Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K Yahudi mizahının Aşkenazlar için savunma aracı olmak kadar eleştirel dışavurum yansıtması, Bektaşi fıkralarında da gözlenebilir. Nitekim buna özgülenmiş yapıtlar, bu yöndeki örtüşmeyi apaçık ortaya koyuyor. lhan Selçuk, Ağlamak ve Gülmek adlı yapıtında (Cumhuriyet; on birinci basım, 2004, 15), “Gülmek ve ağlamak da bir uygarlık sorunudur” der. Robert Schild’in, İrvin Mandel çizimleri, Ren Nahmias fıkra çevirileriyle kaleme aldığı Savunmanın Son Çaresi: Gülmek…/ Aşkenaz Mizahında Gezintiler (Mozaik, 2014) başlıklı, yoğun emekli kitabını okuyunca Selçuk’un sözünü anımsamadan edemedim. Enel Hakk’ın Hakkı’yla (Cumhuriyet, 2008) geçmişte, Selçuk’un da Bektaşiler için bunu yaptığı kestirilebilir elbette. Robert Schild, “Aşkenazların kimler olduğunu, mizahlarının neyi amaçladığını ve bu halkın etnik öykü dağarının arkasında nelerin bulunduğunu” (11) aktarıyor bize. “Ortaçağ’ın Haçlı Seferleri’ni, Yakın Çağ Rusya’sındaki pogromları (“‘yıkmak’, ‘şiddetle yok etmek’ eylemlerinin Rusça karşılığı” [29]) ve Nazi soykırımını yaşamışken, yine de bunlara acı acı gülebilmiş” “Orta ve Doğu Avrupa Yahudileri olan Aşkenazlar” (13, 14), İspanyol Yahudisi Sefaradlardan ayrılıyor. Schild, “değindiği konular ile ilgili öykücük ve fıkralarla bezenmiş yarı toplumbilimsel, yarı tarihi” kitabına “en uygun tanımı(n), monografi olabil(eceği)”ni, “Türk yazınında ilk kez ele al(ınan)” Aşkenaz ekininin, “bugün yitirilmiş olan dünyalarını değişik bir açıdan tanıtma(ya), ona bir çeşit anıt dikme(ye)” (17,19) giriştiğini belirtiyor. GÜLMECE YA DA BASKIYA DİRENME GÜCÜ... Robert Schild, “eleştirel bir dışavurumu oluştur(an), bir savunma aracı (da olan)” “mizah olgusu”nun “Yahudi kültüründe çok özel bir yere sahip” bulunduğunu belirtip “geleneksel ve kültürel dokusundan hareketle, birlikteliğini bir çeşit ‘kapalı kutu’ içinde 600 yıl boyunca muhafaza e(den)”, “fanus ortamın(da)”, “korku aşılayan ve kimilerince ‘sakınılan’ bu kuralcı” yaşama biçimin, “son derece temkinli bir yaşam sürme eğilim(i)” sergilediğini söylüyor. Sözgelimi “Sefaradların daha geniş ve hoşgörülü yaşam tarzına karşın, (…) S A Y F A 2 2 n 3 0 itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Hayata tutunma yolları... Aşkenazlar… dini uygulamalarında daha katı, (…) daha köktenci…” (26) Bu nedenle, “kuşaklar boyunca… geleneklere sımsıkı bağlı, apayrı bir dünya oluş(turuyor)… yüzyıllar boyunca…” (28, 29) Schild’in kanısına göre bu durum, “kuvvetli bir özeleştiri güdüsü yarat(ıyor)”, kendilerinin “her an ‘tetikte’ olmalarına neden ol(uyor)”. “İşte, kalıtımsal olan bu son iki etnik özellik, Aşkenaz mizahındaki eleştirel ve savunmacı yönlerin oluşmasına yol aç(ıyor)…” (37, 38) “Öte yandan (on)yıllar ilerledikçe, kentler arası seyahat olanakları ve arzuya göre gidilebilecek eğitim kurumlarının seçimi belirli bir rahatlığa kavuşu(yor)”, “Yahudi bireyi, evrenselleşiyor (.) artık!” (32) Yazar, “Tevrat dönemlerinden sonraki Yahudi tarihinde fiziki kuvvetiyle anılan hemen hiçbir yiğitönderin bulunmadığını, diğer ulusların sıklıkla ortaya çıkardıkları ‘kahramanlık öykülerine rastlanmadığını” vurgulayıp bunda ayrıca “entelektüel üstünlük ve zekâ olgularının öne çıktığını, kılıcın yerini kalem(in), yumruğun yerini ise caydırıcı bir söz(ün) aldığını varsay(ıyor)”… (38) Nitekim “tipik bir Aşkenaz Yahudileri fıkrasının belli başlı öğeleri”ni saptarken, Robert, bütün bu çıktıları altı başlık altında bir araya getiriyor: 1. Her fıkrada temele yerleştirilen bilgelik, 2. Yüzyıllar boyu yaşanan kıyıma dayalı kalıtımsal kuşkuculuk, 3. Anlatının sonunda asıl güldürü öğesi olarak karşımıza çıkan beklenmeyen söz ya da çelişki (“sürpriz, şaşırtma veya paradoksal durum”), 4. Ticaret yapan zeki tüccarların tutumu, halkla ilişkileri, 5. Sıklıkla seyahat eden köylü/kentli Yahudilerin kompartımanlarda, istasyon karşılaşmalarındaki tutumu, 6. Yaşanan Doğu Avrupa veya Batı Rusya/Ukrayna uzamı. (16) Örnek fıkralarla süsleyip sürdürdüğü yapıtında Schild, gerçekten de akademik temelli bir kitap çıkarıyor karşımıza. Yalnız yararlanılarak değil, hazlar alınarak okunan adeta ansiklopedik bir yapıt Aşkenaz Mizahında Gezintiler. Robert Schild’i kutlamamak elde değil! AŞKENAZ EKİNİNDEN BEKTAŞİ HOŞGÖRÜSÜNE... Yahudi mizahının Aşkenazlar için savunma aracı olmak kadar eleştirel dışavurum yansıtması, Bektaşi fıkralarında da gözlenebilir. Nitekim buna özgülenmiş yapıtlar, bu yöndeki örtüşmeyi apaçık ortaya koyuyor. Geleneğin ardılı sayabileceğimiz Hasan Hüseyin’in “Acıyı bal eyledik” dizesinden üretilen deyim/deyiş bile Bektaşi N İ S A N 2 0 1 5 İ Robert Schild ve kitabın çizeri Irvin Mandel (altta). bir soru ile Bektaşinin verdiği yanıttan ya da Bektaşinin sorduğu bir soru ile ilgili kişinin ona verdiği yanıttan oluş(tuğunu)” vurguluyor. “Kimi fıkralarda (ise) Bektaşi ve fıkraya katılan öbür kişi(ler) arasında gelişen olay(lar) / durum(lar) anlatılır ve sonra Bektaşinin zekice gerekçelere dayandırdığı açıklaması yer alır ya da Bektaşinin durum ya da olaylara sözlü ya da eylemli tepkisi verilir.” Bektaşi fıkralarını “komik açısından da değerlendir(en)” Çotuksöken, “durum/olay komiği”, “söz komiği”, “karakter komiği” olarak “üç tür komik ayırt edi(yor)”… (28, 29) Yazar, Bektaşi fıkralarındaki “güldürücüdüşündürücü” niteliğe dikkati çektikten sonra karşımıza çıkan insan anlayışıyla “fıkranın derin yapısındaki ileti”nin altını çiziyor. Bu çerçevede, “Bektaşinin dünyaya ve yaşama bakışı genelde akılcı, yararcı ve insan odaklıdır.” Onun, “…[İ]nsanlara ve çevresine genelde hoşgörülü ve sevecen bir yaklaşım sergilediği görülür.” “…[A]macı bu dünyada insanca yaşamaktır. (…) Böyle yaşamayı bütün insanlara bilinç olarak aktarmak ister…” “Bektaşinin insan tasarımı da gerçekçidir. Dışadönük, yaşam coşkusu olan, sevecen bir insan tipinin simgesidir.” “…[B]irleşteştirici, bütünleştiricidir. Ayırımcılığa karşıdır; dil, din, cins, ırk vb. ayırımcı özelliklerin üstünlük ya da aşağılama vesilesi yapılmasına tepki gösterir.” “Din adamlarının (…) Tanrı’yla kul arasına girmelerine karşıdır.” (33, 34) KASABANIN DAR HENDESESİNDEN ÇIKABİLMEK... Yukarıdaki anlatımlar, gerek Aşkenaz gerekse Bektaşi fıkralarında ayırımcılığa nasıl da karşı çıkıldığını gözler önüne seriyor. Bu çerçevede kırsal alanda, köylerle kasabalardaki kimi yaşantılar da buna eklenebilir kanımca. Bu doğrultuda Nihat Akkaraca’nın kaleme aldığı, Datça insanının yaşantısını, soyutlamaya denk yalınlaştırma içinde aktardığı, böylelikle kasaba insanının fıkraya dönüştürülebilecek yanlarını ortaya koyduğu Datça’da Zaman (Yayına Haz.: Yalçın ÇiringelErsin Kahraman, Otonom, üçüncü basım, 2010) başlıklı öyküler demeti üzerinde özellikle durulabilir. Buna ek olarak yine Nihat Akkaraca’nın Zamanın Sesi / Datça Manileri (Yayına Haz.: MelikeEmel Akkaraca, Melike Akkaraca Semizoğlu, Hakan Semizoğlu, Alan, 2009) adlı kitabıyla Ganime Altun Pekmezci’nin hazırladığı Yitik Zamanın Ardında…/ Mehmet Ali Ambarcı’nın Anılarında Datça (Ütopya, 2007) anımsanabilir… Ancak Nihat Akkaraca’nın sözünü ettiğim öykü toplamı, bir açıdan Aşkenaz ya da Bektaşi fıkralarında görülen kimi temel özellikleri barındırması, bununla uyumlu nükteli eleştiri getirmesi, ayrımcılığa karşı yansıttığı pırıltılı zekâ ile dikkati çekiyor. O halde Datça insanını bir açıdan bu göreneğin ardılı bağlamında almak hiç de aykırı olmayacaktır bana göre… Zaten zamanın ruhu da, Aşkenaz’ın, Bektaşinin, Datçalının yanında... n K İ T A P S A Y I 1 3 1 5 kavrayışının uzak bir esini adeta. Pertev Naili Boratav, “Bektaşi’nin tutumu ‘inkâr’ değil, ‘tenkit’tir,” deyip ekliyor: “Tenkitleri ve yergileri, gerçek bildiği Tanrı’ya değil, yollarını azmışların kendi suretlerinde yarattıkları ‘tanrı’ya, (…) yönelmiştir.” “Ama Bektaşi fıkralarında, çoğu zaman, dini konular bir vesileden başka bir şey değildir. Fıkraların birçok örneklerdeasıl meramı, insanoğlunun dünyalık dertlerini ortaya dökmektir; tenkitler, yergiler elle tutulur, gözle görünür hedeflere yöneltilmiştir.” Boratav bunu, Metin EloğluOğuz Tansel ikilisinin şiirleştirdiği Bektaşi Dedikleri (Beşinci Basım: Evrensel, 2004) adlı yapıta yazdığı “Önsöz”de söylüyor. Kitaptaki desenleriyle Abidin Dino’nun da bu gelenekle nasıl örtüştüğü, bu eleştiriyi nasıl çizebildiği somut örneğe dönüşüyor. Yonca Akavcı resimlemesiyle Yusuf Çotuksöken’in kaleme aldığı bir yapıt da Bir Tebessüm Edelim Canlara / Bektaşi Fıkraları (Toroslu, 2004) adlı kitap. Çotuksöken, konuyu Boratavca ele alışıyla, bunu kavramsal boyutta dizgeleştirişiyle dikkati çekiyor. Schild’le örtüşür biçimde, Çotuksöken de “[b]u fıkra tiplerinin aynı zamanda halk bilgesi özelliği taşıdığını” vurgulayıp bunları yapıca sınıflandırmaya girişiyor. Yazar, fıkralardaki kurgulamanın serim, düğüm, çözüm bölümleri içerdiğini belirterek, Aşkenaz fıkralarındaki gibi bunların da, “Bektaşiye (…) sorulan C U M H U R İ Y E T