Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mircea Cartarescu’dan ‘Travesti’ Mutlu bir delilik Mircea Cartarescu’nun dilimize kazandırılan ilk romanı Travesti geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Bu, Türk okurları için gecikmiş ancak sevinç verici bir karşılaşma zira Cartarescu, tüm dünyada edebi maniyerizmin başyapıtlarını kaleme almış bir yazar olarak selamlanıyor. q Tevfik KALKAN aniyerizm, on altıncı yüzyılda resim sanatında ortaya çıkan bir akım. Resimde karanlık, soğuk ve mat renkler, deforme olmuş şekilleri içeren maniyerizm akımı edebiyatta büyük bir iç sıkıntısına, karamsarlığa ve huzursuzluğa tekabül ediyor. Aynı zamanda ardışıklık içermeyen karmaşık olaylar dizisi ve tasviri güç, korkunç ve tuhaf rüyalar da maniyerizmin edebiyattaki yansımaları. Cartarescu, mutlu bir deliliğin sayıklamaları olarak nitelediği coşkulu anlatısında okurları on yedi yaşındaki kahramanının saplantı ve hayal kırıklığı dolu zihninde bir yolculuğa çıkarıyor. “Yalnızlığımın beyaz teninde bulduğum bir çıban…” diye başlıyor hikâyesine Cartarescu. “Tanrı olma özlemi ile hastaydım…” ifadesiyle sürüyor hikâye ve belki de orada noktalanıyor. Nefret ettiği kalabalıklar gibi aptal ve huzurlu olma özlemi ile yanıp tutuşmaktadır. Onu can evinden vuran kadınlar gibi olma özlemi ile yanıp tutuşmaktadır. Aslında kendi dışında herhangi bir şey, örneğin bir solucan olma özlemi ile bile yanıp tutuşmaktadır. Aynada, nefesiyle hohlayarak oluşan buhara “defol” yazar ve çekilir kendi huzurundan. Geriye susmak nedir bilmeyen iç sesi kalır ve sonunda Tanrı olmayı yazarak başarır. Caratarescu’nun araftan fışkıran şiirli, esinli ve öfkeli sesi bir çeşit yalnızlık ve kahır senfonisidir. Mesleği yalnızlıktır ve yalnızlık içinde delilik çekirdeği barındırır. TANRI’YI YADIRGAMA Travesti bir yolculuk hevesiyle başlar varoluşuna ama gerçekte bir sıkışma, bir arada kalma hali ile öfke patlamasına dönüşür. Varoluşun bir çeşit kendinde mahkum olma hali olduğu düşünülürse, travesti bir kendinden kaçış denemesidir ve neticede arafta başka türlü bir mahkumiyete dönüşür. Ben nerede öfke görsem, orada travesti bir ruh görürüm hemen: Kendisi suçlu iken yargıç olmuştur! Travesti böylesi sancılı bir yargılamanın ve yüzleşmenin romanı. “Bu acı beni boğuyordu. Tüketen bir aşk gibiydi fakat nesnesiz, hiç kimseye karşı beslenen bir aşk ve acıtan bir özlem.” Uzun sürmüş, yoğun yaşanmış bir ergenliğin ıstırabıyla gerçeklerden kaçış alanı aranır. Araftan yeraltına doğru şiirsel bir yolculuk başlar böylece. “Kafasında çiğnenmeden yutulmuş edebiyattan başka bir şey olmayan bir çocuktum.” Lanetlenişimi nefretle, utançla, istihza ile kabulleniyordum dese de aslında bir kabullenemeyiş, bir yerini yadırgayış romanı travesti. Kendini yadırgar, başkalarını yadırgar, evreni yadırgar, Tanrı’yı yadırgar ve gözyaşları ile diz çöküp kaldığı yalnızlığının içinde herkesle ve her şeyle bir olmayı arzular. “Kafatasımı açıp beynimin korteks katmanlarını yüzmek isterdim, bizim bütün mutsuzluğumuzu anlayan o kırışık maddeyi salyası akan bir plasenta gibi çöpe atmak isterdim, bizimle hayatımızın arasına oturmuş o bariyeri suya bırakmak isterdim. Yalnızca ilkel beyni tutmayı, aşkla erimeyi ve nefretle morarmayı, salyalarımın akmasını, zorla solumayı, öksürmeyi, hapşırmayı, hıçkırmayı, kalbimin çarpmasını ve kanımı böbreklerimde süzmeyi ve mikroplarımı lenf içinde öldürmeyi, her şeyi herkesle birlikte, grupla, takımla veya ailemle veya akrabalarımla veya türümüzle veya K İ T A P S A Y I 1218 M S A Y F A 1 0 n 2 0 H A Z İ R A N 2 0 1 3 C U M H U R İ Y E T