Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ye r y ü z ünd e dü şl e r kur may a d e v am e diy or u z . . . Siyah Sardunyalar Nilgün Şimşek Hasan Özkılıç’la son öyküleri ve “Zahit”ten uyarlanan film üzerine ‘Dönüp baktığımda bu insanlık çıldırmış diyorum’ roman, 2. baskı Son paralel, son nokta! Ne fark eder? Sözden dönmenin yükü her yerde aynı Şafak! Kötü biten bir kahramanlık oyunu, sıfırı tüketmiş anneler, babalar, telef olmuş çocuklar, çiçek bahçesinde uyuyan bir güzel, masal kahramanlarının derdine düştüğü rüyalarda… Rüyaları gerçek olsa… Gerçek bir zehir… Ne demişti? ‘…Dürüstlük ve sevgi ne kadar yalnız kelimeler...’ Hasan Özkılıç’ın yeni öyküleri geleneğe dayanan bir öykülemenin özelliklerini taşıyor ve böylelikle dokunuyor insan yüreklerine. Romanı “Zahit” ise sinemaya uyarlandı. Özkılıç’la öykülerini, romanını ve filmi konuştuk. Yeniden Başlangıç Meridyeni Esra Tanrıbilir r Atalay SARAÇ on kitabınız Sonunda Herkes Yalnız herkesi yalnızlıktan kurtarmaya bir çağrı gibi. Nedir bizi yalnızlaştıran? Yaşadığımız dünya. Bu dünya yabancılaştıran bir dünya. Birbirini görmeyen, birbirine dokunmayan, dokunmaktan korkan, kaçan bireylerin dünyası. “Bilgisayarım ve ben, internetim ve ben,” tutkusu. Ardından gelsin cemaat toplumu. Kaçan, yalnızlaşan, çıkmaza giren insanın arayışı… Birçok öykünüz kişilik parçalanması, bölünmesi gibi sorunlar üzerine kurulmuş. Böyle bir dünyada mı yaşıyoruz? Evet, böyle bir dünyada yaşıyoruz. Yaşananlar bunu gösteriyor. Tam bir travma toplumu. Ne çok cana kıyılıyor. Akıl almaz boyutlara varan kadın cinayetleri. Hani kadın anaydı, çiçekti, kutsal varlıktı, ne oldu? İnsanlıktan çıktık. Yazık… Geldiğimiz yere bak. Evet, dönüp baktığında, bu insanlık çıldırmış, diyorsun. İzahı güç. Bir başka gerçek: çoğunun altından işsizlik, yoksulluk, çaresizlik çıkıyor. “HÂLÂ BİRAZ İNSANİ DUYARLILIK VARSA O DA YİNE EMEK CEPHESİNDE” Gittikçe yok olan bazı “değerleri” öne çıkarmaya çalışıyorsunuz kitap boyunca: Dayanışma, dostluk, direnme, paylaşma, dürüstlük … Kayıplarımız çok mu? Evet; bu, insani değerlerin ayaklar altına alındığı bir yüzyıl. Ben bize, büyük kentlerde, varoşlarda süren hayatlara dönüp baktım bu kez. Biliyorsun bugüne kadar çoğunluk Doğu’yu yazdım, S öykü “Babamın boynuna oturmuşum; dört beş yaşlarındayım. Tatilde dedemlerin yaşadığı köye gitmişiz. Sonsuzluğa kadar uzanan yeşil çayırlarda dolanıyoruz. Hava çok sıcak değil, masmavi gökyüzünde biraz uzansam dokunabileceğimi sandığım birkaç beyaz bulut var. Çayırlara yatıp babamla pamuk yumağı bulutlardan şekiller türetiyoruz. ‘Bak!’ diyor babam, ‘Tam tepemizde kocaman bir kanguru var. Görüyor musun?’ Görmeme gerek yok aslında, o söylediği için orada bir kanguru olduğunu zaten biliyorum ve hâlâ her gökyüzüne baktığımda o kanguruyu orada göreceğimi sanıyorum.” genel dağıtım Yi t i k Ü l ke Yay ı n l a r ı facebook.com/yitikulkekitap • twitter.com/yitikulkeyayin • www.yitikulke.com 3 S CumhuriyetIlan125x35027Mart.indd A Y F A 3 4 n oralardan hikâyeler kotardım. Dediğim gibi bu kez hayatın çeşitli alanlarından, çoğunluk emek insanlarını çağırdım öykülerime, onları anlattım. Hâlâ biraz dayanışma, insani duyarlılık varsa o da yine emek cephesinde. Çünkü dayanışmayla var olacaklarını hayatın içinde öğreniyorlar. Örneğin Soma felaketinden sonra işçiler, işçi aileleri güçlü bir dayanışmayla sokağa çıktı, o güne kadar işlerine gidip gelen bu emekçi ailelerinin çoğu evinde rutin bir aile hayatını sürdürüyordu. Olaydan sonra sokakta, alanlarda omuz omuza hakları için mücadele ettiler, ediyorlar. Bu yaşamın gerçeği, yaşayarak gördüler, görüyorlar. Hayat böyle bir şey, sonunda öğretiyor. Öykülerinize genelde aynı teknikle, bir röportaj tekniği ile (ki Amerikan röportaj tekniği deniyor buna) başlıyorsunuz. Çarpıcı, sarsıcı ve merak uyandıran bir teknik. Bu röportaj tekniği ile amaçlanan bir şeyler olmalı sanırım. Çok da bilinçli bir seçim değil sözünü ettiğin tarz. Öykü çoğu zaman birkaç imgeyle var olmaya başlıyor bende. Yavaş yavaş, ortaya çıktığında yazmaya başlıyorum, yine çoğunluk o anda sonunu pek düşünmüyorum. Ufukta bazı çizgiler oluyor finale ilişkin ama bu daha çok yazının içinde ortaya çıkıyor. Bazen yazarken hiç de düşünmediğim bir yere de gidebiliyor öykü. Ama her şeyden önce daha başladığımda öyküK İ T A P S A Y I 1291 1 3 K A S I M 2 0 1 4 23/10/14 12:21 C U M H U R İ Y E T