Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
canlı dünyayla veya Tanrı’yla birlikte yapmak isterdim; yeter ki yalnızlığın pislik takma adı olan düşüncenin şizofrenisini artık yaşamayayım.” Travesti anlatısının şizofreniye doğru yelken açması kaçınılmazdır. Adeta Nerval gölgelerinin dans ettiği bu kanayan metin sadece bir yara değil aynı zamanda yaranın da tek sağaltıcısıdır. Dünyevi aşktan vazgeç ve aynı anda hem erkek hem kadın olarak kendinle sevişebileceğin beynin şatosunun canavar yalnızlığına dön diye salık verir kendine. Tünelin sonunda tek bir umut ışığı vardır: “Kendimi düşlerimdeki harabelerin ve kulelerin ve meydanların sarı bir alacakaranlık içinde yansıyacak o kitabı, yalnızca beynim tarafından değil bedenimin bezleri tarafından salgılanan, akciğerlerim tarafından tükürülen, testislerimden sıkılan, karnımdan kesilip çıkarılan, boynumun arterlerinden fışkıran kitabı yazarken görüyorum.” Kitap, çözülmesi gereken gizi sembolize eder burada. Gizem ise arzunun belirsiz bir nesnesidir. Belirsiz bir nesneye dair delice bir arzu ergeni perişan eder. Bedenini ve zihnini dağıtan, yalıtan, oyan, kazıyan, kendinden kendine çarpan bu arzu düşlere ve şiire kapı aralar. “Zifiri karanlıkta gözlerim açık duruyor ve düşünüyorum: Kendi kuruntumla nasıl savaşayım.” Savaştığı sadece kuruntuları da değildir. Dışındaki her şey onda ölümüne bir tiksinti ve öfke yaratmaktadır. “Hayatın amacını sonuna kadar kafana göre takıl şeklinde tanımlayan binlerce büyükbaş beyin tarafından çiğnenmiş formül… Ben ruhun insanıydım onlar etin insanı. Bana en çok acı veren, onlarla aramda şiddetli, su geçirmez, kesin bir muhalefet kararı almış olmama rağmen yine de onları hor göremememdi… Diskonun karanlığında sallanan yüce geri zekâlılara karşı çok tuhaf bir aşağılama ve yaltaklanma karışımı bir duygu hissediyorum.” MODERN BİR DERVİŞ HİKÂYESİ Kendim yalnızca bir illüzyonmuşum diye düşünüyor karanlığın içinde. Yazının tılsımlı gücü burada içinize işliyor. Onu anlıyorsunuz. Onu hissediyorsunuz. Onu duyuyor, onu görüyorsunuz. Her erkeğin içinde bastırılmış kadını veya herhangi bir kadının içine gizlenmiş erkeği yeniden bulma gizli sevincinin içinde… Yorgun ve tükenmiş. Biraz kızgın bu onulmaz hasret için, biraz kirlenmiş, epeyce kahırlı: “Lulu, bir kadındı. Orospuydu. Köpekti. Paçozdu. Sürtüktü.” Travesti için, modern bir derviş C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Cartarescu, mutlu bir deliliğin sayıklamaları olarak nitelediği coşkulu anlatısında okurları on yedi yaşındaki kahramanının saplantı ve hayal kırıklığı dolu zihninde yolculuğa çıkarıyor. hikâyesi desek yanılmış olmayız kanımca. Mutluluktan daha büyük işkence ve daha derin bir cehennem yok dese de deliliğinin içinde mutludur: “Bana dokunmasınlar. Beni kendi deliliğimle bıraksınlar. Onlarınkinden farklı bir deliliğim olması suç muydu?” Suçtu. Hayata bir anlam aramak, bir ömrü varoluş gizini çözmeye adamak, tüm bu olan bitene bir neden bulmak için yollara düşmek belki de bu suç için verilen bir savunmaydı. Ve bir kez yollara düşmeyi göze aldın mı aradığın masumiyet müzesi kendi içinde seni bekliyordu: “Aşırı ısınmış odanın içinde tek başına, alçaklığı ve yüceliği, felaketi ve kurtuluşu, baş meleği ve sakatlığı aynı cesaretle karşılayabilirsen kendi hayatının derinliklerine nihayet inebiliyorsun. Kendi gerçekliğinin derinliklerine, içinde derin ve esrarengiz olan her şeye…” Biz edebiyatla ilgilenenler hep kendinle yüzleşmekten bahseder dururuz. Çırılçıplak kalana kadar soyunmaktan. Gerçekleri hiçbir çarpıtmaya mahal bırakmayacak şekilde dosdoğru söylemekten. Travesti, bu klişenin söylendiği kadar kolay olmadığını belgeleyen bir roman. Yüzleşirken kendi yüzüne tükürmek, kendi kalbini kırmak, kendi gözünde küçük düşmek, bir yandan soyunurken bir yandan başka bir yalanı giyinmek, yaranı sağaltmaya davranırken kan kaybıyla irtifa kaybetmek ve ateşler içinde yere düşüp sayrılı, sancılı, sayıklamalarla kendinden geçmek bu sürecin olmazsa olmaz çıktılarıdır. Mircea Cartarescu bu sürecin hakkını sonuna kadar veren bir çıktı sunuyor bize Travesti romanı ile. n Travesti/ Mircea Cartarescu/ Çeviren: Leila Ünal/ Ayrıntı Yayınları/ 144 s. 1218 2 0 H A Z İ R A N 2 0 1 3 n S A Y F A 1 1