29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Levent Cantek ve Berat Pekmezci'den "Emanet Şehir” ‘Hayat bir katakulliden ibarettir’ Levent Cantek’in senaryosunu yazdığı, Berat Pekmezci’nin resimlediği grafik roman “Emanet Şehir”, DumAnkara antolojisinin ardından gelen albüm Ankara üçlemesinin ikinci kitabı. r Can T. YALÇINKAYA umAnkara, tek bir yazarın elinden çıkan öykülerle ve karakter olarak şehri ve onun gayri resmi tarihini ön plana çıkaran kurgusuyla psikocoğrafi bir “roman” olma özelliği taşıyordu. Fakat Ankara üçlemesinin ikinci kitabı Emanet Şehir, hem Cantek hem de onunla DumAnkara’da çalışmış Pekmezci için geleneksel anlamda bir ilk grafik roman olarak görülebilir. Bu kez okurların önünde tek bir uzun öykü ve yine bir karakter olan, fakat bu kez yardımcı bir rol edinen şehirle birlikte kusurlarıyla, kaybeden niteliğiyle modern bir antikahraman olan Şekip’in hikâyesi var. 1940’lı yılların sonunda, Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi gündemdeyken Ankara’da geçen Emanet Şehir, o dönemin kültürsanat ortamlarına ve bilhassa Şekip karakterinde, başarısız olmuş, üretim gerçekleştirse dahi kalıcı olamamış yazarlara dair bir kurgu sunuyor. D Berat Pekmezci dönemin mekânlarını, kıyafetlerini, arabalarını, afiş/poster gibi grafik detayları hikâyenin dünyasında sadakatle ve ustalıkla resmetmiş... bu benzer temalı, tarihsel ve belgesel tavırlı grafik romanlar olmalarıyla alakalı. Her ne kadar DumAnkara’da resimlediği öykülerdeki çizgisi, Emanet Şehir’de daha gerçekçi bir çehreye bürünmüş olsa da, kendine has, “sevimli” denebilecek tarzını muhafaza etmiş. Berat Pekmezci’nin asıl mahareti ise öyküdeki bu gerçekçi ve belgesel damarla düşsel atmosferi büyük bir başarıyla, göze batmayan geçişlerle, dengeli ve akıcı bir şekilde buluşturması, denebilir. Yazarlıkla ilgili endişelerden bahsetmişken, Cantek’in yazarlık serüvenine de değinmekte fayda var. Yaygın bir inanışa göre, yazar/sanatçı olamayanlar akademisyen/eleştirmen olurlar. Kendi noksan yaratıcılıklarının acısını sanatçılardan çıkarır, onların zamanının ötesindeki dehalarını anlayamazlar. Levent Cantek, yakın zamana kadar yalnızca akademik çalışmalarıyla tanınan bir yazardı. Fakat kendisinin de röportajlarında belirttiği gibi yayımlanan ilk işleri 80’lerin ortalarında yazdığı çizgi roman senaryolarıydı. 2007’den bu yana akademik çalışmalarını azalttı ve büyük bir iştah ve üretkenlikle değişik mecralarda, kimi zaman mahlaslarla hikâyeler anlatmaya başladı. İddia ediyorum, eğer Levent Cantek 80’lerde başladığı yaratıcı yazarlık kariyerini devam ettirseydi ve araya akademik kariyeri girmeseydi, çok farklı bir yazar olurdu. Daha iyi ya da daha kötü bir yazar mı olurdu bilinmez, ama benim çok da tarafsız olmayan bakış açımdan, akademi tezgâhından geçmiş Cantek, paralel evrendeki ikizine göre, daha tercih edilir bir yazardır. AKADEMİ VE HİKÂYE Cantek’in akademik çalışmaları ve kurmaca işleri arasında organik bir bağ olduğunu görmek güç değil. Yazdığı çizgi roman/grafik roman senaryoları mevzubahis olduğunda, ekseriyetle çizgi romanlar hakkındaki çalışmaları zikrediliyor. Fakat bilenlerin bildiği üzere, Cantek’in akademik işleri memleketin kültürel tarihi, kent çalışmaları, gündelik hayat ve popüler kültür gibi çok çeşitli konulara odaklanıyor. Cantek’in uzmanlık alanının 1940’lı yıllar olduğunu söylemek abartılı olmaz. Markopaşa ve Cumhuriyetin Büluğ Çağı kitaplarında dönemin yazın hayatını, kültürel ve politik iklimini, gündelik hayatını titizlikle işlediği görülecektir. Çeşitli dergilerde ve kitaplarda yayımlanan yazılarında döneme has “bobstil” karakterleri, kabadayıları, kenar mahalleleri incelediği de vakidir. Emanet Şehir’de tüm bu çalışmalar yaratıcı bir süzgeçten geçerek kurgu, mekân, karakterler ve onların aralarındaki ilişkilerin zenginliğini arttırmış. Akademik nitelikler bir yazarı kötürüm de bırakabilir, elbette. Bir hikâyeden çok, akademik bir makale okuduğu hissini duyabilir okuyucu. Fakat Cantek araştırmacılığını hikâyeye hizmet eder bir şekilde kullanıyor ve bir avantaja çeviriyor. Şu söylenebilir: Emanet Şehir’i bu şekliyle yazabilecek fazla yazar yoktur. Hele paralel evrende, akademiye hiç bulaşmamış çizgi roman senaristi Cantek, bu işin altından hiç kalkamazdı. n Emanet Şehir/ Levent Cantek, Berat Pekmezci/ İletişim Yayınları/ 134 s. K İ T A P S A Y I 1269 ÇOK KATMANLI BİR HİKÂYE Emanet Şehir, çok katmanlı bir hikâye, fakat merkezi temalarından biri yazarlık ve yazma edimi. Çevresinde roman yazdığını duyuran, fakat çalışmalarında bir türlü ilerleme kaydedemeyen, tanışık olduğu edebiyatçıların yorumlarından cesareti kırılan bir karakter Şekip. Cantek, onu kronik bir yalancı olarak tasarlayarak yaratıcı yazarlık ve yalancılık arasında bir bağ da kurmuş oluyor. Şekip “uydurduğu” hikâyeleri kâğıt üzerine aktaramasa da, günü kurtarmak için kendi yaşamı etrafında ördüğü yalanlarla bir yazma edimi gerçekleştirmiş oluyor. Yazarlık ile ilgili endişeler yaratma süreciyle, özgünlük kaygısıyla, “sahtekâr sendromuyla”, yazar tıkanıklığı deneyimleriyle – özellikle kendi içine bakan, öz değerlendirme sunan anlatılarda zaman zaman kendine yer bulur. Paul Auster’ın New York Üçlemesi’nde tıkanıklık yaşayan ya da kurmaca yazmak için gerekli yaratıcılıktan yoksun yazarlar yavaş yavaş tuhaf ve kâbusvari bir olaylar zincirinin içinde bulurlar kendilerini. Coen Kardeşler’in kült filmi Barton Fink’te, filmle aynı adı taşıyan karakter, Hollywood’da bir film senaryosu yazmakta güçlük çekerken hayatı bir cehenS A Y F A 1 8 n 1 2 neme dönmeye başlar. Bu eserlerdeki yazarlarla edebi bir kan bağı olan Şekip de, iş ve özel hayatı ve yazarlık umutları parmaklarının arasından kaydıkça dumanlı kâbuslar içinde kaybolur; hayalle gerçek birbirine karışmaya başlar. Bunların yanı sıra, Emanet Şehir’in Sabahattin Ali’nin 1940 tarihli romanı İçimizdeki Şeytan ve Jason Lutes’un 1920’ler sonu ve 1930’lar başında geçen grafik roman serisi Berlin ile olan ilişkisinden bahsetmekte de fayda var. İçimizdeki Şeytan’ın Ömer’i ile Şekip birbirlerine benzer karakterler. Mutemadiyen iç dünyalarının dehlizlerinde, bohem çevrelerde içki âlemlerinde kendilerini kaybeden “işe yaramaz” genç adamlar… Sabahattin Ali’nin Peyami Safa ve Nihal Atsız gibi dönemin düşünsel hayatına damgasını vurmuş kişileri roman karakterlerine dönüştürüp hicvetmesi gibi, Cantek de Orhan Veli ve Mithat Cemal Kuntay’ı birer çizgi kişi olarak kullanarak 1940’ların ideolojik ve kültürel tavırlarını bir mizah duygusuyla anlatıyor. Ayrıca, İçimizdeki Şeytan’ın bir nevi şiarı sayılabilecek “hayat bir katakulliden ibarettir”, Emanet Şehir ve Şekip’i özetlemek için de pekâlâ kullanılabilir. Berlin ise daha doğrudan bir etki bırakmış olarak görülebilir hem Cantek hem Pekmezci üzerinde. Bir üçleme olarak tasarlanan Berlin’in Taş Şehir ve Duman Şehir adlı iki cildi mevcut ve Nazilerin iktidara gelmek üzere olduğu bir dönemde politik, kültürel ve gündelik hayatı, yazarlar, sanatçılar ve işçiler üzerinden anlatan bir kurgusu var. Jason Lutes’in anlatısını yerleştirdiği tarihsel H A Z İ R A N 2 0 1 4 bağlamı aktarmadaki titizliğini Emanet Şehir’de de görebiliriz. BELGESEL DAMAR Burada Berat Pekmezci’nin dönemin mekânlarını, kıyafetlerini, arabalarını, afiş/poster gibi grafik detaylarını hikâyenin dünyasında sadakatle ve ustalıkla resmettiğini belirtelim. Pekmezci’nin görsel üslubuyla, Lutes’inki arasında yakınlıklar var – fakat Emanet Şehir, hem Cantek (üstte) hem de onunla DumAnkara’da çalışmış Pekmezci için geleneksel anlamda bir ilk grafik roman olarak görülebilir. C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle