Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K Kitap, tek başına da çıksa karşımıza, çoğul bir varlık kuşkusuz. Çocuğun çoksesliliğe yönelişinde en önemli dayanak ya da dayanaklardan biri olduğu düşünülebilir bu nedenle kitabın. Bu bağlamda çocuğun çağdaşlık yolculuğunda hep yanında olacaktır kitap. aruk Duman, “Kayıp İnci” başlıklı öyküsünde, liseye yenice başlayacak anlatıcısına şunları söyletir: “Bizim sınıfta bir kitap rafı vardı. Burada kitap bulunmazdı –Olmuyor, demişti öğretmenimiz, kitapları parçalıyorsunuz. Hayvanlar gibisiniz. İnsan olmayı öğrenene kadar rafta kitap göremeyeceksiniz.” Öyküdeki anlatıcı, sonradan devlete ait bir kitaplıkla tanışır: “…[K]apının üstünde koca harflerle KÜTÜPHANE yazıyordu. Hemen içeri girdim. (…) Şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Gözlerime inanamamıştım. (…)…[B]unca kitabı kimlerin yazdığını, kimlerin okuduğunu düşünmekle apayrı bir dünyaya gitmiştim.” (Baykuş Virane Sever, Can, 2013, 16, 19, 20) Bir başka öykücü Kahraman Çayırlı ise ilk öykü kitabında yer alan “Kasaba”da anlatıcısını şöyle düşündürür: “Pek kimseyle muhabbetim yoktur kasabadan. Kütüphane görevlisi, bir tek. Kütüphaneye yeni gelen kitaplardan gösterir bana. ‘En güzelleri hep senin için’ der. Kitabın güzelini, iyi okur hak eder. Hazmeder.” (Soğuk Defter, Noktürn, 2013, 24) Kitap, tek başına da çıksa karşımıza, çoğul bir varlık kuşkusuz. Çocuğun çoksesliliğe yönelişinde en önemli dayanak ya da dayanaklardan biri olduğu düşünülebilir bu nedenle kitabın. Bu bağlamda çocuğun çağdaşlık yolculuğunda hep yanında olacaktır kitap. Ama hangi kitap? Ülkemiz eğitimi, öğretiminde öylesine karmaşa yaşanıyor ki, tek başlarına görünseler bile çoksesliliğe çağrı çıkaran kitaplar geri çekiliyor da bunların yerine sayısal çokluk nitelik göstergesiymiş gibi algılatılan oysa alt dili “telkin” kokan, yalnızca teksesliliğin şırıngalandığı kitaplar öne çıkarılıyor… Diyeceğim kitaba yönelik toplumsal algının değiştirilmesi yönünde yoğun çaba harcanıyor. Çocuğun insanlaşmasının önüne öylesine engel çıkarılıyor ki, bu durumda çocukların, uslarını, ayakları yere basar tutması, ötesinde sağlam uslamlamalarla yola koyulması tam bir zorunluluğa dönüşüyor… Bunun için de ondaki yaratıcılığı geliştirecek kitaplar, büyük önem, anlam taşıyor… C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Çocukta, yaşamı kitapla yeniden kurmak ÇOCUĞU SALTIK GÜZELLİKLE BULUŞTURMAK… Yeryüzünde gözlenip yaşanabilecek nice güzellik varken çocukta bu yönde estetik bilinç oluşturmak, en azından bunun tohumlarını serpebilmek olanaklı, üstelik sanat yoluyla bunları pekiştirmenin de pek çok yolu önümüzde açık dururken onları, sevgisizlikle, korkuyla, cezayla nereye yönlendirebilirsiniz? Hadi böyle yapmadınız da diyelim öğütlerle, derslerle besleyip kendinizin birer kopyası halinde gem vurmaya çalıştınız onlara… Bu tür tutumların kişilik gelişimi bir yana onları giderek çocuk olmaktan çıkarıp hastalıklı varlığa dönüştüreceği nasıl göz ardı edilebilir? Anne babaların, çocuklarına verebileceği ilk katkının sevgi olacağı söylenir… Belki bunun ardından onlara sunulabilecek ikinci değer, güzellik olabilir… Yiygiden, giysiye, oyuncaktan gerece sunulacak her şeyi sağlıkları açısından düşünmek kadar birer güzellik simgesi olarak da dikkat etmek gerekiyor bunlara… Nitekim kitapların, özellikle bu bilinçle örtüşük, butafor bağlamında alınışı, içine girmeden daha birer nesne olarak güzelliğine, biçimine dikkat edilmesi boşuna mı? Anne babalar, olası kalıcı dostluklar açısından bu tür ölçütleri haklı olarak çok önemsiyor… Bunun için belki de en önemli veri kendileri… Beğenmedikleri, sevmedikleri, güzel, yararlı bulmadıkları yiyecek, giyeceğe, oyuncağa nasıl uzak duruyorlarsa bu tür kitaplara karşı da aynı davranışı sergiliyorlar enikonu… Tam bu noktada birkaç çocuk kitabına getirmek istiyorum konuyu… Aykül Akal, Nilay Yılmaz, Çiğdem Gündeş, Mavisel Yener, Mustafa Delioğlu arkadaşlarımın kendi sayfalarındaki işlerine karışmak gibi düşüncem yok… Ne ki kimi kitaplarda yazarların yaklaşımı ile çocukların, o büyülü yaratıcılık evrenine girdirilmesi, kişiliklerini geliştirmesi, yaşlarıyla oranlı uslamlama yetilerinin artırılması bağlamında yansıtılan uygulayım ilginç geldi bana. Hem belirli bakış açısıyla konuyu deşeyim hem de sözünü edeceğim kitaplarla farklı yaş gruplarına yönelik kitapları anne babalarla paylaşayım istedim… DÜŞLEMLERE DALMANIN BİN BİR ÇOCUK YOLU… Seza Kutlar Aksoy’un kaleme alıp Serap Deliorman’ın resimlediği Yolculuk’la (Tudem, 2009) başlamak istiyorum. Kutlar Aksoy, babası uzun yol gemisinde kaptanlık yapan anlatıcı çocuğun, baba özlemini karşılayıp sıkıntısını gidermek için ağzından bir düşsel yolculuk kuruyor. Annesiyle kırtasiyeciye uğrayıp renkli kalemler alıyor çocuk, dönüşte de resmin başına geçiyor: “İşte babam, canım babam,/ Güvertede yürüyor./ Anne gürdün mü bizi,/ Babam beni yine güldürüyor.” Görüldüğü üzere, çocuk, doğrudan yaratıcılığa yönlendiriliyor. Seza Kutlar Aksoy, 1218 derslerinin öğretmenleri, çocuklara büyük bir imeceyle birer harf bahçesi kurdurup fide yetiştirmeye çağırır: “Öğretmenlerin görevi, çocuklara kendi alanlarıyla ilgili önce harf fideleri sonra da bu fidelerden sözcükler yetiştirmeyi öğretmekti(r). Okulun dev bahçesinde öğrencilerin bütün dersleri için yeterli büyüklükte bahçeleri vardı(r).” ÇOCUĞUN YARATICILARLA KURACAĞI EŞDUYUM… Evet, çocuğun düşlemlemesi, sorgulaması, ardından kuracağı eşduyumla bu kez sanata yönelmesi güçlü olasılık olarak düşünülebilir. Bu bağlamda yaşı öncekilere oranla biraz daha yukarıda olan çocuklar, Göknil Genç’in Can Çocuk’un yayımladığı biyografi dizisiyle tanıştırılabilir: Sihirli Mozart (Yedinci basım, 2012), Bach Yürürken (Dördüncü basım, 2013), Chopin /Küle Dönüşen Kalp (Üçüncü basım, 2012). Göknil, kendi yaşamöyküsünü anlatırken şunları paylaşıyor çocuklarla: “Ben, büyük orkestralarda çalan, konserler veren, eğitmenlik yapan bir müzisyenim. Çocukken daktilom ve viyolam en iyi arkadaşımdı. Müzik ve edebiyat dolu bir evin içine doğmak ise en büyük şansım. (…) İlk masallarımı dedemlerin bahçesindeki menekşeler dinledi. Büyüdüğümde sevdiğim bir bestecinin yaşamını yazmak istedim. Sihirli Mozart’la yazarlık serüvenim başlamış oldu.” Yazar, kitabın arka kapağında bu serüveni şu satırlarla aktarıyor bize: “Mozart’ın yaşamını okuduğumda, altı yaşındaydım. Sayfanın köşesindeki resmini uzun uzun incelemiştim. Saçları, giysileri, yaşamındaki imparatorlar, onu bir masal kahramanına dönüştürmüştü benim için.” Gelin, yaratıcılığın bir başka alanına geçelim şimdi… Banu Bozdemir’in kaleme aldığı, sevimli, sıcak kutular içinde ansiklopedik bilgi notları da sunulan Küçük Sinemacılar (Kelime, ikinci basım, 2012)… Bozdemir, şunları söylüyor kitabın girişinde çocuklara: “…[B]iz bu kitapla bir filmin her aşamasına ve o aşamada kimlerin çalıştığına tanık olacağız. O zaman belki de aranızdan bazıları yönetmen, bazıları görüntü yönetmeni, bazıları da sanat yönetmeni olmaya karar verecek. Ama biz yine de isterseniz önce oyunculukla başlayalım.” Yazar, sinemayla ilgili çocukların usuna takılabilecek hemen her konuya minicik de olsa satır başlarıyla yer açıyor çalışmasında. Ayrıca farklı alanlardan pek çok insanın görüşlerini de kendi ağızlarından aktarmaya girişiyor, çocukları kucakladığını ele veren bir sevgiyle. Sonra birden, “Kafamda bir fikir var…/ Bunu yazmak istiyorum!” diyen çocuklar için fısıldıyor adeta: “Çocuklar, sinema filmi çekmek için öncelikle kafanızda bir fikir olmalı. Yani masal ya da öykü gibi başı ve sonu olan bir konunuz olmalı. Okulunuzdaki bir gününüzü bile düşünüp yazabilirsiniz.” Geçmişe göre günümüzde, film çekmenin artık teknik açıdan kolay hale geldiğini, “Senaryo yazmanın hayal gücünü(.) sonuna kadar kullanmak ve yeni bir dünya oluşturmak olduğunu unutmayın!” diyerek çocukları daha da kışkırtıyor yazar. Ama bir not daha ekleyerek: “Senaryo yazmak için çok kitap okumak, çok film izlemek, insanları ve çevreyi gözlemlemek gerekir.” Yazıya girerken altını çizdiğim kavramsallık odağında sözü edilebilecek kitaplar bunlarla sınırlı değil kuşkusuz. Sizler, bunlara yenilerini ekleyebilirsiniz kolayca. Aslolan çocuğun, kitapla kuracağı dostluk rehberliğinde yaşamı yeniden kurmaya girişmesini sağlamak değil mi? Tatilde kitap bu nedenle çok daha önemli… n 2013 n S A Y F A 15 F Saadet Ceylan’ın resimlediği Noktacık’da da (Tudem, 2008) çocuğun düş gücünü kışkırtıcı yaklaşım sergiliyor. İçindeki verili masala karşın çocuğu yaratıcılığa yönelten bir başka kitap Şebnem Oral’ın derleyip müziklediği, ayrıca seslendirdiği, bu arada Necdet Yılmaz’ın resimlediği, müzik CD’si ekli Müzikli Masal Sepeti (Kelime, 2012)… Okuduğu masalı, hiç tanımadığı farklı bir ses aracılığıyla tıpkı radyo oyunu gibi dinlemesi, onu daha farklı açılımlara kışkırtacaktır ister istemez. Kimi sözlerin müziklenişi de canlandırma gücünde tetikleme yaratacaktır. Ama Oral’ın, yumuşak g’lerde İstanbul ağzını yeğlemesini beklerdim. Düşlemlemeyle yol alan bu kitapların yanında çocukta sorgulayıcı anlağı geliştirici kitaplara da rastlanabiliyor. Sözgelimi Necdet Neydim’in kaleme alıp Başak Eralp Gür’ün resimlediği Nasreddin Hoca ile Düşünmek (Kelime, 2012) başlıklı dizi buna örnek gösterilebilir. Neydim, dizide Yunus’la ölmüş dede armağanı guguklu saatin baykuşu arasında dostluk köprüsü kurarak ona yaşamı için yol göstericilik yapacak bir iç öykü dizisi ekleyip, Nasrettin Hoca’nın serüvenlerinden, Yunus’un kendince paylar çıkarmasını sağlıyor. Üçer bölümden oluşan dizi, bölüm sonlarına yerleştirilen onar soruyla okuru farklı çevrenlere taşıyor ayrıca… Şu yakınlarda okuduğum, yayımlanmamış iki ayrı dosyadan da söz etmek istiyorum… Müyesser Güner’in Kelebekler Ayaklarıyla Tadar (2010) adlı yapıtında, genç ressam adayı Onur Can’ın yaratma yeteneği, ayrıca annesiyle aralarında gelişen arkadaşlığın pastoral zeminde doğa sevgisiyle örülü açılımı, roman evreninde yerli yerine oturtuluyor. Genç bir sanatçı adayının bu yönde gelişen kişiliğiyle yetişme koşullarının incelikli biçemi, bununla uyumlu dil, ses bütünlüğü yakalanışı, anlatının oyunsu süreçlere dayalı duyarlı, eğlenceli hava yayışı üzerinde durulması gereken yanlar… İlkay Noylan’ın kaleme aldığı Harf Bahçesi (2013) adlı roman dosyası da yine çocukta yaratıcılığı kışkırtan bir hava yayıyor. “Ülkeler”, “duygular”, “renkler”, “buluşlar” 20 H A Z İ R A N