08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Slavoj Zizek’ten “Hiçten Az” Hegel, Lacan ve diğer ölümcül şeyler kurucuları arasında olması ve 1990’da, Slovenya başbakanı olmak için seçimlere girmesi. Ülkemizi de sıkça ziyaret eden felsefecinin son ziyareti, birkaç hafta önce son kitabı Hiçten Az sebebiyle İstanbul Modern’e oldu. HEGEL VE DİYALEKTİK MATERYALİZMİN GÖLGESİ Hiçten Az, Zizek’in Türkçeye Erkal Ünal’ın kazandırdığı eseri. Arka kapağında değinildiği gibi “bu kitap, ideolojik felsefi alanı meydana getiren dört ana konumun kapsamlı eleştirisine soyunuyor: Bir yanda demokratik materyalizm ve söylemsel tarihselcilik; öte yanda bunlara tepkileri oluşturan New Age ‘Batı Budizmi’ ve Heidegger’de doruğuna varan transandantal sonluluk düşüncesi.” Kitabın üzerine şekillendiği iki tez ise bu dört konumun hepsinin de gözden kaçırdığı bir boyutun, Freud’un dürtü dediği şeyin boyutunun olduğu ve bu boyutun, modern öznelliğin bizatihi özünü gösterdiği. Giriş kısmında, Zizek katiyen ödün vermeden kitabın ikili tezini ayakta tutan temel dayanağın “utanmazca arlanmazca” Hegelci olduğunu belirtiyor. Aslında iki yüz yıl sonra, Hegel’i yığınların arasından çıkarıyor Zizek. Hiçten Az’ın hedefi, Hegel’e dönmek değil, Hegel’i tekrarlamak. Zizek, kitabı ithaf ettiği iki dostu, Alenka Zupancic ve Mladen Dolar ile yaptığı teorik çalışmalarda, yapıbozuma uğratılamaz nirengi noktası olarak HegelLacan eksenini görür. Aşılmaz ufukları, Hegel’i Lacan (ya da Lacan’ı Hegel) üzerinden okumaktır. Zizek’in aklında hep bir Lacan ve Hegel olduğunu önceki kitaplarından biliyoruz. Bu kitap da tabiri caizse Zizek’in naif bir rüyası. 2011’de yayımlanan “Hegel and the Infinite” adlı kitaba yazdığı giriş yazısının hemen başında Zizek, en katı Hegelcinin bile itiraf etmekten çekinmeyeceği bir şeyden bahseder: Hegel’den sonra bir şeyler değişir ve gelen bu yeni çağla birlikte, yeni bir okumaya ihtiyaç duyulur. Hakiki bir tarihsel kopuşun ardından, geçmişe kolayca dönülemez, hiçbir şey olmamış gibi yola devam edilemez. Böyle yapılsa bile aynı pratik hepten değişmiş bir anlam edinmiş olacaktır. Zizek, “Hegel and the Infinite” kitabının giriş kısmında da yazdığı gibi Schoenberg’in atonal devriminden sonra geleneksel tarzda beste yapmaya benzetir bunu. Aynı benzetmeye, Hiçten Az kitabında da yer verir: “Geleneksel total tarzda beste yapmaya devam etmek mümkündü (ki hâlâ öyledir) ama yeni tonal müzik masumiyetini yitirmiştir, zira halihazırda atonal kopuş ile ‘dolayımlanmıştır’ ve dolayısıyla onun olumsuzlanması olarak işlev görmektedir. Yirminci yüzyıldaki tonal bestecilerde (örneğin Rahmaninov’da) indirgenemez bir kitsch unsuru vardır işte bu yüzden geçmişe nostaljik bir tavırla tutunmayı andıran, sahte bir şey, tıpkı içindeki naif çocuğu canlı tutmaya çalışan bir yetişkin gibi.” İçindeki naif çocuğa sarılmayı beceremeyen fakat Hegel’den de vazgeçemeyen Zizek, Hegel’i bulunduğu yerden çıkarıp yeni bir okumaya girişiyor. Henüz giriş kısmında, Zizek’in tanımladığı şekliyle bu kitap, Hegel üzerine bir başka üniversite ders kitabı değil; daha K İ T A P S A Y I 1 3 3 0 “Hiçten Az”, bize tüm ihtişamıyla bir felsefeciyi sunuyor. Politika hakkında çok fazla konuşan, sinema, edebiyat ve sanatın her dalına dair söyleyecek çok fazla sözü olan, söylemleriyle ve girdiği tartışmalarla magazinin bir parçası, bir pop ikonu haline getirilmeye çalışılan bir felsefecinin, hiç de değişmeden, yürüdüğü yoldan başka bir yere sapmadan, takıntılarından vazgeçmeden kendini tekrar hatırlatma eseri. r Cem TUNÇER üphesiz Zizek çağımızın en önemli, en provokatif, en “yamuk bakan” düşünürü. Yazdığı, söylediği, konuştuğu her şey artık olay olan, özel hayatıyla bile gündeme sıkça gelen bir tuhaf adam. Fikirleri ve açıklamalarıyla felsefeye yön veren, Fransız postyapısalcı felsefeciler; Foucault, Derrida, Deleuze ile adı bir anılan, kıta felsefesi, edebi ve kültürel incelemeler, sinema eleştirisi gibi alanlarda adını sıkça duyduğumuz ve duyacağımız biri. Daha çok, popüler kültüre dair Lacancı okumalarıyla anılan Zizek, felsefeci kimliğinin yanı sıra siyasi kimliğiyle de öne çıkıyor: O bir Marksist. Gezi Direnişi’nden Irak işgaline, 11 Eylül’den Holokost’a, global ekonomik krizlerden Charlie Hedbo saldırılarına dair görüşleri dilden dile dolaşırken yaşanan herhangi bir olağanüstü durumda gözler hemen ona çevriliyor ve bize doğru yolu göstermesi, şimdi yapmamız gereken şeyin ne olduğu gibi birtakım cevaplar bekleniyor kendisinden. Her konuda fikir sahibi olması, kendisine sorulan her soruya cevap vermesi kimi zaman başına iş açıyor olsa da Zizek’in vazgeçemeyeceği tek bir şey var: Konuşmak. Astra Taylor’ın 2005 tarihli belgeseli “Zizek!”te, ünlü S A Y F A 1 2 n 1 3 Ş Zizek’le ilgili tartışılmayacak şey, muhakkak dinamizmi, enerjisi ve hareketliliğiyle felsefi ve siyasi tartışmaları ateşlediği ve bu alanları eleştirileri ve görüşleriyle çok daha canlı, hareketli, hayati bir alan haline getirdiği olmalı. Chomsky ile girdiği tartışmayı hatırlayalım: Chomsky’nin, Zizek’in anlattıklarını nasıl da “on iki yaşındaki bir çocuğa beş dakikada açıklayabileceğimiz düzeyde” diye nitelendirdiğini ya da “teoriden çok gösteriş içerdiğini” belirttiği, sonrasındaysa Zizek’in “empirik olarak bu kadar yanılan birini tanımıyorum” şeklinde verdiği cevabı. Peki, kim bu Slavoj Zizek? 50’den fazla kitabın ve sayısız makalenin yazarı; öncelikle oldukça üretken bir felsefeci. Yazdıkları yirmiden fazla dile çevrilen Zizek, birçok saygın üniversitede misafir profesör olarak ders veriyor. Akademinin yanı sıra “Zizek!”, “The Pervert’s Guide To Cinema” ve “The Pervert’s Guide to Ideology” adlı üç belgeseli bulunan Zizek’in ilginç bir başka özelliği Her konuda fikir sahibi olması, kendisine sorulan her soruya cevap ise Slovenya Liberal vermesi, kimi zaman başına iş açıyor olsa da Zizek’in vazgeçemeyeDemokrat Parti’nin ceği tek bir şey var: Konuşmak. A Ğ U S T O S 2 0 1 5 düşünür bu konudan da bahseder ve en büyük korkusunun konuşmayı bir an bırakması halinde tüm insanların içinde bir şey olmadığını görmesine değinir. Bu yüzden sanki içinde boşluk dışında bir şey olmayan biriymiş gibi davranır ve her zaman hiperaktiftir; sadece insanları büyülemek ve dolu olduğuna ikna etmek için. Enis Batur’un 19 Mart 2015 tarihli Cumhuriyet Kitap’ta yazdığı susmak ile ilgili yazıyı okuduğumda, aklıma Zizek’in bu söyledikleri gelmişti. Batur, aslında nasıl da az konuşmadığından, çok sustuğundan bahsederken akla hiç susmayan bir Zizek imgesi gelmemesi imkânsızdı. C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle