Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
JOShUA FERRIS’TEN “MAKUL BİR SAATTE YENİDEN UYANSAM” Romancının romanı KEREM GÖRKEM mkgorkem@gmail.com Joshua Ferris, Man Booker’a aday olan “Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam”da, aynayı bugünün insanlarına tutuyor ve hayli tanıdık bir mizansenle çağdaş yaşamın dibine vurmanın ne demek olduğunu esprili bir dille anlatıyor. “dikkatli” okura birtakım eleştiriler sunuyor. Bu yönüyle Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam’ın “asi” bir metin olduğunu söyleyebiliriz. ROMANLA YAŞAYAN YAZAR İki defa değindim, Ferris esaslı bir romancı. Bunu gerekçelendirmek durumundayım. Dayandığım iki tez var, daha doğrusu iki temel şeyin etrafında düşüncelerimi bir taşın gediğine oturtabiliyorum. İlki, edebiyat dünyası için genç sayılabilecek bir yaşta National Book Award ve Man Booker’a aday gösterilmiş, The New Yorker’ın 2010’da oluşturduğu “Geleceğe Yönverecek Kırk Yaşından Genç Yazarlar” listesinde yirmi isim arasına girmeyi başarmış bir yazardan bahsediyor olmamız. “Ödüllü olmak neyi kanıtlar?” denilebilir. Fakat yazının başında, “Roman nedir?” bölümünde değindiğim noktalar hatırlanacak olursa Ferris’in, Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam’da roman edebi formunu çağdaşları gibi kısaltmadığı, eğip bükmediği görülüyor. Böyle bir romanın 2010’dan sonra ödüllere aday olması, listelere alınması bir başarı olarak görünüyor bana. Çünkü bir yerde “sıyrılmayı” işaret ediyor. Dik durmayı belki de. Kararlılığı. İki kere ikinin “hâlâ” dört ettiğini savunuyor Ferris. İkincisi, öyküroman çatışması. İster Türkçe edebiyata, ister Avrupa ya da Amerika’ya bakılsın, öyküyle ilgilenmiş yazarların kaleme aldığı romanlarda göze çarpan bir şeyler var. Bir romancı gibi değil de romanı deneyen bir öykücü gibi çalışırlar. Çıkış yolunu yenilikte bulur öykücüler. Gelgelelim, Joshua Ferris bu çatışmadan yara almadan kurtulmuş, romancı gibi yazmış romanını. Hiç öykü yazmıyormuşçasına romanla yaşıyor gibi. Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam, romancının romanı yani. n Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam/ Joshua Ferris/ Çeviren: Begüm Kovulmaz/ Siren Yayınları/ 336 s. azının başlığı yanıltmasın, zira okurun aklına Coetzee’nin romancı kahramanı Elizabeth Costello’yu anlattığı kitabı gelebilir. Bu yazı, esaslı bir romancı olarak nitelendireceğim Amerikan Edebiyatı’nın genç kuşak yazarlarından Johsua Ferris ve onun üçüncü romanı Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam hakkında. Her şeyden önce şunu tartışmak isterim: Romancı kime denir? Yanıt çok basit: Romancı, bir edebi tür olan roman üzerinde çalışıp işlerini yayımlatma fırsatı bulan yazar kişi. Zor olan ise ilk yanıt üzerinden varmamız gereken ikinci bir soru: Roman nedir? Bu soru, belki de yıllardır tartışılageldi, yazarlar ve eleştirmenler arasında bir köprü görevi gören kritik yazılarının çok kereler konusu oldu. Bir romanın, hiç değilse bin defa, bir eleştirmen tarafından romanlığı sorgulandı. En son Enis Batur, geçtiğimiz haftalarda bu sayfalarda Selçuk Altun’un kitabı Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur üzerinden tartıştı bu meseleyi: Novella nedir, uzun öykü ve kısa roman neye denir? Tekrar tekrar aynı şeyler üzerine yazmak, edebiyatın teknik problemlerine dokunmak manasız belki de. Bir de şöyle bir durum var: Bilirsiniz, edebiyat “iki kere iki dört” bir şey değildir. Hatta çoğu kez çağdaş dönemde iki kere ikinin dört etmemesi tercih edilir. İşte bu yüzden var novella gibi kavramlar. Yani çağdaş anlamda “roman” yazamamış olmak hiç de gocunulası bir şey değil. Bugün, sözgelimi novella yazmak, bir romancı olmaktan daha mümkün. Bütün bunların bizi getirdiği nokta şu olmalı: Eleştirmenlerin, romanların romanlığını sorgulamasının modası geçti artık. Romancılık tartışılmaya uygun. Y ve kurgusuyla “Roman mı, değil mi?” düşüncesini akla getirmiyor bile. Yalnız şunu tekrarlıyorsunuz içinizden: Ferris esaslı bir romancı. Bu noktaya metnin sonunda değineceğim. Bugünün hikâyesini anlatan bir metin Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam. Ağız tasviriyle başlıyoruz okumaya. Kitapla geçireceğimiz vakitte bir diş kliniğinde olacağımızı anlıyoruz sonra. Bu klinik, sahibinin ve aynı zamanda romanın asıl kahramanı Dr. Paul O’Rourke’un kentsel mekânda maddeleşmiş halidir neredeyse: Park Avenue Caddesi’nde, “paralı, meskun, özbeöz New York”. Öyle ki lüksü hayatının merkezine yerleştirmiştir Paul; keyfin, hazzın ve mutluluğun formülünü “her şeye sahip olmak”ta bulmuştur, yine de umutsuzluğa düşer bazen: “Kendini hastaların ağız sağlığına adamak, akşamüstleri bir fincan mochaccino içmek ve cumaları pizza söylemek yetmiyordu. Banjo da her şey değildi, ne yazık ki. İnternetteki filmleri doğrudan televizyona aktararak izlemek en başta neredeyse her şeydi ama kısa sürede sıradan bir şeye dönüşüverdi.” Fakat işler gitgide tuhaflaşıyor. Romanda “egocihaz” olarak tanımlanan cep telefonundan dış dünyayı takip eden kahramanımız, kliniği adına oluşturulmuş bir internet sitesiyle karşılaşıyor. O sitede yazılmış biyografisinde akıl almaz şeyler görüyor. Bir tanrıtanımazın biyografisinde İsa’dan ve diğer dinî ağızlardan alıntıların yer alması dehşete düşürüyor onu, bir şeyler yapmak istiyor. Yaptığı ve yapmaya niyetlendiği tüm o şeyler nihayetinde bir yaşam sorunsalını işaret ediyor ve bir kimlik arayışına giriyor protagonist: Var oluşsal bir hezeyanın ortasında buluyor kendini. Bu yönüyle çağdaş bireylerin zayıflıklarına, korku ve çekincelerine bile isteye dokunuyor yazar. Çünkü o da yirmi birinci yüzyıl dünyasında, yirmi birinci yüzyıl teknolojisinde yaşıyor. Mahremiyetin, tahakkümün, görünmezliğin ne anlama geldiğini biliyor. Kahramanı Paul de: “ Neden asla gerçek adını kullanmazsın? Mahremiyetimi korumak için, dedim. Bu yüzden mi diğer adla, YazFanBir olarak yazıyorsun? Evet YazFanBir. O Benim işte. Bu Dr. Paul C. O’Rourke, DH de başka biri. Yani aslında değil çünkü o da benim. Demek istediğim, gerçek Dr. Paul C. O’Rourke, DH benim.” Kurgunun bir diğer meselesi de dişçi kahramanımız ve klinikwwwte çalışan diğerlerinin ekseninde yürütülen dinî tartışmalar. Bu karakterler, roman yapısı içinde dinî anlamda birer simge konumunda duruyor. Tanrıtanımaz Dr. Paul’ün, internette günden güne güncellenen biyografisi sayesinde yüzleştiği kutsal kitap alıntıları ve peygamber buyrukları, altmetinde “düşünceli” ve ESASLI BİR ROMANCI Joshua Ferris, bütün bu tartışmaların çok uzağında bir metin kaleme almış. Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam, klasik roman yapısının yanında modern tekniklerin metne ustaca harmanlanmasından oluşan, derdini de işbu harmanın içine gömmüş bir çalışma. Günümüz lugatına adeta bir raptiyeyle uzun süre çıkmayacak gibi iliştirilmiş kelimeleri ve jargonları kullanmaktan imtina etmemiş yazar. Hacmi, anlatımı Ferris’in, Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam’da roman edebi formunu çağdaşları gibi kısaltmadığı, eğip bükmediği görülüyor. 10 17 Aralık 2015 KITAP