Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hüseyin Yurttaş’la kitapları üzerine ‘Yeni bir hızla yol alıyorum’ Hüseyin Yurttaş Tekin Yayınevi’yle anlaştıktan sonra yeni ve eski kitaplarını hızla yayımlamaya başladı. Yurttaş’la kitaplarını konuştuk. r Serap TELÖZ 012’de İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan ve Melih Cevdet Anday şiir ödülüne değer görülen kitabınız “Sevgiler Kanarken”den sonra ocak ayında Tekin Yayınevi’nden yine şiirde “Bir Senfonidir Yaşamak” ile okurlarınızla buluştunuz. Yeni şiir kitabınızla aynı anda Tekin Yayınevi’nden “Aşkların Gizli Defteri” adlı şiir kitabınız ve “Ömrün Issız Günleri” adlı öykü kitaplarınızın da yeni baskıları okura ulaştı. Yeni bir dönem mi bu? Evet, yeni bir dönem sayılır. Ben yelpazesi geniş sayılabilecek yazarlardan biriyim. Değişik alanlarda ürün veriyorum. Şiir, deneme, öykü, roman, çocuk ve gençlik kitapları… Çocuk ve gençlik kitaplarımı Say Yayınları yayımlıyor. Diğer kitaplarımın bölük pörçük yayınlanması, bütün eserleri bağlamında yayımlanmasa da, önemli bazı kitapların tekrar okura sunulması, yenilerinin de, yazar kadar yayınevinin sahiplenmesiyle, mırın kırın etmeden yayımlanması gerekiyordu. Tekin Yayınevi’yle 2013 yılı sonbaharında bir anlaşmaya vardık. Bu anlaşmanın ilk aşamasını gördük. Her şey tıkır tıkır işliyor. Yeni şiir bitabım Bir Senfonidir Yaşamak ile Aşkların Gizli Defteri adlı şiir kitabımın üçüncü, Ömrün Issız Günleri adlı öykü kitabımın dördüncü baskısı yayımlandı. Say Yayımları’ndan da, ocak ayı içinde Yaz Arkadaşları’nın üçüncüsü Farta Kartalı yayımlandı. Bir ayda beş kitapla hayatımın rekoru oldu bu. Tekin Yayınevi’nden özgün kapak tasarımları ve titiz bir çalışmayla ortaya çıkan kitaplarım sevgiyle, övgüyle karşılandı. Bu akış sürecek. Sırada Aşk İzleri adını verdiğim yeni öyküler kitabı ile Onları Tanıdım adı altında topladığım anı ve anekdotlarla portreleri içeren, bazı belge ve fotoğrafların da eklendiği kitabım da önümüzdeki bir iki ay içinde çıkacak, Saklı Kimlik adlı romanımın yeni baskısı; Sevgiden Ötesi Cehennem, Aşka Bahar Yetmez, Kayıp İklimler, Ra adlı şiir kitaplarımın tekrar basımları yapılacak. Yeni bir hızla, yeni ufuklara açılıyoruz diyebiliriz. Sıkı bir biçimde çalıştığım, verimli bir dönemim bu. Kolay değil, yıllardır yelkenleri şişirmekteydim. Umarım, bu büyük seferden zaferle çıkarız. Hüseyin Yurttaş ismiyle şiir, deneme, S A Y F A 1 4 n 2 4 2 öykü, çocuk edebiyatı alanlarında hep karşılaşıyoruz. Elbette okur olarak herkesin kendisine daha yakın hissettiği türler farklılık gösterecektir. Peki, birçok alanda eser veren Hüseyin Yurttaş için bir adım önde olan, kendisini daha iyi ifade ettiği yazın türü hangisidir? Ben edebiyata şiirle girdim. Şiir benim en öncelikli sanat alanımdır. İlk göz ağrımdır, son göz ağrım olmasını da dilerim. Ancak öteki türlerde de, yeteneğimin ve birikimimin verdiği ölçüde en iyisini yapmaya çabalıyorum. Her şeyi şiire dökmeniz, şiirle anlatabilmeniz mümkün değildir. Her dalın kendine özgü sınırları ve olanakları vardır. Sanatçı, seçtiği konuyu bunlardan hangisiyle işlemesinin uygun olacağıma karar vererek yola çıkar. Yazdıklarım ortada ve okur tarafından yıllardır değeri bilinerek izleniyor. Şiir dışındaki ürünlerimde de yetkinliğimi kanıtladığımı düşünüyorum. Öykü ve sohbet kıvamında deneme yazmayı seviyorum. Kalemin ucunu salıvermek çok güzel. Çocuk kitaplarında, “çocuğa görelik” kavramına sıkı sıkıya bağlıyım. “Çocuk kitapları eğitsel olmak zorunda değildir; fakat asla eğitsel doğrulara aykırı olamaz,” diye bir ilkem de vardır. O çerçevede de olsa, insanın kendini çocuğun dünyasında bulmak çok güzel. Duygusal açıdan çocuk kaldığımı düşünürüm zaman zaman. Çocukluk insanın bütün geleceğini belirleyen, dünyayı tanıyıp kavradığı en özel dönemdir. Onlara yazmak da başlı başına bir keyif. Ama ne olursa olsun, şiir benim için hep öncelikli. 1946 doğumluyum. Şu anda yazmaya, üretmeye sıkı bir çalışma düzeni içinde devam ediyorum; ancak, önümüzdeki yıllarda bu hızdan fiziksel olarak düşmeye başladığımı fark ettiğim anda yalnızca şiir yazmayı kuruyorum. Önünde ve sonunda şiir yani… YAŞAMLA BARIŞIK OLMAK... “Bir Senfonidir Yaşamak”taki şiirlerinizi okurken belki kıştan, çıplak ağaçlardan bir ürperti ve buruk bir gülümseme, geçmiş, sorular ve özlemle baş başa buldum kendimi. Kitabın arka kapak yazısında da olduğu gibi belki “şiirçekimi”ne kapılıyor insan. Bu son şiir kitabınızdaki geçmişin izleri, yaşanmışlıklar, belleğin kuyusundan çekilen çocukluk, gençlik, sokaklar, ama inadına aydınlık, inadına umut… “(…) gençliğimin aydınlık yüzleri/tek başıma yürüdüğüm o uzun yol(…)”? Çocuklukta ve gençlikte insan hep geleceğe bakar ve bol bol hayal kurar. Önünde kocaman bir yaşam vardır ve gerçekleştireceklerini, yaşayacaklarını düşleyerek tasarlar. Yaşlılıkta ise önündeki zaman diliminin giderek kısaldığını görür. Duygusal tabanında bir kayma kendiliğinden başlar ve daha çok geçmişten kalan acı, tatlı anılarını içisıra yaşadığı anları gittikçe çoğalır. Yaşlıların, geçmişi anlatıp durmaları bundandır. Ancak, yaşamın bütün evrelerine gerçekçi bir biçimde yaklaşanlar, bütün dönemleri, kendi gerçeklikleriyle kabul eder ve yaşarlar. Bunun için dünyayla, yaşamla barışık olmak yeterlidir. Ben de, içinde bulunduğum yaş dönemi gereği çocuklukta ve gençlikte yaşadıklarımla sık sık baş başa buluyorum kendimi. Bazen, o günlerden öyle fotoğraflar gelip gözlerime çakılıyor ki, o görüntülerin belleğe bu kadar sağlam biçimde nasıl yerleştiğine şaşıp kalıyo rum. Ne var ki oraya takılıp kalmak, geçmişe dönük yaşamak, yaşamdan kopuşun olmasa bile kenara çekilmenin bir işaretidir. Ben, evimde oturduğum anda da, kendimle baş başa iken de, dünyayla ilişkisini kesenlerden hiç olmadım, olamam. Antenlerim sürekli açıktır. Bir sanatçının, “alnında ışığı ilk hisseden insan” olduğunu unutmam. Onun için umut, son anıma kadar saklı kalacak ve dizelerimde boy gösterecektir. İnsana umut da bırakmayacaksak, bu kötülükler dünyası nasıl çekilir? Mektup, edebi türler arasında biraz daha farklı bir yanında okurun. Özellikle son yıllarda, mesela Türk edebiyatı için en çarpıcı örneklerden biri geçen yıl sonunda çıkan Ahmet Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektupların “Leylim Leylim” adı altında yayımlanmasıydı. Edebi türler arasındaki mektubun hem okur, hem edebiyat tarihi açısından yeri nedir? Birçok alanda eser vermiş olan Hüseyin Yurttaş’ın mektuplarla ilgili bir çalışması var mıdır? Elimde çok sayıda, önemli bulduğum mektup var. Aziz Nesin’den Attilâ İlhan’a, Demirtaş Ceyhun’dan Abdülkadir Bulut’a… Dönemeç dergisi dönemi, benim yoğun yazışmaları yürüttüğüm bir dönemdir. Yalnızca o dönemle ilgili ve o çerçevede değil elimdeki mektuplar. Onlardan bir seçmeyi yayımlamak istiyorum. Mektupların asıllarını APİKAM’a (Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi İzmir) vermeyi önerdim. İki üç kez de hatırlattım ama oralı olmadılar. Yayın hazırlığı biter bitmez, vakfı olanlarınkileri vakıflarına vereceğim, ötekileri de mutlaka emin bir yerlere vermek istiyorum, Yayımlayacağım mektuplardan Telif Hakları Yasası’na göre izin almam gerekenler olursa, onlar için de tek tek izin alacağız. Yasaya baktım, ölen sanatçıların mektupları, ölümden on yıl sonra telif hakkı açısından serbest kalıyor. Mektup edebi bir tür olarak, çağdaş iletişim biçimleri nedeniyle yakında tümden tarihe karışacak. Bunun için, mektupların yayımlanmasının daha da önem kazandığını düşünüyorum. Onları “yangından ilk kurtarılacak”lar arasında hemen değerlendirmemiz bu açıdan önemli. Yoksa, yok olup gidecekler. Hüseyin Yurttaş’ın edebi kimliği dışında toplumsal olaylarda da sıkça karşılaşıyoruz; termik santrallar, siyanürle altın aranan madenler, Gezi Parkı… Sanatçı sadece sanatıyla ilgilense olmaz mı? Son olarak Ege’de öncülük yaptığınız Ege Sanatçılar Girişimi. Bizlere hem bu girişimden hem de ‘sanatçı kimdir’den biraz bahseder misiniz? Sanatçı, bir aydın olarak sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Toplum öncülüğü, aklının erdiği tüm konularda görüşünü bildirmek ve tavır koymak, onun mutlaka yapması gereken bir şeydir. Aydın sorumluluğu taşımayan sanatçının, yaşadığı dönemde öteki insanlardan bir farkı kalmaz. Ben, her konuda sorumluluğunu yerine getirmek çabası içinde oldum bugüne kadar. n Sevgiden Ötesi Cehennem/ Hüseyin Yurttaş/ Tekin Yayınevi/ 160 s. Aşk İzleri/ Hüseyin Yurttaş/ Tekin Yayınevi/ 160 s. Aşka Bahar Yetmez/ Hüseyin Yurttaş/ Tekin Yayınevi/ 120 s. K İ T A P S A Y I 1262 Birçok alanda eser veren Hüseyin Yurttaş mektuplaşmalarıyla ilgili bir çalışma da yapıyor. N İ S A N 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T