Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tanıl Bora’nın derlemesiyle “Sayfiye” Bir hafiflik hali ve hayali Sayfiye, vaatlerle, ümitlerle dolu bir kelime. Yıl boyu özlemi çekilen bir zaman: sayfiye hayatı. Ömür boyu uğruna didinilen hayal: Sayfiyede bir yer. Osmanlı’dan günümüze, adım adım, Türkiye’de sayfiye kültürünün gelişmesinin tarihi... Edebiyatta sayfiyenin sıcaklığı ve serinliği... Tanıl Bora’nın derlemesinde “Sayfiye”de Cihan Aktaş, Mehmet Ö. Alkan, Sema Aslan, Onur Baştürk, Aslı Biçen, Tuncay Birkan, Gaye Boralıoğlu, Özge Calafato Baykan, Onur Cankoçak, Behçet Çelik, Zeynep Dadak, Murat Daltaban, Feridun Düzağaç, Mahir Ünsal Eriş, Borga Kantürk, Merve Kayan, Kıvanç Koçak, Murat Meriç, Murat Metinsoy, Levent Şentürk, Emel Uzun ve Sedat Yurtdaş’ın katkıları yer alıyor. S A Y F A 8 n 1 2 r Sibel ORAL “Sayfiye evi, aslında belki burjuvaziden çok orta sınıfların kendilerini güvende ve ‘iyi’ hissetmeleri için enstrümandır, idman ve teşhir sahasıdır. Bir sosyal refah çağı kazanımı olarak sayfiye evi, aynı zamanda işçi sınıfının güvenceli kesimine de açılan orta sınıflaşma kapısıdır. Bazen öyle gelir ki, sanki bütün çalışma onun içindir. Bir, çocukların tahsili, iki, sayfiyede bir ev...” Tanıl Bora, Aksu Bora; sunuş yazısından... Tüm gün otelde yat ve yemek ye! Ama sayfiyede öyle mi? Sahi nasıl? Benim gibi çocukluğunda ne sayfiye hatta ne yazlık bile bilmeyen zavallı bir çocukluk geçirmişseniz o “hafiflik hali” hep bir “hayal” gibi kalır. BİR ZAMANLAR SAYFİYE Kaldı da. Bu yüzden İletişim Yayınları’nın “Memleket Kitapları” serisinden Tanıl Bora’nın derlediği Sayfiye: Hafiflik Hayali kitabını okurken dudaklarımı ısırdım. Hiç böyle bir hayatı olmamış ben gibi zavallı için müthiş keyifli. Böyle bir geçmişi olanlar için ise apayrı bir okuma… Tabii en önemlisi kitaba katkısı bulunanların kişisel tarihlerindeki sayfiye yaşamına dair anılarının yanı sıra kitabın ilk 100 sayfası. Aksu ve Tanıl Bora kitabın sunuş yazısıyla başlıyoruz ve öğreniyoruz ki ortaçağda iktisadi bir etkinlikmiş sayfiyeye gitmek. Evet, ta ortaçağ… “Soylular yazları arazilerine mukayyet olmak için ekini denetlemek için kırdaki mülklerine göçerlermiş (…) Yeni çağda kışlık saraydan yazlık saraya tebdili mekân etmek, yaşama zevkinin bir parçası haline geldi. Bu zevki aristokrasiden burjuvazi devraldı. Onların sarayları yoktuysa da, otellere, pansiyonlara gidiyordu. Turizm denen ‘şey’ böyle başladı aslında…” Sayfiye kelimesi köken olarak Arapçadan “Sayf”tan geliyor, yani yazlık, yani yaza ait olan. Sayfiye göçü Osmanlı’dan beri var. Padişahın fermanıyla hem ayfiye denince akla ilk gelen yaz mevsimi gelip güneş yakmaya başlayınca şehirlinin tası tarağı toplayıp kaçtığı kendi halinde bir sahil kasabası geliyor. Ama tabii daha çok 80 öncesi için geçerli bu dediğimiz. Sonra “yazlık” diye bir “şey” geldi. Aslında en azından benim algımda ikisi çok farklı. Yazlık biraz daha şehirli neşesi, enerjisiyle dolu. Sayfiye ise daha çok kendiyle oyalanan, olduğu gibi de mutlu olanların mekânları… Ne bileyim, mesela sayfiyede bisikletin pedalı kırılsa dert etmez hemen bir çözüm bulursun ama yazlıkta bisikletin aküsü bozulursa moraller çok fena yere düşebilir. Tabii şu da var; arzuya göre artık yazın kaçacak yerler listesine kaçacak kişiye zül olmayacak tatil şekilleri mevcut, hem de her şey dahil… S saray hem de halk sayfiye yerlerine gidiyormuş. Tabii padişahların sayfiye olarak gittikleri sahil saraylar… Düşünün, mesela bugünün Çırağan Sarayı da bir zamanlar padişahların sayfiye diye gittikleri bir yermiş. Mehmet Ö. Alkan’ın “Osmanlı’da Sayfiye’nin İcadı” başlıklı yazısında on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra İstanbul’un her iki yakasının da sayfiye yerleri olarak kullanıldığını görüyoruz. Sarıyer, Kuzguncuk, Ortaköy, Florya, Bebek, Üsküdar, Bağlarbaşı, Bostancı bunlar arasında. O zaman İstanbul’da yaşayan Fransızlar sayfiye yeri olarak Adalar’ı kullanıyormuş. Tabii tüm bunlar olurken her dönemde, her bölgede ayrı birer de kültür oluşması kaçınılmaz. Giyim kuşam, eğlence şekilleri vb. Alkan’ın “Sonuç Yerine” alt başlığıyla bitirdiği yazısındaki son bölüm önemli. Şöyle yazmış Alkan: “Sayfiye Cumhuriyet döneminde, yaylaya çıkma dışında üst sınıfa ait bir ayrıcalık olarak devam eder. Ancak 1980 sonrası kooperatiflerle başlayan ve orta sınıfın da dahil olduğu ‘yazlık’ adı altındaki katliam, günümüzde hızını azaltmadan devam etmektedir.” EDEBİYATTA SAYFİYE Kitabın en sevdiğim yazılarından biri de Sema Aslan’ın Manzaranın Eşiğinde başlığını taşıyan yazısı. Aslan, bu yazısında Peyami Safa’nın Selma ve Gölgesi’ndeki Selma, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak’ındaki Seniha, Namık Kemal’in İntibah’ındaki Mahpeyker ve Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşkı Memnu romanındaki Bihter karakteri üzerinden sayfiyeye bu kadın roman kahramanları üzerinden bakmış. Sayfiye bu karanlık kadın karakterlerin kendilerini yaşayabildikleri tek yer olarak görünüyor. Kitabın büyük kısmını kapsayan Sayfiye Yerleri bölümü gerçekten de “resmi sayfiye ya da sayfiye başkenti” olan Yalova ile başlıyor. Murat Metinsoy özellikle de Cumhuriyet yıllarının gözde sayfiye merkezi olan Yalova’yı termal suları ama en önemlisi Atatürk için de önemini merkeze alarak anlatmış. Kitaptaki tüm yazıları özetleyip iştahınızı kaçırmayalım. Kitaptaki “Sayfiye Yerleri” adlı bölümde; Mahir Ünsal Eriş Erdek’i, Murat Daltaban Urla’yı, Sedat Yurttaş Elazığ yakınlarındaki Hazar Gölü’nü, Behçet Çelik Adana Bürücek Yaylası’nı, Kıvanç Koçak Antalya Serik’i, Emel Uzun Batı Karadeniz’deki Akçakoca’yı yazmış. Behçet Çelik’in yayla üzerinden bakışı ve Sedat Yurtdaş’ın Diyarbakır ve Elazığ arasında kalan Hazar bölgesi anlatımı şaşırtıcı ve aydınlatıcı. Son bölüm “Sayfiye Ruhu” ise Onur Cankoçak’ın, Gaye Boralıoğlu’nun, Cihan Aktaş’ın, Merve Kayan Zeynep Dadak’ın, Onur Baştürk’ün ve Murat Meriç’in yazılarından oluşuyor. Sayfiye nedir yaşamayanlar, o ruhu anca böyle uzaktan ya da belki romanlardan ve hatta filmlerden bilenler için bir hayal dünyası gibi tüm kitap. Ha, bilenler ne olacak? Kaybettiklerine yanacak, gülümseyerek hatırlayıp fotoğraf albümlerine sarılacaklar sanırım. Ya kendi albümlerine ya da kitabın sonundaki Borga Kantürk’ün fotoğraflarına… n Sayfiye: Hafiflik Hayali/ Yayına Hazırlayan: Tanıl Bora/ İletişim Yayınları/ 304 s. K İ T A P S A Y I 1 2 6 9 H A Z İ R A N 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T