Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
RENKLER n SESLER n HARFLER AYTÜL AKAL n NİLAY YILMAZ n ÇİĞDEM GÜNDEŞ n MAVİSEL YENER MUSTAFA DELİOĞLU n Kitap Gölgesi Bir kitap, onlarca yaşam İncila Çalışkan, biriktirdiği göç öykülerini aynı çatı altında toplamış. Bu öykülerin on dört yaş üstündeki gençlere de söyleyecek sözü var. r Mavisel YENER İncila Çalışkan “U mut Düşlerin Kanadında” adlı yapıtta salt yaşamdan alınmış gerçekçi öyküler yer alıyor. Anadolu toprağından Avrupa toprağına göç edenlerin yaşamıyla ilgili olarak edebiyatımıza yansıyanlar, azımsanmayacak kadar çok. İncila Çalışkan’ın kaleme aldığı öykülerin hemen hepsinin ortak noktasındaki göç acısı, öykü kahramanlarına, özlemin prangalarını vuruyor. Bu özlemin, ailevi sorunlara evrildiğini görüyoruz. Diyarbakır, İzmir, Avusturya, Almanya, Sivas… uzamlar değişse de göçün yarattığı sorunlar birbirinin benzeri. Kitap on iki öyküyü ağırlıyor. Türkülerden alıntılar her öyküye epigraf olarak koyulmuş. Son öykü dışındaki bütün öyküler bir yanıyla göç olgusuna gönderme yapıyor. İlk iki öykü, “Kuru İncir” ile “ Karşıyakalı Aslı” İzmir’e adanmış. Kuru İncir’de, Kurtuluş Savaşı sırasında Afyon’daki haşhaş yağhaneleri yandıktan sonra İzmir’e göçmüş bir ailenin öyküsünü anlatılıyor. Ülke küllerinden doğmaya çalışırken, aile de küllerinden doğmaya çalışır; bireylerin kaderlerini yaşadıkları coğrafyanın kaderinden ayırmak olası değildir. “Kuru İncir” gibi, “Karşıyakalı Aslı” da bir umut öyküsüdür. Öykü “Karşıyaka’da İzmir’in Gülü” epigrafıyla karşılar okuru. Taze gevrek, boyöz, kumru, imbat, okura eşlik ederken aydınlık gülüşüyle Aslı’yı tanırız. Aslı karakteri, sonraki öykülerde de karşımıza çıkacak “güçlü kadın” tiplemesinin kitaptaki ilk simgesidir. İncila Çalışkan’ın, öykülerin hemen hepsinde kadınları güçlü, başı dik kılmayı yeğlemesi dikkat çekicidir, yazar bunu bilinçli olarak yapar. Kadın karakterlerin hiçbiri, yaşamda onlara biçilen rollere körü körüne bağlı değildir. Bunun en iyi örneklerinden biri de “Zeytinler Kararırken” adlı öyküdeki, boşanma kararını alan köylü kadındır. Öykülerdeki kadınlar acı çekse de, yalnız olsa da, suskun dursa da güçlüdür. “Sazım Sen Gez Dünyayı” adlı öykünün kahramanı, Viyana’da yaşayan Mansur’dur. Mansur, barışın, sevginin, birliğin güzelliğini yüreklerde kökleştirmek için, alır sazını eline, insanlığın ortak dili müzikle seslenir yeryüzüne. 1 6 n 1 4 Kurduğu saz derneğinde Avrupalı gençlere saz çalmayı öğretir. Bir yanda, yüreğini bıraktığı Tunceli dağları, öte yanda Viyana vardır. Memleket özlemi, Mansur’un hücrelerine işleyen dayanılmaz bir sızıdır. Bu sızı, öykü dünyasının küçük ayrıntıları ile okura anlatılır. “Denizin Kokusu” da “Sazım Sen Gez Dünyayı” adlı öyküyle benzer izlekte. Viyana’da yaşayan, görme yetisini yitiren Karadenizli gurbetçinin yürek burkan öyküsü, ekmek parasının peşinde yurtdışına giden işçilerin dünyasına tutulmuş bir ayna gibi. “Barışa Özlem” torunları ile oğulları dağa çıkmış Fadile Nine’nin acılı ağıdını taşıyor sayfalara. Onca yoksulluk ve acı içinde, Fadile Nine dimdik durmayı nasıl başarıyor dersiniz? İncila Çalışkan, terör, militarizm, göç, farklılıklar konusunun tartışmaya açılabileceği bir öykü yazarken Fadile Nine karakterini (ki o da güçlü kadınlardandır) başarıyla işlemiştir. Bu öykünün sinematografik yapısına dikkat çekmek isterim. YARATICI OKUMA Gül’ün Öfkesi de kitabın “gurbetçi” öykülerinden. Aile içi şiddetin anlatıldığı öyküye, çocuklarına dayak atabilmek için her akşam farklı bahaneler bulan, oğullarını annelerine tutturup tekme, tokat yumrukla onlara girişen baba karakteri damgasını vuruyor. Her gece yaşanan bu dram, hepsinin içinde biriken öfkeyi çoğaltıyor. Babanın asıl öfkesinin nedeninin kendisi olduğunun, gözleri görmediği için hıncını çocuklarından aldığının açıkça söylenmemiş olması bu öyküyü diğer öykülerden farklı kılıyor. İncila Çalışkan, eğitimci yanını bir yana saklayıp bu öyküde okura da bir şeyler bırakıyor, her şeyi anlatmayan, okurun yaratıcı okuma yapmasına izin veren bir öykü bu. Görme yetisini yitiren gurbetçi babanın kız çocuğu Gül’ün, gitarla, müzikle kurduğu dünya “Sazım Sen Gez Dünyayı” öyküsündeki Mansur’un sazıyla kurduğu dünyadan farklı değil. Gül’ün kilisede gitar çalmasına babanın gösterdiği tepki başarıyla işlenmiş. Gül’ün A Ğ U S T O S 2 0 1 4 “Umutlarımız, isteklerimiz, düşlerimiz vardı bizim. Siz birbirinizle uğraşırken bizi görmediniz, hiç düşünmediniz!” (s.57) sözleriyle attığı çığlık, düşündürücü. Kitapta, uzam olarak Viyana’nın kullanıldığı üçüncü öykü bu. Almanya’da işçi olarak çalışan Zeki’ye, Sivas’taki kardeşinin tüm koyunları sattığı haberi ulaşır. Zeki kardeşine çok kızar, eser, yağar. Türkiye’ye geldiğinde, ne denli önyargılı olduğunu görecektir. Çünkü kardeşinin koyunları satmasının nedeni hiç de tahmin ettiği gibi bir şey değildir. İncila Çalışkan’ın önyargılarımıza büyüteç tutan “Kardeşimi Özledim” adlı bu öyküsünü genç okurlar çok sevecek, özdeşim kurabilecek. “Yusuf’un Yeri” adlı öykü, Almanya’dan izine gelen Dursun’un, Fırtına Deresi’nin kıyısındaki lokantada mola verdiği bir zaman sürecinde geçer. Dere yatağına otel yapılacağı, tarihi Osmanlı Köprüsü zarar göreceği için lokantanın sahibi üzüntülüdür. Bu öyküde, talan edilen tarihi ve doğal güzelliklere dikkat çekilir. Aslında, sürekli tanık olduğumuz bir şeyden söz etmektedir Çalışkan, çünkü ülkenin gündeminde her gün bir başka “talan” yer alır. “Zeytinler Kararırken”de, eşinin kumar borcu nedeniyle zeytinlikleri elden giden köylü kadının cesurca kararını okuruz. Okur ile köylü kadın arasında oluşan gerçekçi duygu akışı, bu öykünün başarısını getirir. “Okulun Duvarı Yıkıldı” adlı öyküde, çöl rüzgârlarının sesini dinlerken, uçakların bombardımanıyla karşılaşan Udaydin’in hüznüne ortak oluruz. Savaşın en yakın tanıklarından biri olan Udaydin’in ninesi ve dedesi ile olan sıcacık iletişimi dikkat çekicidir. Udaydin’in çocuk yüreğinden geçirdiği sorular okuru da çarpar: “Kimler, neden öldürmek istiyorlar? Okullar neden bombalanıyor?” “Sevdiğine Yüreğini Götür” ile “Çocuklar Okula Aç Gittiler” kitabın son öyküleri. Bunlar, okurun sürdürebilmesi için ucu açık bırakılmış öyküler olarak dikkat çekiyor. İncila Çalışkan’ın öykü dilini kurarken yabancı kökenli sözcüklerden kaçınması, okurun da dil duyarlığını besliyor. Umut Düşlerin Kanadında, karton karakterler değil, yaşamın yüreğinden karakterler anlatan öyküleriyle öne çıkıyor. Tarihin izini sürerken, farklı coğrafyalarda türlü sıkıntılar içinde yaşama tutunmaya çalışan insanlar tanıyoruz. Kaçkarların, İzmir’in, Tuna’nın ve nice coğrafyanın rüzgârları, sesleri kokuları öykülere eşlik ettikçe, genç okurlar öyküyü yeniden yaratabilmek için bileniyor. Bir kitap, onlarca yaşamın tanıklığı… İyi okumalar. n Konuk Harfler İyi ki “Balkonumda Kuşlar” var! r Fahrettin KOYUNCU İ yi ki sözcükler var! İyi ki sözcüklerin ustaları var! İyi ki sözcüklerden şiir yapan şairler var! İyi ki şiir var! İyi ki kuşlar var, ağaçlar var! Yollar var, evler var! İyi ki evlerin eli kolu, gözü kulağı balkonlar var! İyi ki “Balkonumda Kuşlar*” var! Balkonumda Kuşlar, usta şair Ahmet Günbaş’ın çocuk şiirleri kitabı. (Şiirde çocukbüyük ayrımını sevmesem, benimsemesem de böyle bir ayrım var maalesef.) Kitapta, Ahmet Günbaş elli üç şiiriyle, çizer Murteza Albayrak da elli sekiz çizimiyle, çocukların dünyasını yansıtıyor, renklendiriyor. Kitabın adında yer alan “balkon”, bütün şiirlerin vazgeçilmez sözcüğü oluyor. Kitaptaki şiirlerin hepsinde yollar balkona çıkıyor. Kitabın adında yer alan “kuşlar” da şiirlerin vazgeçilmezi. Böyle olması da gayet doğal. Çünkü balkonlar, insan için, evlerin dışa yönelen yüzünü, neşeyi, açılmayı, özgürlük kapısını anlatırken, kuşlar da özgürlüğü anlatıyor. Ne balkonsuz bir ev düşünebiliriz bu hayatta ne de kuşsuz, kanatsız bir doğa. Şair Ahmet Günbaş, Balkonumda Kuşlar’da, çocukların ve doğanın gözüyle bakıyor hayata ve onu anlatırken şiirin teknik bilgisini de sunuyor çocuklara. Bir yandan şiirin ölçüsüz de yazılabileceğini gösterirken, öte yandan da dizelere serpiştirdiği uyaklar ve rediflerle, şiirin bir “ses işi” olduğunun da altını çiziyor. Balkonumda Kuşlar’ı okuyan çocuklar, buradaki şiirleri beğendiklerini dile getirdiklerinde, aslında, şiirlerdeki özbiçim kaynaşmasını alkışlamış olacaklar. Çocuklara tören şiirleri dışında bir şiirin de olduğunu göstermek ve gerçek şiiri sevdirmek bakımından, Balkonumda Kuşlar ve onun gibi şiir kitapları büyük önem taşıyor. Çocuklarımızı sözcüklerin renkli ve büyülü dünyasına götürecek, onlara o büyülü dünyanın güzelliğini yaşatacak olan, Balkonumda Kuşlar ve onun gibi şiir kitaplarıdır. Yazımı Balkonumda Kuşlar’dan bir şiirle bitiriyorum: CIVILTI Döndüler! Gizlisi saklısı kalmadı ötüşlerin. Ağaçlar, saçaklar cıvıl cıvıl. Bir gün orada, bir gün burada Benzine renk geldi bahçenin. Balkon da konuklarından emin, Islığı dudağında… (*) Balkonumda Kuşlar/ Ahmet Günbaş/ Top Yayıncılık www.maviselyener.com *Umut Düşlerin Kanadında/ İncila Çalışkan/ Kaynak Yayınları/ 92 s. / 2014/ 14+ S A Y F A C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1278