Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş Y iir Atlası CEVAT ÇAPAN Yusef KOMUNYAKAA/ Şiirler/ Çeviren: Nilüfer İLKAYA ‘Onlarca mevsim değiştirdi şehri’ usef Komunyakaa, 1947’de Louisiana’da doğdu. Neon Vernacular: New and Selected Poems adlı şiir kitabıyla 1994’te Pulitzer Ödülü’ne layık görüldü. Aynı yıl, Kingsley Tufts Şiir Ödülü’nü ve ayrıca Ruth Lilly Şiir Ödülü’nü aldı. 2007’de Louisiana Yazarlar Ödülü’ne layık görüldü. Halen New York Üniversitesi’nde ders veriyor. Ona doğru sesleniyorsun, rüzgâr alıp götürüyor sesini. Annesinin adını haykırıyorsun ve gözlerini kaldırıyor kızıl gökyüzüne. Az kalsın dokunacaktın aklından geçenlere, ulaşırken nehrin ötesine uzanan eline. İlmek asılı durur başının üzerinde, hissedebiliyorsun içinde büyüyor, çekerken kaldırmak için kendini, tırmanırken bir merdiveni havadan yapılmış, ayakların onun ayakkabılarında. BÖĞÜRTLENLER Ellerimi benzettiler tıpkı bir matbaacının Ya da bir hırsızınkine polis tutanağından evvel ve çektiler beni sabah vaktinin taze tatlılığına, öylesine gür Islak yer kıymetlenmiş düştükleri dikenden bir tacın arasında. Koklayabilsem de eski kireçkaplı Tarihi, on yaşımda yine de uzatırdım ellerimi ve böğürtlen taneleri düşüverirdi avuçlarıma. Bir elimdekileri yerken ve doldururken teneke kabı diğeriyle, Masalları yedim ve hayal ettim turtayı ve böğürtlen suyunu, neredeyse Gerekli affetmek kadar. Köpeğim Spot Mavi alakargaları ve çalı serçelerini gözlüyor. Bataklık kurbağaları Kapkara yerin içinde, gün ışığından saklanmışlar. Bir saat sonra, şehiriçi yol sınırında İki elimde parıldayan birer teneke tutuyorum, Dünyalar arasında arafta kalmış, bir dolar bir dolar diyerek. Büyük mavi araba terletti beni boncuk boncuk Kış camlardan dışarı süzüldü. Az daha eğilince oğlan çocuğunu gördüm ve kız çocuğunu benim yaşlarımda, geniş arka koltukta Sırıtan ve işte o zaman hatırladım parmaklarımın Yandığını dikenlerden dokunsan düşüverecek böğürtlenler arasında. n 1 3 3 0 1 3 A Ğ U S T O S 2 0 1 5 n S A Y F A 1 9 AFRİKALI MEZARLIĞI Kongo, Gine ve Angola diye geldiler, bir kalimbanın ritmiyle oynuyordu ayakları. Çalışmaya geldiler Arpaketen tarlalarında, çiftliklerde, taştabakada, biriketharçta, ahşap fıçılar yapmaya, kimi köleden hizmetçiyarı özgür adama geçti. Erkekdişi zıvanalar yaptılar – saplanmış New Amsterdam’daki yerlerine. Onlarca mevsim değiştirdi şehri. Felemenk’ten York’a ve düşayaklı ağır iş tokurdattı kemiklerini. Ashanti dansı yaptılar. Yaşadılar ve öldüler. Kefen bezine sarılı, sedir ve çam tabutlarda, Teslis Kilisesi sahiplendi onları dörtarşınlık kayan toprakta. Gelmeden vurguncular otçöp kapladı en kolay unutulmuş olanı, ve tabakhanelerin pisliği aktı oraya. Torunlaryeni gelenler mi yüklendiler kayatabaka gevşek taş döşemeyi dolum arazisine gelmeden inşaatçılar, gitarlarıarmonikaları öğle arasında ruhları kovarken? Az sonra, aşağı Manhattan’ın ayak sesleri kurumlandı tepelerinde, geriyeileriye eski yadsımalar ile yenigelenler arasında, büyük acılardan küçüğüne geçerek hep meşgul. Topukların tıkırtısı bir davulun gümbürtüsü uyandırıyor ölüleri. YANSIMALAR Gündüzün aynasında uzun siyahi bir adam görüyorsun. Altın sarısı kamıştan elleri titriyor, sonra görüyorsun sallanan ipi dalında ak meşe ağacının. Buraya kadarmış. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I