Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kahramanlık olduğunu” söyleyen de. “Sağ akciğerimde küçük bir (pıhtı) bulundu” diye üzüntüsünü kederini paylaşan da veya antoloji yapmaya çalışan Akbal’a “bu işi bunaklara bırakma” diyen de. “OKTAY AKBAL HEPSİNİN ARANAN YAZARI AMA...” Yayın dünyasının kâğıt sorunlarıyla cebelleşmesini de okuyoruz. Para ve kâğıt sıkıntısının had safhada olduğu dönemlerde yaşananları, yazarların bu konuda ne kadar kaygılı olduklarını da... Yakın tarihe mercek işlevi de görüyor bu mektuplar diyebiliriz sanırım. Bunları da anlatır mısınız? Aylığını alamayan Oktay Akbal’a Ali Gevgilili durumu özetliyor: “Öyle an oluyor ki, ertesi günkü gazeteyi çıkaracak tek gram kâğıt yok. Tek bobin değil, tek gram yok hem... O gece için yalvar yakar üç dört gazete zorlanıp iki bobin kâğıt alınıyor. Ertesi gün kâğıdın parası bulunuyor mu? Hayır! O gece yeni bir kâğıt rezaleti. Ertesi gece tekrar aynı trajedi... Sanırım, anlıyorsun Oktay. Ben ‘Oktay Akbal’ın aylığı...’ diye başlayacak oluyorum. Yorgun, bitap, çökük bir yüz... Bakıyor, bakıyor. ‘Oktay’ın aylığı? Yarın gazeteye kâğıt yok...’ İşte yayın dünyasının kâğıt ve telif sorunu! Varlık, Türk Dili, Dikmen, Uyanış... Nabzı tutan yayınlar ve o yoğunluk da nasıl bir çerçeve oluşturuyor yazılanlarda? Oktay Akbal hepsinin aranan yazarı. Ama gençler, taşrada olanlar için öyle değil. Bu dergiler çok önemli. Varlık’ta yayımlamak çok önemli. Özellikle gençler ustalardan destek istiyor. Örneğin Ayhan Hünalp, “Varlık’ı her bakımdan beğeniyorum. Yalnız Yaşar Nabi yazı hayatına başladığı gençlik günlerini arada bir hatırlasa... Gözden uzak olanları gönülden de uzak tutmasa...” diye sitem ediyor. Salâh Birsel, Türk Dili dergisindeki değişikliği “Bu elbet bizi S.B. gibi dergiyi çöplük haline getirmiş olanlardan kurtarıyor” diyor! Faik Baysal, Dikmen ve Uyanış’ta Akbal’ın yazılarını okurken duyduğu mutluluğu anlatıyor: “Bu sabah Uyanış’ın son sayısı ile Dikmen’i aldım. Bilmem ki duyduğum sevinci anlatmaya lüzum var mı? Sana, böyle teselli imkânları bahşettiğin için ebediyen borçluyum. Pazartesiler benim için hakiki bir saadet günü oluyor.” “HER MEKTUP FARKLI BİR ŞEY ÖĞRETİYOR” Dikkatinizi en çok çeken, ilginç bulduğunuz belli başlı ifadeler hangileri? Oktay Akbal’a gelen ilk mektuplar Faik Baysal’dan Kenan Harun’dan. Faik Baysal’ı herkes tanır. Ama Kenan Harun unutulmuş değerlerimizden. Gazeteci ve şair. 1925 Şanlıurfa Siverek doğumluydu. Oktay Akbal’a en çok mektup ve en uzun mektubu yazan da o. On altısında şiire başlamış, yirmi ikisinde bırakmış. 1972’de Dörtyolağzı adıyla bunları kitaplaştırmış. Çok beğenilmiş. Ankara’da yaşamış. Meclis C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I muhabirliğinden emekli olmuş. 2002’de Ankara’da yaşama gözlerini yummuş. Kenan Harun ilk mektubunda can sıkıntısından, kafa dengi bir arkadaşı olmadığından söz ederken ikincisinde “Fena halde âşığım Oktay!” diyor. Âşık olduğu kızı “yanımdaki sırada oturan bir sınıf arkadaşım” diye tanıtıyor. Oktay Akbal’ın “Gece Yarısı Mektubu” öyküsünü okurken de Akbal’ın sevgilisi Günay Başar. Türkiye’de Darülfünun bitiren ilk kadın, şair, Şükufe Nihal Başar’ın kızı. Edebiyat öğretmeni. Güzel. Birçok ünlü şair âşık, gözlerinin önüne gelir. Her mektubu uzun. Bununla kalmaz o “Sana bu defa uzun, amma çok uzun ve tam bir romanmektup yazmak gayesiyle doluyum” diye sürdürür. Bir yandan da Çemişgezek, 20 Ekim 1944 günlü mektubuyla düşler kurar: “Maddi ve manevi bütün sıkıntılardan kurtulacağız. Birbirimizi tekrar kucaklayacağız. O harikulade güzel Yenikapı akşamları yeniden yaşanacak. Yine İlhan Berk tramvaya atlayıp Beyoğlu’na firar edecek. Yine sarışın kızların peşinde koşacağız.” Bunlar gençlik coşkusunu, gençlik duygusunu ortaya koyan mektuplara örnek olabilir. Altınkaynak, mektupların eleme ve sıralamasını şiir antolojisi hazırlar gibi belgesel, yazınsal değer taşıyanları belirleyerek yapmış. Bir de doğal olarak günlük yaşamı yansıtan mektuplar var. Günlük yaşamda acı da var. Yine Kenan Harun’dan bir örnek, 13 Ocak 1949’da Ankara’dan yazıyor. Annesinin ölüm haberini almış. Bu mektuptan öğreniyoruz ki zaten babası da o tarihte yaşamıyor. Şöyle diyor: ‘Mümkünse Edebiyat Dünyası’na ve Varlık’a annemin ölümüne dair küçük birer ilân koyduruver. “Merhum yargıçlarımızdan Harun Soran’ın eşi ve Kenan Harun Soran’ın annesi Fatma Nadire Soran...” filan diye. Mektupların her biri farklı bir şey öğretiyor. Bu öğrettiği ya yazanın ya yazılanın ya da o zamanın bilmediğimiz bir yanı, bir kesiti, bir gerçeği. Daha doğrusu ben öyle görüyorum. Okurun da dünyaya daha farklı bakacağına, Oktay Akbal gibi bir usta ve onun dostlarıyla aynı çağda yaşamış, yapıtlarını okumuş olmaktan, onur ve mutluluk duyacağına inanıyorum. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Oktay Akbal’a Mektuplar: “Şiir Yazar Gibi Yapayalnızım...”/ Yayına Hazırlayan: Hikmet Altınkaynak/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 336 s. 1291 1 3 K A S I M 2 0 1 4 n S A Y F A 2 1