09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Vitrindekiler İçimizdeki Ermeni / Kolektif / Yayıma Hazırlayan: Yiğit Bener / Can Yayınları / 264 s. Yüz binlerce Ermeni yurttaşımızın ölümüne ve hayatta kalabilenlerin çoğunun da ata topraklarından, yurtlarından göç etmesine neden olan “1915 olayları”nın üzerinden yüz yıl geçti. Bu Büyük Felaket’in “ad”ı ve kurbanlarının “sayı”sı konusunda kavgaya saplanıp kalmış olmak; dahası “1915”i hâlâ nefret söylemiyle tartışmak aynı toprağı, yurdu paylaşan halklar arasına saplanmış zehirli bir hançer. Bu hançeri çıkarmanın, ortak bir vicdanda buluşmanın zamanı gelmiş, geçiyor. Üç kuşaktan saygın otuz beş edebiyatçının burnumuzun dibinde veya uzaklarda, belleklerimizde, düşlerimizde; ama bir şekilde hâlâ “içimizde” yaşamayı sürdüren, ülkemizin harcında yer etmiş Ermenileri konu alan metinlerinin buluştuğu İçimizdeki Ermeni (19152015) başlıklı derlemenin çıkış noktasında, meselenin işte bu insani boyutu var. Ne de olsa edebiyat, insanı kavramak ve anlatmak, bireysel ve toplumsal belleği canlandırıp sağaltmakta en güçlü kozlara sahip “insani” uğraşlardan biri değil mi? Middlesex / Jeffrey Eugenides / Çeviren: Solmaz Kâmuran / Domingo Yayıncılık / 606 s. Kuşaklar boyunca ondan ona geçip sonunda küçük bir kızın, Calliope Stephanides’in bedeninde çiçeklenen bozuk bir genin hikayesi Middlesex. Genin yolculuğunun sonlandığı yerde, Calliope’nin kendi yolculuğu başlıyor, karşısında ise o yaman soru: Bizi biz yapan şey nedir; genlerimiz mi, seçimlerimiz mi? Ve böylece dinlemeye başlıyoruz Stephanides ailesinin Osmanlı Bursası’ndan Henry Ford’un Detroit’ine uzanan, çağın tüm gelgitlerinden nasibini almış seksen yıllık büyüleyici öyküsünü. Koza Han, İzmir yangını, hayalleri taşıyan dökük gemiler, fabrika dumanları altında kıpırdanan Detroit, içki yasağı, ayaklanmalar, onca hayal kırıklığına rağmen tükenmeyen olasılıklar… Sonunda birleşip Calliope Stephanides’i oluşturacak tüm parçalar. Jeffrey Eugenides dokuz yılda yazdığı Middlesex’te üç kuşak ve iki kıtaya yayılmış bir aile hikâyesini tabulara ve dogmalara alaycı bir dille karşı çıkarak, inanılmaz bir akıcılıkla anlatıyor. Yürek Burgusu / Henry James / Çeviren: Gizem Genç / Altın Bilek Yayınları / 154 s. Anne ve babalarını kaybeden Miles ve Flora kardeşlere bakacak kimse yoktur. Amcaları, çocuklarla ilgilenmesi için bir mürebbiye tutar. Genç ve tecrübesiz mürebbiye evde yaşadığı süre boyunca oraya ait sırları da keşfetmeye başlar. Hayaletler görür ve hayaletlerin çocukları ele geçirmeye çalıştıkları kanısına varır. Çocukları korumak için her geçen gün onlar üzerindeki kontrolünü de arttırır. Henry James’in 1961’de The Innocents (Masumlar) ismiyle beyazperdeye de uyarlanan bu romanı, bir gotik edebiyat örneği olarak anılıyor. Hikâye Peşinde Koşan Padişah / Hâtemi Tâî Hikâyeleri / Hazırlayan: N. Ahmet Özalp / Kapı Yayınları / 190 s. Hâtemi Tâî Hikâyeleri dünyada güncelliğini koruyan, farklı biçimlerde sürekli yeniden üretilen bir klasik S A Y F A 2 4 n 3 0 N İ S A N Dünyanın Fısıltısı / Ergun Kocabıyık / Boğaziçi Üniversitesi Yayınları / 368 s. İnsanın kendi anlattığı hikâyenin büyüsüne kapılmasını, yani kendisi ve çevresi hakkındaki yanılgısını daha doğru bir ifadeyle hüsnükuruntusunu; insanın dünyanın, olmasını istediği gibi olduğunu sanmasını; doğadaki “gizli metin”, “örtük söylem” veya “kozmik ima” mitini ele alan bu çalışma, “yalan dünya”dan ve bu “yalanın” bir “tabiat okuryazarlığı”na dayalı uygarlığımızın kuruluşundaki öneminden söz ediyor. Bizlerin kendimizi kültür yoluyla tamamlayan eksik hayvanlar olduğumuzu; ne insan ile dünya ne de insan ile insan arasında doğal ve doğrudan bir ilişki olduğunu; onların arasındaki ilişkinin dilin simgesel dizgeleri üzerinden kurulduğunu ve bu dilin kültürel işlevinden ayıramayacağını savunuyor. Yalnızlık Doktorası / Cem Şancı / Remzi Kitabevi / 128 s. Yalnızlık, binlerce yıldır tüm filozofların yücelttiği ama bugün gerçek değerini ve anlamını unuttuğumuz önemli bir olgu. Bugünün dünyasında yalnızlık mahrumiyet ve yoksunlukla ilişkilendirilerek gerçek anlamından koparılmış, ürkütücü bir sözcük olarak zihinlerimize kazınmıştır. Oysa yalnızlığın gerçek anlamını fark etmek ve onu doğru kullanmak kişiye güç verir. Aşk mı arıyorsunuz? Kendinizi dinleyemeden, kendinizi keşfedemeden, seveceğiniz insanı bulmanın mümkün olmadığını farkedeceksiniz. Kendinizi keşfetmek ise ancak yalnızlıkla mümkün... Yalnızlık hakkında anlatılan ürkütücü hikâyelere kanmayın. Yalnızlık mahrumiyet değil, lükstür. Osmanlıcadan Türkçeye Okuryazarlığımız / Orhan Koloğlu / Tarihçi Kitabevi / 460 s. Orhan Koloğlu, Osmanlıcadan Türkçeye Okuryazarlığımız’da şöyle diyor: “Deve sırtında dört ayda aştığı alanı at ile on beş günde geçenlerin, bu süreç otomobil ya da uçakla birkaç saate indirilince etkilenmemesi mümkün değildi. On üçüncü yüzyılda tek resmi dil kabul edilen Türkçenin, başta Avrupa’nınkiler olmak üzere bütün komşu dilleri etkilemesi doğaldı. Kutsal dil sayılan Arapçanın ikiyüzde bir okuryazar üretmesine karşılık bizde yüzde sekizona erişilmişti. Sonra o da çağdaşlaşmanın zirvesine oturan Fransızcadan etkilendi ve Osmanlıca diye anılır oldu. Yirmi birinci yüzyılda Fransızcayı da İngilizce aştı. Ama ikisi de fazla dayanamadı, bugün Amerikancanın etkileyişi ile mücadele içindeler. Şimdi biz de bilgisayar teknikleri çerçevesinde çocuklarımızın yetişmesini izliyoruz...” Şeytan Etkisi / Philip Zimbardo / Çeviren: Canan Coşkan / Say Yayınları / 814 s. 1971’de bir grup üniversite öğrencisi görünürde mahkumiyet psikolojisinin araştırıldığı bir deneye gönüllü olarak katıldı. Rasgele seçilmiş öğrencilerden bir kısmına gardiyan, bir kısmına da tutuklu rolü verildi. Stanford Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nün bodrum katında oluşturulan yapay bir hapishanede rollerini oynamak üzere deneye dahil olan öğrenciler, deney başladıktan kısa süre sonra bambaşka bir gerçeklik algısıyla rollerini içselleştirdi. Bundan sonra yaşananlar ise psikoloji tarihinde bir mihenk taşına dönüştü. Stanford Hapishane Deneyi olarak bilinen bu çalışmanın mimarı Prof. Philip Zimbardo, durumsal güçlere ve sosyal dinamiklere bağlı olarak insanların ansızın nasıl canavarlara dönüşebildiğini kanıtlamıştı. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 1 5 durumunda. Hikâyeler, 13. yüzyılda Basra Padişahı Hâtemi Tâî’nin, bir hikâyeyi öğrenebilmek için üç aylık mesafedeki Rey şehrine yaptığı yolculukla başlar. Ama bu hikâyeyi öğrenebilmek için yine aynı mesafedeki beş ayrı şehre daha gitmek zorunda kalacaktır. Böylece cömert padişah Hâtem’in hikâye peşindeki yolculuğu, üç yıldan daha uzun bir zamana yayılan bir serüvene, dolayısıyla hikâye boyutlarını da aşarak bir destana, bir romana dönüşür. Ağırlıklı olarak Hint sinemasınca birçok kez filme alınan bu hikâyeler, son zamanlarda bir diziyle de gündeme geldi. Buna karşılık ülkemizde, 1925 baskısından bu yana geçen doksan yıl boyunca ne yazık ki bir kez olsun yayımlanma imkânı bile bulamadı. Ahmet Özalp’in günümüz Türkçesine çevirisiyle yapılan bu baskı, doksan yıllık boşluğu dolduruyor. Hastane Defteri / Melik Saraçoğlu / Everest Yayınları / 168 s. Taburcu olacağı günü adeta “budanarak” bekleyen, ne zamandır hastanede yattığı ve daha ne kadar kalacağı belirsiz bir hastanın tuttuğu, alabildiğine kara ve olabildiğince mizahi notlar! Hastaneyi hastane yapan tüm bileşenleri defterine kaydetmiş, direnme gücünü buradan almış; o sırada Hipokrat’tan hastabakıcılara, refakatçilerden hasta yatağına, komadan hastane yemeğine, anesteziden endoskopi, stetoskop ve snalubma’ya dek, bu koca yapıya tükenmez kalemiyle yalınkılıç saldırmış bir hasta. Önce hangisi tükenecek? Hastanedeki günler mi, tükenmez kalem mi? Hastane Defteri, bugüne dek yazıp yönettiği sinema filmleriyle pek çok ödül kazanan ve son uzun metrajlı filmi Gözümün Nuru’nda başrolü de üstlenen Melik Saraçoğlu’nun ilk romanı. Bir Zamanlar Bakırköy / Turgay Tuna / E Yayınları / 254 s. Profesyonel turist rehberi ve araştırmacı Turgay Tuna, çocukluğundan günümüze uzanan anılarının ördüğü çerçeve içinde Bizans’tan kalma bu eski İstanbul köyünü anlatıyor. Kimi zaman Zuhuratbaba’dan İncirli’ye uzanan mekânlarda dolaşıyor, Kartaltepe’den Yenimahalle’ye koşuyor, mezarlıklarda oyun oynuyor; kimi zaman da henüz sahil yolunun geçmediği kıyılarda denize giriyor, Viyana Gazinosu’ndan Miltiyadi’ye uzanıyor, Lambo’dan dondurma alıyor, Mihran’da fotoğraf çektiriyor, Turşucu Şükrü’nün önünde sıraya giriyor… Turgay Tuna’nın kitabı ilk defa 1996’da yayımlanmıştı. Kitabın bu basımı, genişlemiş haliyle okur karşısında. Bekleyiş ve Umut / Eugenio Borgna / Çeviren: Meryem Mine Çilingiroğlu / Yapı Kredi Yayınları / 276 s. Eugenio Borgna bu kitabında insan olma halinin iki yapıtaşını, bekleyişi ve umudu fenomenolojik bir yönelimle ele alıyor. Klinik deneyimlerinin sağladığı içgörüyle ruhun kuytularına nüfuz etmenin yollarını arayan yazar, okuru bekleyiş ve umudun felsefi ve edebi imgeleri arasında umut dolu bir yolculuğa çıkarıyor. 2 0 1 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle