Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
alıyor? Çeşitli anlara, anlık duygulara dağılmış şekilde yer alıyor bütün bunlar Yetim Kalacak Küçük Şeyler’de. Uzun uzun anlatılmıyor, ağır yorumlara yer yok, ahkâm kesilecek şeyler değil. Kahrolduğunuz an, çaresiz kaldığınız an; ihaneti, kopuşu, ayrı düşmeyi kabullenemediğiniz ânın isyanı. Bence, yüzlerce sayfadan daha etkili bir duygusal paylaşım bu. Düşmanlıkları, hasımlıkları, kısır çekişmeleri aşabilmenin anahtarı: birbirimizin gözlerinin içine bakarak, birbirimize dokunarak, anlamaya çalışarak yan yana durmaktır bence. Sürgünlük nasıl yer alıyor ve tanıklıklar sunuyor Yetim Kalmış Küçük Şeyler’de? Yabancılığın ürkekliği, ötekiliğin yıpratıcılığı, ezilmişliği, sığınmacılığı kabullenemeyiş, yersiz yurtsuzluk duygusu, buna karşılık yerleşikliğe direnme, mesela bir saksı çiçek veya bir kedi almaktan duyulan korku, kitapta yazdığı gibi: “Çünkü kediler yerleşikliği sever”; köklerinden koparılmış olmaya isyan ve geride kalan her şeye özlem... Hapishane güncesi nasıl bir eşiktir kitapta? Hapishane özel bir durum, özel bir atmosfer ve kendine özgü özel duyarlılıklar yaratıyor insanda. Hapishanede ya da işkencede ya da mahkemede yaşanan anlar tabii ki yer alıyor anlatıda. Çünkü o anlar benim duygusal belleğimde de yaşamımda da önemli yere sahip. “ÖNE ÇIKAN ANLAR ÇOCUKLUĞUMA AİT” Çocukluk daha engin yansıyor kaleminize. Yine kocaman bir yürek dünyasını yazıyor kalem. Bu bir yürek güncesi ve köşe bucak hem de. Ben de yazarken fark ettim öne çıkan anlarımın çocukluğuma ait olduğunu. Belki yaşlandığım için. Ama belki de çocukluk ve gençlik çağları duygularımızın en yoğun, en yalın, en coşkulu yaşandığı dönemler olduğu için. Metnin bir yürek ya da duygu güncesi olduğu belirlemenize katılıyorum. Bir insan yaşamının, kronolojik akış içinde olaylarla değil, yaşananlarla değil o olaylardan, yaşananlardan doğan anlık duygularla anlatılması denemesi. Okumayı erken söken, masalları erkenden içselleştirmiş, annesine göre inatçı, haylaz; Fransız öğretmenine göre burnu havada bir kız çocuğu. Nasıl da sevilmiş ve isyankâr, diri zihinli, sorgulayıcı, Tanrı’ya bile kafa tutmuş ve zaman zaman küstümçiçeği gibi bir çocukluk sizinki diyebilir miyiz? Okumayı, aklımdan değil yapayalnız geçen bir çocukluğun mecburiyetinden erken sökmek zorunda kalmıştım, kendimi eğlendirebilmek için. Annemle yıldızım pek barışmadı. Fransız rahibe okulunda bir sürü zengin ve soylu aile kızı arasında yoksul çocuk olarak burnumu havaya dikmekten başka çarem yoktu. Sorgulayıcı olmak babamdan geliyordu, biat etmemeyi ondan öğrenmiştim. Metinde çeşitli anlara serpiştirilmiş olarak aktarıyorum bunları. Nasıl bir çocukluk olduğunu, daha doğrusu nasıl bir çocuk olduğumun değerlendirmesini okura bırakalım isterseniz. “ANLARIM BEN GİDİNCE YETİM KALMASINLAR İSTEDİM” Duygu dünyanızı gizlemeden, sakınmadan, böylesine çıplak ortaya koymaktan, okurla, yani ötekiyle paylaşmaktan çekinmediniz. Şimdi kitap yayımlandı, artık herkese ait. Bu, huzursuzluk yaratıyor mu sizde? Evet, belli bir huzursuzluğum var. Duyguların çıplaklığı bedenin çıplaklığından daha ürkütücü ve saldırıya daha açık olabiliyor. Hele ki insanların, en kötüsü de aydın kesimlerin birbirinin açığını yakalamak, zaaflarını kaşımak; duyguları, düşünceleri, siyasal, ideolojik tercihleri, kimlikleri üzerinden birbirlerini yıpratmak alışkanlığının olduğu toplumumuzda ama ben açıklığın, samimiyetin, kendini insana, okura açmanın güvenli bir liman olduğunu düşünürüm hep. Bir de belki artık yaşlandığımdan, her şeyin bütün anlarımın benimle birlikte ölüp gitmelerinden korktum. Ben gidince yetim kalmasın, birilerinde yaşasınlar istedim. Öte yandan fark etmişsinizdir, birinci tekil şahıs olarak, “ben” diyerek anlatamadığım bölümler oldu; ya küçük kız diye ya da üçüncü şahıs olarak anlattım. Bunu da bilinçli yapmadım, kalemime öyle geldi, kendimi ancak öyle ifade ettiğimde rahat hissettim. Bu da büsbütün çırılçıplak kalmamak içindi belki. n gamzeakdemir@ cumhuriyet.com.tr Yetim Kalacak Küçük Şeyler/Can Yayınları/ Oya Baydar/ 316 s. 1 3 K A S I M 2 0 1 4 n S A Y F A 2 9 Mutluluk nedir? Satın alabilir misin? Her yaştan insanın kafasını kurcalayan bu sorulara yanıt arayan Heinrich Böll’ün klasikleşmiş öyküsü, eğlenceli resimlerle günümüze taşınıyor. “...bir saksı çiçek veya bir kedi almaktan duyulan korku, kitapta yazdığı gibi: ‘Çünkü kediler yerleşikliği sever’; köklerinden koparılmış olmaya isyan ve geride kalan her şeye özlem...” C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1291