04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hermann Broch’tan “Büyülenme” Faşizmin adını anmayan antifaşist roman Faşizm tohumlarını bir kez toprağımıza bırakmış, kök salmışsa köktendinci ve cemaatçi yüzüyle mi ırkçı sırıtışıyla mı yeniden karşımıza çıkacak bilemeyiz. Hermann Broch “Büyülenme”de, Alplerin yükseltilerinde 1930’ları yaşayan kişilerin ağzından bu irkiltici öyküyü anlatıyor. r Ziya GÜREL lplerin yükseltileri arasında, Kupronn adlı bir köy “Aşağı Kupronn” ve “Yukarı Kupronn” diye anılan iki ayrı yerleşim alanı var. Aşağıdakiler öteden beri tarımla uğraşıyor. Yukarıya, zirvenin yakınına yerleşenler ise verimli olmadığı için yıllar önce terk edilmiş altın madeninin eski çalışanları. Burada yaşayanlar arasında dağın bağrında sakladığı altını insanlara vermesi için özveri beklediği; toprağın bereketine kavuşmak için yapılması gerekenler gibi konularda birçok söylence dilden dile dolaşır. Hıristiyanlığın geleneksel törenlerinin yanında çok tanrılı dönemden kalan bazı ayinler de yapılır. Doğa kurallarını dayatır, coşkun bir ilkyazın, kaba gücüyle kendisini gösteren bir kışın övgüyle betimlendiği bir iklim ve kültür boyutuna gireriz. Anlatımın benimsediği sahne budur. Kaleme alındığı zaman ise Nazilerin iktidarı ele geçirmesinden iki yıl sonrası, 1935. BİLGİSİZLİĞİN, BAĞNAZLIĞIN ELİNE GEÇEN YAŞAM Yazar, Kupronnluların serüvenini dile getirirken erkleri, sermayeyi hırsla elinde toplamaya girişen Nazi Partisi’nin, maden şirketinin kasasındaki bütün senet ve paraya el koyduğunu satır aralarında sezdirerek anlatır. Şirketten köy belediyesine kalan evlerden birine madenin teknisyeni Wechy, ikincisine de o günlerde köye gelen doktoru yerleştirilir. Bu köy doktoru orta düzeydeki zekâsıyla romanın anlatıcısıdır, gelişen olayların tam odağındadır. O günlerde köye gelen yalnızca doktor değildir. Adı Marius Ratti olan adam da varsıl çiftçi Miland’ın yanında işe girer, ardından birkaç gün sonra da “yardımcım” dediği Wenzel’i de işe sokar. Marius ağzı lâf yapan, iri yarı biridir. Wenzel ise kısa boylu ama adaleli maskara bir cüce. Bu cüce, Marius’un S A Y F A 8 n 1 4 A sözlerini birer kışkırtmaya, insanları birtorunu İrmgard’dır. Oysa yine bütün birine düşüren buyruklara dönüştürür. köy halkı, Marius’un hem iktidarsız Bu ikisi, doğal yollarla tohumlanmayan hem de kısır olduğunu bilmektedir. toprağın bereketini sakınarak artık kan Bu çare bulunmaz kısırlığı İrmgard da istemeye başlamasının nedeninin topbilmesine karşın, kendisi kurban edilip rağı makinelerle işlemek olduğunu ileri kanı toprağa karışınca bu özverisiyle sürerler ve Kalvinist teknisyen Wechy’yi çok sevdiği köy ahalisinin bolluğa kagünahkâr ilan eder. Ailesiyle birlikte vuşacağına; kendisine fizyolojik olarak; Wechy, militarize edilmiş, silahlandırılyaradılıştan yüklenmiş doğurganlığı, mış gençlerin ellerinden canlarını güçtüm erkek ve kadınların paylaşacağına lükle kurtarır, kente göç etmek zorunda inandırılmıştır. Çok güçlü bir üreme kalır. Tarikatçılık, mezhep ayrımcılığı içgüdüsüyle can arayan bu sağlıklı kızın bugün ülkemizde gündemi oluşturan, varsıl babası, anası, kurban ritüelini bir bilinçleri dumura uğratan söylemler olyazgı olarak kabul etmiştir. Üstelik onu madı mı? Sanki altın cevherine ulaşmış her şeyi sezinleyen anneannesi Gisson gibi bunun nasıl paylaşılacağını sorun Ana bile bu yazgıdan kurtaramayacakedinmekte olan Marius, aşağı köydekitır. Bu kısırlığın vurgulanması simgeselleri yukarda avcılıkla geçinen insanlara liğin en başarılı ortaya çıkışlarındandır. düşman etmektedir, Doktorun da sezinNazizmle Faşizmin sergilediği aldatıcı lediğince, Marius’la Wenzel kentlilerle görkem, aslında erksiz, öldürmekten birlikte eyleme geçselerdi bu kez, uybitkin bir tek eşeyliliğin abartılmasıdır garlık yoksunu olduklarını ileri sürerek ve bu nedenle üreyemeyen ve üretemeköylüleri karşılarına alacaklardı. yen; karanlıklara gizlenmekten haz alan, Kör inançları yaygınlaştıran söylenceyalnızca tüketen bir solucandır. Yok ler öylesine etkilidir ki köyün yalnızca edildiğini sandığımız anda, hiç bekleyaşlıları değil, yeni yetişenleri de öteden nilmedik bir hızla yeşeriverir; ayrık otu beri bilinen destanları, saçma tansıkları gibi toprağın bütün bereketini emip sanki sil baştan yeniden yaşamaya hazır yok eder. Artık tüm yaşam alanı bilgigibidir. Doğa bütün gücünü sanki burasizliğin, bağnazlığın eline geçmiştir. da görkemli bir gösteriye dönüştürmüşDÖKÜLEN ONCA KAN tür. Her ilkyazın başlangıcında papazın önderliğinde dağa tırmanılarak maden Marius’un elindeki ilkel, taş yontu galerilerinin birinin girişindeki bazilikabıçağı beğenmeyen, köyün biracısı hem da yapılan “Dağ Gelini Ayini” bu kez de kasabı olan sarhoş Sabest, sunak Marius’un, ayin türkülerinin sözlerini, taşına uzanmış Armgard’ın iki kürek dizelerini değiştirmesiyle bir kurban kemiğinin arasındaki en yaşam alıcı törenine dönüşecektir. Aslında aynı noktayı bulmuştur bile; o karnavalı angaleride bir pagan tapınağının yontuları üstünde oluşturulmuş bu küçük kilisenin hiçbir özelliği yoktur. Köyde doğaya uyumun ne demek olduğunu bir ermiş gibi içine sindiren tek kişi varsa o da Gisson Ana’dır. Yukarı yerleşimde, karısı ölmüş olan oğlu Avcı Mathias ile birlikte yaşamaktadır. Akordeondan yükselen o kulak yırtıcı ezgilere önce ayak uydurarak dans eden Gisson Ana, olacakları kavrayan önsezisiyle, bir anda olduğu yerde dona kalır. Ayinin büyüsüne kendini kaptıran, ölüme ilişkin nakaratları yineleyip, sesini oldukça yükselten Köy Doktoru, Gisson Ana’nın bu şaşkın halini görünce kendine gelmiştir. Marius, Dağ Gelini’nin hazır olması gerektiğini bağırarak açıklamaktadır. Dağ Gelini, bir yıldır Marius’a ait olduğu bütün köy halkınca kabul Broch, James Joyce ve arkadaşlarının yardımlarıyla can edilen varsıl çiftçinin 18’lik kaygısı içinde Amerika’ya sığınırken romanın taslaklarıngürbüz kızı, Gisson Ana’nın dan ikisini Avusturya’da bırakmış. 2 0 1 4 dıran kurban töreninde işi uzun ve iki ağzı da keskin kasap bıçağıyla bitirmiştir. Faşistler, yerine göre dini ve mezhep ya da tarikatları, ırk başkalıklarını; yeri geldiğinde ekonomik paylaşımdaki çelişkiyi ve haksızlığı insanları birbirine düşürmek için kullanırlar. Çözüm üretmek için değil, yalnızca umutsuzluğu çoğaltarak gücü ele geçirmek için! Paganların taş devri bıçağını topluluğa göstermekle yetinen sahtekâr Nazi Marius gerçek katil olmasına karşın elini kana bulamamış, kurguladığı cinayeti köyün şiddet tutkunu kasabına işletmiştir. Günümüzde de din ve ırk ayrımını insan bilincine en çözülmez sorun olarak işleyen çıkar çevreleri, gerçek anlamda paylaşım yönteminin sınıflar arası bir uzlaşma olduğunu unutturmayı başarmaktadır. Coğrafyamızda “ılımlı” olduğu savlarıyla dayatılan Radikal İslamcı Faşizm, aldatma yöntemlerinin çeşitlenmesine iyi bir örnek. Faşizm tohumlarını bir kez toprağımıza bırakmış, kök salmışsa kökten dinci ve cemaatçi yüzüyle mi ırkçı sırıtışıyla mı yeniden karşımıza çıkacak bilemeyiz. Hermann Broch Alplerin yükseltilerinde 1930’ları yaşayan kişilerin ağzından bu irkiltici öyküyü anlatıyor. Burada Marx’la Engels’in ilk sosyalist düşünür Ludwig Andreas Feuerbach (18041872) üstüne notlarındaki bir söylemi anımsadım: Feuerbach klasik Alman felsefesinin sonunu getiren olguları anlatırken diyor ki: “Alman ideolojisi kendi yapısını oluştururken, bir efsane yaratmakla işe başlar. O abartılı öykünün kahramanı ölümsüzdür ve bütün yük, sorumluluk onun sırtına yüklenmiştir.” Bundan önce Ahmet Cemal’in çevirisiyle Broch’un Vergilius’un Ölümü’nü okumuş, bu yapıt ve çevirisi konusunda uzunca yazmıştım. Ölmekte olan Vergilius’un aslında İmparator Octavian’la bir sorunu yok. Şair Vergilius, ömrü boyunca tanıdığı imparatorlar için yazdığı methiye ve mersiyelerin, kısacası sanatın Roma ahalisine ne kazandırdığını sorgulamaktadır. Bu, onca Romalının dökülen kanlarının karşısında verilmesi gereken bir hesaptır. Büyülenme, Süheyla Kaya’nın başarılı çevirisiyle bize savaşlar çağı olan yirminci yüzyılın ilk yarısından gönderilen, Faşizme karşı durmanın yöntemlerini, onun tuzaklarının hiç değişmediğini gösteren bir öğreti. Büyülenme’deki anlatı, Vergilius’un Ölümü’nde olduğu gibi çokça bilinç akışına, zamansızlığa yer vermiyor. Bunun yerine, kişilerin niyetini belirlemesi sırasında içinden geçirdikleriyle dile getirdiği, içsel ve dışa vurulan seslenişlerle zaman da uzam da sonsuzca varsıl kılınmış oluyor. Broch, James Joyce ve arkadaşlarının yardımlarıyla can kaygısı içinde Amerika’ya sığınırken bu romanın taslaklarından ikisini Avrupa’da (Avusturya’da) bırakmıştı. Sonradan kendisine iletilen bu taslaklar üstünde çalışırken çeviri giderlerini karşılayamayacağı düşüncesiyle anlatımı kısaltmış Büyülenme yazarı tarafından kısaltılmasaydı, bambaşka bir yapı içinde, belki destansı bir ırmak roman olarak karşımıza çıkabilirdi. n Büyülenme/ Hermann Broch/ Çeviren: Süheyla Kaya/ İthaki Yayınları/ 384 s. K İ T A P S A Y I 1278 A Ğ U S T O S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle