Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
yavaş bu gerginliği sağlayacaktır ve ikinci bölüme oranla akış hızı biraz daha yavaştır. Sonra bir noktada ok yaydan çıkar. Artık okçunun yapabileceği bir şey yoktur. “Ok yaydan çıktı” deriz basitçe. O sırada oku birkaç santim saptıracak bir rüzgâr eser mi, esmez mi rastlantılara kalmıştır. Romanın ikinci bölümü okun yaydan çıktığı anda başlıyor. Olaylar kendiliğinden, çok hızlı gelişiyor ve sürprizli bir sonuca gidiyor. Okuyucu ikinci bölümde biraz ilerleyince okun hangi anda yaydan çıktığını kendisi görecektir. Zaten romanın sonunda babayla oğulun dertleşmesinde “Oyun nerede başladı?” sorusuyla ele alınan bölüm, okun ne zaman yaydan çıktığının sorgulandığı bölümdür. Kendi hayatlarımızda da hangi anda oklar yaydan çıkmıştır, düşünmeye değer sanırım. “FİLM İÇİN YAPIMCI ARAYIŞI SÜRÜYOR” “KURGUNUN TARİHSEL GERÇEKLERİ ÇARPITMAMASI YAZARIN SORUMLULUĞUDUR” Sonda bir “Zamansal Dizin” var. Neden böyle bir şeye gerek gördünüz? Özellikle tarihsel romanlarda tarihi gerçeklerle romanın gerçekleri kimi zaman birbirine karışır ve yazarlar C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I “Yazar, romanını kurgularken tarihe ilişkin değiştiremeyeceği gerçekleri bilmek zorundadır. Hiçbir yazarın, bu bir kurgudur gerekçesiyle üzerinden sorumluluk atmaya, okura gerçekdışı bilgi taşımaya hakkı yoktur” diyor Mehmet Zaman Saçlıoğlu. Fotoğraflar: Kaan SAĞANAK Romandaki oyun kavramı da bu kurgu düşüncesine bağlı o zaman. Kesinlikle öyle. Hayatımızda kimi zaman kendi kurguladığımız, kimi zaman içine çekildiğimiz, hatta özellikle bizim için kurgulanmış oyunlar vardır. Shakespeare’in “Beğendiğiniz Gibi” adlı oyununda geçen “Dünya bir sahnedir,” sözü tüm hayata oyunun gözünden bakabileceğimizi anlatır kanımca. Kitabımdaki oyun, hem okuyucu için kurgulanmış bir oyundur hem kahramanların bilinçli olarak içinde yer aldığı ve oyunu tartıştıkları bir oyundur. Roman, “gerçek,” “sahte” ve “oyun” kavramları üzerine tartışmanın olduğu bölümle bu konuya girer. Okuyucuya, romanı okurken karakterlerle birlikte kendisinin de bu oyunun bilincinde olmasını, bu bölümü romanın ilk bölümündeki gerçekçilikten farklı bir biçimde okumasını anımsatır. Romanın sinemaya hatta tiyatroya çok uygun bir yapısı var, üstelik de çok görsel bir üsluba sahip. Evet, aslında bu romanı düşünürken sinemasal bir yapısı özellikle olsun istedim. Tiyatrocu arkadaşım Ayhan Kavas ve eşi yönetmen Filiz (Kaynak) Kavas, bana konunun oyun ve final bölümü hariç düşündüğü kısmını, bir intikam hikâyesi olarak özetlediler ve birlikte bir senaryo yazmayı teklif ettiler. Karakterler iyice olgunlaşmadan senaryonun yazılmasını riskli buldum ve bunu bir romana çevirmeyi teklif ettim. Gerçekten de karakterler hesapta olandan çok farklı işler yaptılar olaylar geliştikçe. Özellikle “oyun” u devreye soktular ve bizi şaşırttılar. Ayhan romandan sonra farklı bir senaryo yazdı böylelikle. Şimdilik film için yapımcı arayışı sürüyor. tarihçiler tarafından suçlanabilirler. Bir kurgunun tarihsel gerçekleri çarpıtmaması kanımca yazarın sorumluluğudur. Yazar, romanını kurgularken tarihe ilişkin değiştiremeyeceği gerçekleri bilmek zorundadır. Hiçbir yazarın, bu bir kurgudur gerekçesiyle üzerinden sorumluluk atmaya, okura gerçekdışı bilgi taşımaya hakkı yoktur. Bu iki farklı gerçekliğin, yani yaşamın gerçekliği ile romanın gerçekliğinin yanı sıra bir de yazarın romanın üstüne düşmüş kendi gerçekliği vardır. İşte kitabın sonundaki dizin, bu üç farklı gerçekliğin birbiriyle olan ilişkilerini özetlemek amacını taşımaktadır. 1930’dan 1955’e kadar yalnızca romanın gerçekliğiyle yaşamın gerçekliğini göstermekte, bu tarihte benim doğumumla birlikte yazarın gerçekliği de devreye girmektedir. Bu zamansal akışta örneğin Vatikan’ın dünyanın yuvarlak olduğunu resmi olarak 1992’de kabul etmesi ne arıyor diye soracak olursak romanın bir yerinde inançlar üzerine yapılan tartışmayla uzaktan ilgisi var derim. Okurun romana başlamadan arkadaki zamansal dizine bir göz atması yararlı olacaktır o halde. Evet, iyi olabilir, aileyle ve tarihsel akışla ilgili bir ön bilgiyle başlamak işe yarayabilir ama tersi de yani kendini akışa bırakarak bilmeden başlamak da iyidir. Kim bilir? Her şey bir oyun olduğuna göre her türlü oynamak mümkün. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr General Uçtu/ Mehmet Zaman Saçlıoğlu/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 258 s. 1262 2 4 N İ S A N 2 0 1 4 n S A Y F A 1 7