü, birbirlerini destekleyen bir okuma fırsatı yaratıyor. Saul Friedländer’in bu kitabı yazmak için, Kafka’nın her okuyuşta kendini biraz daha çekici hale getiren yazınının dışında, kendince yarattığı özel sebepleri de var. Bu noktada araştırmacıya kulak verelim: Kafka’yla inişli çıkışlı dostlukları ölümüne kadar bir şekilde devam edecek Max Brod, “Tel Aviv’e taşınmadan önce bizzat ailenin misafiri oldu. Bunun yanında “ailemin dünyası da Prag Yahudilerinin dünyasıydı, A Ğ U S T O S 2 0 1 5 Kafka’nın kuşağından biraz daha genç bir topluluğa aitlerdi” diyor Friedländer. “(...) Babam, on beş yıl önce Kafka’nın da gittiği, Karl Üniversitesi’nin Alman Hukuk Fakültesi’nde okudu ve Kafka gibi, babam da Prag’da bir sigorta şirketinde hukuk danışmanı oldu. Annemin ailesi Kuzey Bohemya’nın Almanca konuşulan bölgesi olan OberRochiltz’de yaşadı (Kafka’nın Goblonz yakınlarındaki Röchiltiz diye bahsettiği yer; defalarca gitmişti oraya.) Annemin ilk adı Elli’ydi, Franz’ın en büyük kızkardeşininki gibi. Ve, Kafka’nın üç kız kardeşi gibi, ailemin yaşamları da Alman toplama kamplarında sona erdi,” diyor yazar ve ardından ekliyor: “Zamanla keşfedilen bütün bu gizli bağlar, benim Kafka’nın metinlerini – kendi içkin azametlerinin taşıdığı cazibenin de ötesine geçerektercih etme sebeplerimi arttırmıştır.” Tüm bunların doğrultusunda ise sözü Kafka’nın ünlü Babama Mektup’una konu olan ve yazdıklarında yeri her zaman fazlasıyla hissedilen baba Hermann Kafka’nın etkisini araştırmaya girişiyor. Burada yazarın vurgulamak istediği en önemli nokta Kafka’nın bu konuda tutarsız bir duyguyla hareket ettiği. Bir yandan “ezici” baba imgesi yazdıklarında öne çıkarken, diğer yandan mektuplarında ebeveynlerinden şefkatle söz ettiği de oluyor. Aslında genel anlamda bu türden ayrışımların peşinde Friedländer ve bu tavrını çalışması boyunca sürüdürüyor. Gerek Kafka’nın Yahudiliği ve bunu yaşayışı, gerek Yahudi bedeninden şikâyet edip diğer yandan Yahudi aşağılanışının kendince karşısında durma çabalırını gözler önüne serme derdinde. Kaynakları arasında Kafka üzerine yapılmış çalışmalar olsa da esas üzerinden yürüdükleri ise mektuplar ve günlükler. Bilindiği gibi Kafka’nın geride bıraktıklarının arasında roman ve öyküleri kadar mektupları ve günlükleri de sağlam bir yer tutmakta. Friedländer de kitabının eksenini mektuplar ve günlükler üzerine kuruyor daha çok. MEKTUPLAR VE GÜNLÜKLER Mektuplar ve günlükler bağlamda kitabın en dikkat çekecek bölümlerini ise Kafka’nın “Aşk, Seks ve Fanteziler” başlığı altında toplanmış bölümü çekecek kuşkusuz ama yazarın derdi bunların bir şekilde Kafka’nın yazdıklarına yansıyan yüzünü ortaya çıkarmak. Şöyle diyor Friedländer: “Kişisel zemin ne olursa olsun önemli olan Kafka’nın yazılarına etkisi.” Tam da buna uygun olarak kitap boyunca tavrını değiştirmiyor yazar ve ortaya, edebiyat magazininden uzak, sadece yaşantıların yapıta yansımasına odaklanan bir kitap çıkıyor. Tüm anlatılanların bir şekilde dönüp dolaşıp bağlandığı nokta da “utanç ve suçluluk”. Bu paralelde kitabın ismiyle müsemma bir diğer güzel eşleşmenin de yerini bulduğunu söyleyebiliriz. Saul Friedländer, Kafka’nın tüm yaşadıklarını bu iki duygu odağında değerlendirerek farklı bir portre ortaya çıkarma arayışına giriyor kitapta. Bunun yanında yaşanılanların tarihsel ve sosyolojik zeminleri de söz konusu ediliyor zaman zaman ama Friedländer’in odaklanmak istediği esas meseleler bunlar değil. Toplumsal, sosyal ve siyasal olaylar, yazarın anlattıklarının havada kalmaması için verilmiş bir temel sadece. Bunların dışında kitapta, Kafka’nın yapıtlarıyla ilgili önemli çıkarımlara da tanıklık edecek okurlar ancak Friedländer’in çalışmasının en önemli özelliği tüm bunlardan öte bir nokta. O da Kafka’yı tanıma adına meraklı okura önemli bir zemin sunması. Alımlanma noktasında, yapıtlarında ortaya koyduğu ironik tavrıyla her zaman sıkıntı yaratmış Kafka, Friedländer’in bu kitabıyla kapılarını biraz daha aralıyor bize ve Kafka’yı tanımak isteyen fakat ondan ürken meraklı okura önemli bir kaynak sunuyor. n erayak@cumhuriyet.com.tr Kafka: Utanç ve Suçluluğun Şairi/ Saul Friedländer/ Çeviren: Tuğçe Aysu/ İthaki Yayınları/ 200 s. K İ T A P S A Y I 1330 C U M H U R İ Y E T