08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y 999’da İsveç Akademisi’nce Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldüğünde yetmiş iki yaşındaydı. Nobel’ciler, verdikleri ödülü hep ilginç ve kısa tümcelerle gerekçelendirirler. Onu da, “kabına sığmayan kara fablleriyle dünyanın unutulmuş yüzünü resmeden bir yazar” diye övmüşlerdi. Günter Grass 1927 yılında Almanca adıyla Danzig, Lehçe adıyla Gdansk’ta doğduğunda, burası 1919’daki Versailles Antlaşması gereğince “özgür kent” statüsü kazanmıştı. Yönetsel olarak Polonya’nın denetimine verilmişti, ama Almanlardan oluşan Gdansk yasama meclisi Polonya temsilcisine her fırsatta sorun çıkarmaya başlamıştı. Nazi Partisi’nin 1933 ve 1935 seçimlerinde meclisteki sandalyelerde çoğunluğu sağlamasıyla Almanya’nın kent üzerindeki denetimi güçlenecek, Hitler 1938’de Gdansk’ın Almanya’ya verilmesini isteyecekti. “DANZIG ÜÇLEMESİ” Hitler bu isteğinin geri çevrilmesi üzerine 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırarak II. Dünya Savaşı’nı başlattığında, Günter Grass on iki yaşındaydı. İlkgençlik yıllarını kentin Alman işgalinde, Danzig adıyla anıldığı dönemde burada geçirecek; birçok romanı, özellikle de “Teneke Trampet” (1959), “Kedi ve Fare” (1961) ve “Köpek Yılları”ndan (1963) oluşan Danzig Üçlemesi, savaş sırasında büyük bir yıkıma uğradıktan sonra 1945’te yeniden Polonya’ya verilen bu kentte geçecekti. Grass’ın, çocukluk çağında, Alman gençliğinin Nazi ilkeleri doğrultusunda yetiştirilmesi amacıyla oluşturulmuş Hitler Gençliği’ne katıldığı, on altı yaşında askere alındığı, savaşta yaralanıp tutsak düştüğü biliniyordu. “SOĞANI SOYARKEN” Gel gör ki, yazdıklarının büyük bölümü Nazi dönemine, savaşın dehşetlerine, Almanya’nın yenilgisinden geriye kalan yıkım ve suçluluk duygusuna odaklanan Grass’ın, 2006’da yayımladığı “Soğanı Soyarken” adlı anılarında, 1944’te on altı yaşındayken orduya gönüllü olarak katıldığını, SS’lerin silahlı gücü WaffenSS’te görev yaptığını açıklaması, Almanları derinden sarsacak, Grass ağır eleştiriler ve suçlamalarla karşı karşıya kalacaktı. Tepkilerin ağırlığı karşısında şaşkınlığa uğrayan Grass ise, savaş döneminde yaptıklarından daha 1960’larda açık yüreklilikle söz ettiğini, yaşamı boyunca yazdıklarında gençlik döneminin sorgusuz sualsiz inançlarını sorguladığını, altı S A Y F A 6 n 3 0 eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] 88 yaşında yitirdiğimiz Günter Grass, gerçek bir aydının en önemli özelliğine sahipti Sonuna kadar muhalif 1 ay süren askerliğinin “hiç ateş etmeden” son bulduğunu söyleyecekti. Üstelik, savaş suçu işlemekten kaçınabilmiş olmasının bir erdem olmadığını vurgulayacak, “Üçdört yıl önce doğsaydım kuşkusuz kendimi o suçlara bulaşmış bulabilirdim” diyecek kadar da açık sözlüydü. PARİS’TE “TENEKE TRAMPET” Savaştan sonra Düsseldorf Devlet Sanat Akademisi’nde okurken mezartaşı ustalığı, caz davulculuğu yaparak geçimini sağlayan Grass, Hans Werner Richter’in önderlik ettiği, Ingeborg Bachmann ve Heinrich Böll gibi yazarların da yer aldığı Grup 47 adlı edebiyatçılar topluluğuna katıldıysa da, yazarlığının ilk ve belki de en parlak çıkışını, 1956 yılında gittiği, o günlerin sanatçılarının Kâbe’si Paris’te yapacaktı. Çok farklı biçemler içeren coşkulu, pikaresk romanı “Teneke Trampet”, Danzig kentinin Polonya ile Almanya arasındaki ikili durumunu, sıradan ailelerin giderek Nazi yanlısı olmasını, savaşın yol açtığı yıkımı zengin bir düşgücüyle yoğurarak anlatıyordu. Ne ki, “Teneke Trampet”i asıl kalıcı kılan, üç yaşına geldiğinde bir teneke “Yazı makinesi onun teneke trampetiydi” diyecekti. KALIPLARI KIRARKEN Alman toplumunun yakın geçmişiyle yüzleşmesinin önünü açmakla kalmayan, biçimsel kalıpların yanı sıra aile, cinsellik gibi dirimsel konularla ilgili kalıpları da yıkan “Teneke Trampet”, yayımlanır yayımlanmaz tepkileri üstüne çekmekte de gecikmemişti. Pek çok eleştirmenin saldırısına uğramış, Bremen Edebiyat Ödülü’nü alması burunlarından soluyan senatörlerce engellenmiş, dahası Nazileri anımsatırcasına Düsseldörf kentinde yakılmış, ama çok geçmeden insanlık tragedyasına evrensel yaklaşımıyla Almanya sınırlarını aşarak dünya edebiyatının başyapıtları arasına karışmıştı. UMUTLAR VE KORKULAR Grass 13 Nisan 2015 günü seksen sekiz yaşında hayata veda ettiğinde, onunla ilgili pek çok övgü yer aldı gazetelerde ve gazetelerin internet sitelerinde. Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, “Günter Grass edebiyatı ve sanatıyla ülkemiz halkını etkiledi, büyüledi ve düşündürdü” diyordu. “Romanları, kısa öyküleri ve şiirleri, pek çok kuşağın büyük umutları ve yanılgılarını, korkuları ve arzularını yansıtır.” Almanya Başbakanı Angela Merkel de, Grass’ın, sanatsal, toplumsal ve siyasal tavrıyla Almanya’nın savaş sonrası tarihini biçimlendirdiğini söylüyordu. Gauck’un da, Merkel’in de Doğu Almanya kökenli olmaları hayli ironikti. Çünkü yaşamı boyunca barış uğrunda ve çevre sorunlarında da sesini yükseltmekten hiçbir zaman çekinmeyen Grass, Almanya’nın yeniden birleşmesi konusunda da muhalif tutumunu ortaya koymaktan geri durmamıştı. O kadar ki, Batı Almanya’nın Doğu Almanya’yla birleşmesini, “Hitler’in Avusturya’yı ilhakı”yla kıyaslamış; birleşik bir Almanya’nın yeniden “savaşçı ulusdevlet” kimliğine bürünebileceğine ilişkin kaygılarını dile getirmişti. SDP DÖNEMİ Grass, hemen hepsi siyasal içerik taşıyan romanlar yazmasının ve politik akti vist kimliğini hep korumasının yanı sıra, bir dönem doğrudan politikayla da ilgilenmiş, özellikle 1960’lardan başlayarak Wilyy Brandt’ın başbakanlığı dönemine Berlin’de Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SDP) etkinliklerine katılmış, Brandt’ın konuşmalarını kaleme almış, yayımladığı siyasal yazılarla inandığı toplumsal davaları savunmuştu. Bu dönemde, radikal solcuları eleştirdiği, 1972’de yayımlanan “Bir Sümüklüböceğin Güncesinden” adlı kitabında vurguladığı gibi “sümüklüböcek hızında”, sabırla ilerlemeyi ve demokratik reformları savunduğu görülür. “KAFADAN DOĞUMLAR” “Teneke Trampet” dışındaki yapıtlarına gelince: “Dilbalığı” (1977), karşı cinsler arasında Taş Çağı’ndan beri süregelen savaşım üstüne bir tür fabldir. “Telgte’de Toplantı” (1977), Otuz Yıl Savaşları’nın sonunda bir araya gelen Gruppe 1647 adlı düşsel bir yazar topluluğunun öyküsüdür. “Kafadan Doğumlar” (1980), genç bir çiftin dünyadaki nüfus patlaması ve nükleer savaş tehdidi karşısında çocuk sahibi olup olmama konusunda içine düştükleri kuşkuyu ve bu yüzden çektikleri acıyı dile getirir. Son yapıtlarından “Kurbağa Güncesi” (1992), birleşmeden sonra Almanya ile Polonya arasındaki gergin ilişkiyi konu alır. “YENGEÇ YÜRÜYÜŞÜ” Kimi eleştirmenlerin gözünde, Grass’ın “Teneke Trampet”ten sonra en önemli yapıtı 2002’de yayımladığı “Yengeç Yürüyüşü”dür. Bir kez daha, savaş sonrasında kimsenin pek girmek istemediği bir konuyu gündeme taşır Grass: Almanların savaşı kaybettiği 1945 yılında, bir Sovyet denizaltısı Baltık Denizi’nde Wilhelm Gustloff adlı bir gemiyi batırır. Gemide, çoğu kadın ve çocuk, dokuz bin Alman göçmen vardır. Ölenlerin sayısı Titanic faciasında ölenlerin dört katı olmasına karşın, olay, savaş sonrası basınında pek az yer bulur. Grass, bütün Almanların, özellikle de liberal solun, Almanya tarihindeki kötülükler, acımasızlıklar kadar, Almanların kurban, mağdur konumuna düştükleri durumlara da duyarlılık göstermeleri gerektiği kanısındadır. Ona göre, bu yaklaşım, soykırımı küçümsemek ya da bir kötülüğü başka bir kötülükle dengelemek değil, Almanların çektikleri acıları da tarihsel gerçekliğin bir parçası olarak görmektir. Böylesi bir drama odaklanan “Yengeç Yürüyüşü”, sonunda oğlu bir neonazi olan bir 1968’linin ağzından anlatılır. Evet, Günter Grass, bir yazar olarak savaş sonrası Almanya’nın geçmişiyle hesaplaşmasına imza atmıştı. Bir politik aktivist olarak da Alman toplumunun vicdanının yeniden biçimlenmesine. Ama, kanımca, altmış yıl boyunca Almanya’nın en etkili kişiliklerinden biri olan Grass’ın en önemli özelliği, gerçek aydınların onsuz edemeyeceği bir özellikti: Muhalifliği, eleştirel bakışı, düşüncelerini açık sözlülükle dile getirmeyi hiç elden bırakmamak… n K İ T A P S A Y I 1 3 1 5 Günter Grass trampet armağan edilen Oskar’ın çevresinde gözlemlediği erişkinlerin acıklı ve acınası dünyası karşısında hiç büyümemeye karar verişi olacaktır. Oskar’ın, teneke trampetini var gücüyle çalarken çıkardığı, camları tuzla buz eden tiz çığlığı, o gün bugündür, hoşgörüsüzlere, duyarsızlıklara, anlayışsızlıklara bir meydan okuma, bir protesto haykırışıdır. Nitekim, 1979’daki “Teneke Trampet” uyarlaması hem Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi, hem de En İyi Yabancı Film Oscar’ını kazanan Alman sinemasının büyük ustası Volker Schlöndorff, yakın dostu Grass için N İ S A N 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle