Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
arzusu, Avrupa yakasındaki bir semtten hep daha fazla olmuştur. Bu cadde, tatminsizlik içinde kendini hiç bir zaman “tamam” hissedememiştir. Bu haliyle hep mutsuz ve kompleksli bir bireyi çağrıştırır. Bu cadde, İstanbul’un alter egosudur ve ezeli bir modern kahramandır. İşte tam da bundan, Ford Mach I’in bitmemiş olması, aslında bitmiş olduğunu gösterir. Asıl bu bitmemiş haliyle bitmiştir. Bitmiş olsaydı bitmemiş olacaktır. SEMPOZYUMDAKİ DİĞER KONUŞMALAR Bir yıla yakın süreyle çalışarak toplanan metinlerin Sevim Burak okumalarının ileri gittiğini gösterdiğini düşünüyorum. Otuz yılın ardından artık okuyucu da Sevim Burak’ı ciddiyetle anlamayı hedeflemiş görünüyor. Örneğin, öğrencilerine her yıl Sevim Burak kitapları okutan Sosyolog Doğan Yaşat, çok etkileyici bulduğum “İmgesel Dil” adlı konuşmasında, birçok yazar üzerine kalem oynatmış Derrida’ya neden hiç Becket üzerine yazmadığı sorulunca, Derrida’nın: “Becket üzerine ancak Becket’in dili ile yazılabilir, ben ise ne yazık ki o dili bilmiyorum” dediğini anlattı ve “Sevim Burak için de durum aynıdır, onun üzerine yazmak için Sevim Burak’ın dilinde yazmayı bilmek gerek” dedi. Konuşmasını, “Sevim Burak’ın edebiyatı, dilin bittiği yerden başlar.” diyerek sonlandırdı. Tiyatro yönetmeni Nihal Koldaş’a göre ise Burak’ın, hayatın anlamını aramak için sahici bir uğraş veren ruhu ileri görüşlü bir politik tavır içermekteydi. “Ford Mach I’in 80’lerin başlarında yazılmasına ve aradan neredeyse kırk yıl geçmesine rağmen bugün Kentsel Dönüşüm adı altında yaşanan “dönüşümlere” bir göz atarsak, Sevim Burak’ın ne kadar öngörülü ve politik bir yazar olduğunu hayretle fark ederiz.’’ dedi. Bengü Vahapoğlu, edebiyatın merkezine dili koyan bir yazarın, psikanilizin merkezine dili koyan bir kuramcıyla okunması öngörüsündeydi.. Aşağıda özetleyeceğim “İşte Baş işte Gövde İşte Kanatlar” oyununu Lacan’ın “Büyük Öteki ve Öteli” kavramları ile analiz etti. Vahapoğlu konuşmasında Lacan’ın psikanalitik analizine göre kültürel egemenliğin ve bütünlüğün simgesinin fallus olduğunu, oyunda gerçeklik anlamına gelen Ziya Bey’in ölüm döşeğine düşmesi, onun iktidarını zayıflattığı için bir yarılmaya ve bilinçdışının ortaya çıkmasına neden oluyordu. “Melek’in benliği yarılınca bilinçdışı simgesi olan Nıvart doğuyordu. Melek ve Nıvart diye iki kadın yok. Melek ve Melek’in bilinçdışını simgesi olan Nıvart vardı.” YENİ ANALİZLER Bu sempozyumda kanımca Sevim Burak’ın edebiyatı hakkında iki yeni ve özgün saptama yapıldı. Biri edebiyatının resimsel diğeri sessel boyutuyla ilgili. Elfe Uluç, “Sevim Burak’ın ilk direnişçi olduğunu ve yıllarca direndiğini” söylüyor. Doğan Yaşat, yazarın edebiyatta yazı panoları kullanmasının yenilikçiliğinden sözetti. Bilindiği gibi Sevim Burak kesilmiş cümleler yazılı kağıtları farklı sıralarla bir perdeye iğnelerdi. Böylece bilgisayar yokken montaj yaparak yazma tekniğini bulmuştu. Yazı panoları tekniği düşünüldüğünde yazının fotoğrafını çekebilmek için yazıyı tarama tekniğini kullandığını fark etmiş olduk. Kelime gruplarını görsel dosyalara çevirip yazıyı resme dönüştürüyor, sonra da resme dönüşmüş yazıyı kitapta basmak suretiyle tekrar yazı haline çeviriyor. Böylece yazar, edebiyatı kutsal statüsünden aşağı indiriyor: “Her şey edebiyattır” diyor. Tiyatro yönetmeni ve oyuncusu Nihal G. Koldaş ise konuşmasında, Sevim Burak’ın kelimeler ve onların sesleri ile oynayan bir yazar olarak betimledi. Everest My Lord’un kelimeler ve onların okunması ile en çok oynadığı metin olduğunu belirtti. Nilüfer Erdem Güngörmüş de konuşmasında “Yazarın sesten yazıya, yazıdan sese evirip çevirdiği bu kırık dökük dil acaba annesinin dili midir?” sorusu ilginç oldu. Koldaş bunu cevaplamıştı: Bu, bir dili bir yabancı gibi telaffuz etme düşüncesi ilhamını Güngörmüş’e göre; Burak’ın yabancı annesinin telaffuzu bozuk Türkçesinden almıştı. Yazarın metinlerinde yankılanan seslerinin, bir Yahudi annenin karnında bebeklik evresinde henüz doğmadan duyduğu sesler olabileceği fikri... Diğer olasılık ise bu seslerin belki de dili yeni öğrenen bir çocuğun özgür alıştırmalarına benzetilebileceği idi... Böylece bu telaffuz konusunda sadece anne değil çocuk da işin içine giriyordu. n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1269 1 2 H A Z İ R A N 2 0 1 4 n S A Y F A 1 5