Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Philip Roscoe’dan “Harcıyorum Öyleyse Varım” Bırakınız satın alsınlar Philip Roscoe, “Harcıyorum Öyleyse Varım”da ekonominin laboratuvardan kaçıp hayatımızın merkezine nasıl yerleştiğini sorguluyor. Yazar aynı zamanda politik bir söylem olarak ekonomiyi masaya yatırırken iktisadi insanın yaratılışını ve onun hesaplarını da tartışıyor. r Ali BULUNMAZ ara dediğimiz şey insanın elinin kiri, onun döndüğü piyasalar ise çoktan yeni mabetlerimizden birine dönüştü bile. Artık o kutsal mekânların küçük rötuşlarıyla uğraşırken istikrara zeval gelmesin diye dualar ettiğimiz bu dönemde, “ne kadar iktisat o kadar mutluluk” anlayışı da dönüşüme uğradı. Yeni mottomuz, “ne kadar çok harcama o kadar huzur.” “Alıp verip ekonomiyi canlandırmak”, bizi şekle sokup seven ve yönetenlerin ağaçkakan misali kafamıza çaktığı ulvî bir söylem değil mi? O zaman piyasanın, ekonominin ve insanın can suyu parayı dolaşıma sokup tek “gerçek” olduğunu unutmadan pamuk elleri cebe atarak cüzdandaki akrebi silkelemeli. Teolog ve işletme uzmanı Philip Roscoe, paranın ve satın alma işleminin, hayatımızın en önemli belirleyicisine dönüştüğünü uzun zaman önce fark edenlerden. Harcıyorum Öyleyse Varım isimli kitabı da bu gerçek etrafında şekilleniyor. Dört yanımızın ürünlerle çevrili olduğu ve “satın al!” propagandasının 7/24 yapıldığı bir ortamda Roscoe, bu sistemle ilgili bir şeyler söyleme gereği duyuyor. peşinden koşan, hep daha fazlasını ve iyisini isteyen aktör, aynı zamanda ekonominin bir ürünü. Roscoe biraz da buradan yürüyor. Ne de olsa para karşılığı değer, verimlilik ve yatırımın dönüşü, ilgilendiğimiz başlıca mevzular. Bütün bunların nüfuz ettiği ve etkilediği alanların sınırları ise hayli geniş: Sosyal ilişkiler, siyaset ve ruh hali onlardan birkaçı. Roscoe, bir adım daha ileri giderek “ekonomik uygulamaları hayatımızın en mahrem yerlerine (sevgililerimiz, sevenlerimiz ve bedenimize) davet ettiğimizi, onlara hakemlik yaptırdığımızı” belirtiyor. Ancak yazarın asıl ilgilendiği “ekonominin laboratuvardan nasıl kaçtığı.” Satın alma bağımlılığından doğan kredi çekme, borçlanma ve borçla borç kapama güdüsü, şimdinin en revaçta ekonomik girişimlerinden. Başını sokacak bir ev alma hayali veya herhangi bir “ihtiyacını” karşılama isteği, kişiyi bankalara sürüklüyor. “Ne kadar nakit o kadar rahatlık” düsturu, bankaların “uygun koşullarıyla” birleşince sorun “çözülüveriyor.” Bir bakıma ekonominin tıkırında olması sağlanıyor. Roscoe buna “zenginliğin transferi” diyor. Böylece kişisel çıkarın sağlanması adına tünelin ucunda bir ışık görülüyor(!) Politikacıların yaratmaya çalıştığı “kişisel çıkarına düşkün iktisadi adam”ın göbek bağı törenle kesilince faiziyle geri alınmak üzere verilen para, kişiler aracılığıyla piyasaya dönüyor. Sonra ver elini döviz kuru takibi, faizlerin durumunu izleme süreci, ödeme takvimi oluşturma vs. Bu da zamanında Merkantilistlerin benimsediği savaş ekonomisini andırıyor fakat ortada formel; bilindik bir savaş yok. Savaş artık rakamlarla, tablolarla, ödeme planlarıyla ve satın almaaldırma programlarıyla kafaların içinde gelişiyor. Roscoe, bahsi geçen bu sürecin kökenlerini ve bugünkü durumunu anlayıp anlatmak için tarih, antropoloji, politika, felsefe ve psikoloji gibi çeşitli alanlara temas etmekten geri durmuyor. Böylelikle piyasanın, ticari malların organizasyonunu üstlendiği, insanın da ayırt edici özelliğiyle (iktisadi adam ve kadınlar olarak) piyasayı kullanma davranışı geliştirdiği sonucuna ulaşıyor. “İstikrar” denen şey, biraz da bu çarkın dönmesine bağlı. “Bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar” yasasıyla kurulan düzen de “bırakınız satın alsınlar” şeklinde yoluna devam ediyor. Kazancını üst noktaya taşıyan insan, aynı zamanda daha fazla harcayıp satın alarak “homo economicus”a dönüşüyor ve nihayet sistem, kendine tabi bireyleri ya da müşterileri yaratıyor. Bugünün AVM’lerinin kendiliğimizden tıkıldığımız hapishaneler olmasına, mutlu mesut “yaşadığımız” bitişik nizam apartmanlardaki dairelerimizin veya villalarımızın kümese benzemesine ve satın alıp haddinden fazla anlam yüklediğimiz eşyalara patolojik baptaki bağımlılığımıza şaşmamalı. BORÇLANAN İKTİSADİ İNSAN Roscoe, hesaplarla örülü bir dünyada insanın da hesaplanabileceğini söyler. Sistemin gücünü yansıtabilmesi için bu gerekli. Daha doğru deyişle bu, sistemin enerji kaynağı. P Ekonomi, hayatın tamamına sızar ve hesaplamaya dayanan bir çerçeve geliştirir. Böylece bu teknik uygulama, sosyal bir varlık olur. Hesaplanabilen iktisadi insan benzin pompası, kilometre göstergesi, trafik işareti, kredi kartı ve haritanın karışımına dönüşür; belirli görevler için belirli nesneler ağını kullanır. Ekonomik durgunluk yüzünden elimizin sıkılaştığı zamanları saymazsak alışveriş arabasının tıka basa dolmasının nedeni biraz da buna yorulabilir. Peki, küpümüzü doldurduğumuzu sandığımız bir zamanda Roscoe iktisadi insana dönüşmemizi nasıl açıklar? Şöyle: “Hayatın içindeki ekonomiyi fark edebiliriz artık: Planlamak, hesaplamak, danışmak, denetlemek ve ölçmek. Kasıtlı bir tercihle değil; sıradan, gündelik araçların sistematik kullanımıyla dünyamızı çizmemizi sağlayan o şeylerle dönüşürüz iktisadi insana.” Roscoe’ya göre iktisadi insan, para saçarak satın alıp “mutlu” bir yaşama yelken açarken öte yandan borçlanma ve bu borcu uzun vadeye yayma gibi bir riskle karşı karşıya kalır. Piyasa ekonomisinin ve satın alma propagandasının bedeli bu olsa gerek. Roscoe, bizler bu geminin içindeyken bir gerçekten daha söz eder: “Görünmez el aracılığıyla ekonomi, bireysel ahlaksızlığı toplumsal değere, kişisel çıkarı ortak faydaya dönüştürür (…) Ekonomi her şeye, insan hayatına dahi fiyat biçmemizi ister, böylelikle üzerinde değerlendirme yapabilir hale geliriz.” Yazar, çeşitli donanımlar ve modifikasyonlarla daha iyi bir müşteri ve çok daha çekici bir insan olabileceğimizi, daha yüksek bir statüye erişebileceğimizi vurgular. Ölümüzün ya da dirimizin ederi böylece katlanır ki piyasa ekonomisi ve günümüzün eğilimleri de buna göz kırpar. EKONOMİYİ BİR KENARA BIRAKIN Roscoe, anlattığı bunca şeyden sonra baştaki soruyu bir daha sorar: Ekonomi nasıl bu kadar güçlendi? Laboratuvar bilimi olmaktan çıkıp dünyayı düzenleyen sosyal sözleşmeye nasıl dönüştü? Yanıtı çok net: “Sahip olduğumuz ve kullandığımız nesneler aracılığıyla.” Peki, ya ekonominin gerçek maliyeti? Roscoe, kişisel çıkar anlayışının sistematik biçimde dikte edilmesiyle ekonominin ilişki kurma kapasitemizi elimizden aldığını savunur. Zenginlik artarken mutsuzluk da tavan yapar. Yani her istediğini elde edebilmek ve var olmayı satın almakla eşleştirmek mutluluk getirmiyor, bu anlaşıldı. Roscoe’ya göre ekonominin kritik hatası, dünyanın kendisi değil bir parçası ve bir bilim dalı olduğunu unutmasıydı. Yazarın buradaki önerisi, ekonominin uygulayıcılarının, bir bakıma hepimizin bilge olması. Başka bir tavsiyesi ise ekonominin, kısa bir süreliğine de olsa bir kenara bırakılıp aşka, sanata ve sağlığa karıştırılmaması; geri kalan zamanlarda da sadece demokratik süreçlerle belirlenen ilke ve kararlara hizmet etmesi. Fena fikir değil aslında… n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Harcıyorum Öyleyse Varım/ Philip Roscoe/ Çeviren: Aydın Çavdar/ Ayrıntı Yayınları/ 290 s. K İ T A P S A Y I 1 3 1 5 “ZENGİNLİĞİN TRANSFERİ” Roscoe, ekonominin ve küresel sistemin soluğunun kesilmemesi için satın alan kadar satanın da bazı “kurallara” uyması gerektiğini söylüyor. Örneğin iyi hizmet, sohbet, nezaket ve malı sattıracak hoş bir görünüm. Ödeme yapıp faturayı elinize aldığınızda tüm hesaplar kapanıyor. Roscoe’nun dediği gibi “satın alma başlı başına bir ritüel” ve bu, parayı ödediğiniz anda kısa süreliğine de olsa duruyor. Küresel çıkar ve rekabetin, ekonominin ve satmasatın alma döngüsünün gaz pedalı olduğu Roscoe’nun dikkatinden kaçmamış. Evlilikten iş arama sırasında şişirilen özgeçmişlere dek hemen her an “nitelikler” konuşuyor ya da yarışıyor. Nitelikli insan ise satın alma gücünü yükselttikçe piyasa şenleniyor. Bu nitelikli, kendi amacının S A Y F A 1 8 n 3 0 Teolog ve işletme uzmanı Philip Roscoe, paranın ve satın alma işleminin, hayatımızın en önemli belirleyicisine dönüştüğünü uzun zaman önce fark edenlerden. N İ S A N 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T