Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K İki haftadır kısa kısa tanıttığım on bir yazardan toplam on altı çocuk gençlik yazını ürününden derlediğim ipuçlarından kalkarak önce panoramik tablo çıkarmaya, aralarında yaş, tutum farkları olan bu yazarların yapıtlarından dayanak yaparak kimi saptamalarla yaklaşımlar getirmeye çalışacağım… nceki kuşakların “mürebbi tutum”unu sürdüren yazarlar giderek etkisini, yoğunluğunu yitirirken bu arada düzeyli bir yeni kuşak yazar grubu da her geçen gün varlığını duyuruyor. Ancak yeniler arasında öncekilerin içselleştirip kültür içi kıldığı yazınsallığın enikonu uzağına düşen, farklı bireşim, çözüm önerileriyle öne atılmış görünen azımsanmayacak bir kesimin bulunduğu da görmezden gelinmemeli… Demem o ki, artık bir “yazın piyasası” yok, bir “yayın piyasası”, daha doğrusu bir “kitap nesnesi piyasası” egemen günümüzde. Böylesi tecimselleşmiş bir eğik düzlemde yeniden yazın piyasası koşullarını var etmeye dönük çabalayış, bunu gerisingeri getirmeye girişmek, geçerli değerler dizgesinin değişmesine değil yalnız, tüm dünyadaki sistemin de değişmesine bağlı kanımca. İki haftadır kısa kısa tanıttığım on bir yazardan toplam on altı çocuk gençlik yazını ürününden derlediğim ipuçlarından kalkarak önce panoramik tablo çıkarmaya, aralarında yaş, tutum farkları olan bu yazarların yapıtlarından dayanak yaparak kimi saptamalarla yaklaşımlar getirmeye çalışacağım… Ancak bir kez daha yazar kitap listesini aktarmam gerekiyor… Erol Büyükmeriç; Bozbıdık (1999, Kaynak’ta ikinci basım, 2003), Necati Tosuner; Günışığı’ndan Dur Bakalım Petek (2012), Arda’nın Derdi Ne? (İkinci basım, 2011), Necati Güngör; Anneme Bir Ev Alacağım (Günışığı, ikinci basım, 2011), Gülsüm Cengiz; Evrensel’den İpini Kopartan Uçurtma (2008), Ayşe’nin Günleri (2007) Hacer Kılcıoğlu; Günışığı yayını Gevrekçi (2013), Aydede Her Yerde (2012), Bugün Adım Kaktüs Benim (2011), Perşembeleri Çok Severim (2009), Behiç Ak; Vapurları Seven Çocuk (Günışığı, 2009), Renan Özdemir; Yeşil Saha Kırmızı Perde (Kelime, 2012), Mustafa Aslan; Aşk Sesini Arıyor (Bengül, 2004), Behçet Çelik; Sınıfın Yenisi (Günışığı, 2011), Fidan Ç.Kaplan; Biz Üçümüz… (Top, 2012), Özlem N.Yılmaz; Karmeleği (Can Gençlik, 2010)… Çocuk Gençlik Yazınında İçDış Dinamik Yönü Temelde değişen iki davranış biçimiyle itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Çocuk gençlik yazınında dış etki iç yönseme karşı karşıyayız. Ancak bunlar, hem iç hem dış dinamik etkisinde bir ivme sergilerken bu etkimeyle birlikte yazarlar birbirinde yönseme değişikliklerine neden olan zincirleme bir tetiklenmenin de önünü açıyor aynı zamanda. Bu nedenle iç ya da dış, bunların tek başına etkileyici, belirleyici alınması, yönsemelerin, eğilimlerin ana kaynağı olarak bunun görülmesi doğru olmayabilir. Dünya öylesine birbirine bağlandı ki bu ilişkilenmenin bir biçimde çözülebilmesi uzun yılları alacak görünüyor. Yine de genel değişime bağlı olarak bir yandan iş uzluğuna dayalı gelişim gözlenirken öte yandan çok yönlülük içinde verimlerini sürdüren yazarların alandaki tutumlarında da belirgin değişikliklerle karşılaşılıyor. İş uzluğu sergileyerek doğrudan çocuk gençlik yazını alanında ürün veren yazarlar masalarını yeni anlayış doğrultusunda yapılandırırken farklı türlerde ürün veren yazarlar da iki konuda kendilerine çeki düzen vermeye çalışıyor. 1. Yazarlar, genelde tezgâhlarını değiştirmeden ancak bir çocuk gençlik yazını yapıtı üretme hafifsemesine de düşmeden yani aynı sıkıdüzen içinde işini ciddiye alıp sürdüredurduğu verimleyiş anlayışına koşut kendileriyle yarışarak yapıt üretmeye çabalıyor. Sonuçta yazar, sanatsal açıdan zayıflığı içine sindirip yetişkinlerin gözüne girici değerlerle örtüşecek kitaplar kaleme almak yerine her zaman için daha iyi bir şiir, öykü, roman, oyun yazmayı yeğliyor. 2. Yazarlar, genelde bireysel, toplumsal işlevi göz ardı etmeden sanatın da bir oyun olduğunu, oyunsu süreçlerin eğlence öğesi ile içlidışlı biçimde dikkate alınması, kaleme getirilen metnin bunun doğal dönüştürücüleri olması gerektiği bilinciyle yapıt üretiyor. Bunlar elbette olumlu. Ama olumsuzluk içeren kimi ipuçlarını da paylaşmak gereği duyuyorum. İki başlık altında bunları da notlayayım. 1. Kimi yazarlar, çoksatarlık tuzağına kapıldığı izlenimi bırakabiliyor. Bu bağlamda okur dalkavukluğuna, okura yönelik gözyaşı çakımı, melodramatik öğe vb. tuzaklar kurmaya giriştiği sezilebiliyor. Oysa bir kitabın çok satması, onun nitelik anlamında düzeyinin kanıtı olmuyor hiçbir zaman. Yazarlar bu nedenle soğukkanlı olmak zorunda. Yani kaleme aldıkları metne kendilerini kaptırmayıp üçüncü kişiler yazmış gibi buna uzak, soğuk bakışla eleştirel gözle yaklaşabilmeli. Bu konuda Necati Tosuner, Behiç Ak hemen hiç ödün vermiyor. 2. Çoksatarlık “hırs” olarak baş gösterdiğinde, yazar, artık ölümcül bir hastalığa yakalanmış da hırsının etkisine girmiş gibi hava yayıyor. Kitap için dizi mantığına yönelebiliyor. Saltık anlamda çok satmayı öncelediği için de kendi tuzaklarından kendini kurtaramaz hale geliyor yazık ki. Sonuçta yazar kendisini “ağırlığa sahip” bir konumda göre2013 Ö rek tepeden bakan, ötekilerini küçümseyen, giderek yetinirlikçi, kendisiyle yarışamayan bir güdüklüğe sürükleniyor… Bütün bunların ardından şimdi de yer yer yazarlar özeline inerek kimi noktaları genelle uyumu çerçevesinde ele alalım… ÇOCUK GENÇLİK YAZININDAKİ SERİMLEYİŞ... Yansıtılan daha özel bir ölçekte şunlar görülüyor: 1.Yazarlar, yazarlık sanatının olmazsa olmazı bağlamında yoğun emekli bir zanaatı kesinlikle savsaklamıyor. Bunun gösterenleri olarak sözgelimi sözcükler özenle seçilip rastlantısallık dışta bırakılıyor, tümcelerle sözdizimleri, ses, tartım vb. dikkate alınarak kuruluyor. Bu tutumları, yazarların kendileriyle yarıştıklarını, ürünlerini beğenmek için çabaladıklarını da ortaya koyuyor. 2.Yazarlar, sevgiyi, bunun türevi bağlamında şefkati, korumayı, sahiplenmeyi, paylaşmayı, özveriyi vb. farklı bir dil olarak konumlandırıp bunu bütün değerlerin önüne alıyor. Bu insandan başlayıp canlı cansız tüm nesnelere, doğal yaşama, ülkeye, dünyaya, evrene yayılıyor. 3.Yazarlar, tasarladıkları yazınsal evreni kurarken buraya oturttuğu karakterleri yapılandırırken gerçektenlikten sapma göstermedikleri gibi bunu hep yukarıya çıkarmanın, yükseltmenin de çabasını gösteriyor. Ayrıca yazarların izleksel yaklaşımlarla ele aldığı konularda büyük çeşitlenme sergiledikleri, birörnek yaklaşımlardan, bu çerçevede ortak payda veya “ortamalı” bağlamında kalabilecek biçimlendirmelerden uzak durmaya çalıştıkları gözleniyor. Ancak yazarların, genelde gerçektenlik duygusuyla yazınsal gerçeklik anlayışı arasında bir kavrayış bütünlüğü olmadığı da görülüyor. Bu nedenle yapıtlar genelde kalıcılık anlamında bir kavramsallaştırmaya da yönelemiyor ne yazık ki. 4.Yazarlar yapıtlarında karakterlerin başka kişilerle, bunların yol açtığı olaylarla, durumlarla vb. ilişkilenişini, uylaşmasıyla çatışmasını işlerken ahlaksallık adına bir şeyleri görmezden gelmek gibi çizgisel tutum sergilemiyor. Ancak bireysel, toplumsal değerler dayatmasına, bunun yol açtığı çatışmaya, kırsalın teksesliliğiyle kentlerin çoksesliliğine, hoşgörüsüzlüğe vb. yer açmayı da savsaklamıyor. Ama yine de kimi yazarların, roman evrenine yerleştirdiği kişilerini bir türlü karaktere dönüştüremediği, ötesinde hızla çizgiselleşip bunların gerçektenliğini yitirmesine yol açtığı da görülebiliyor. İşçinin, emekçinin romana alınması elbette sevindirici ancak işçi ailesinin, işçi sınıfı ideolojisinin göstereni olarak alınmaması gerekirken bunun da ötesinde işçinin iyi, işverenin kötü olarak yansıtılabildiği gözleniyor. Oysa ne herhangi işçi, salt işçi olmaktan ötürü iyi, ne de işveren, salt işveren olmaktan ötürü kötü olabilir. Sözgelimi Mustafa Aslan’ın roman karakteri olan Oktay’ın babası kundura emekçisidir, işsiz kaldığında eşini döver. Oğlunun boğazını bile sıkar. Böyle olduğu için de güçlü bir karakter olarak dikkati çeker roman evreninde. Oktay’ın da çözümsüzlük, model yetersizliği nedeniyle babanın gelecekteki kopyası olacağı gibisinden bir gönderme sezilir alttan alta. Kişilere karakter derinliği kazandırmak dururken tipleştirmeye yönelmek yazarın yalnız zaafı değil, bir yazarlık kusuru oysa. Sonuçta kimileri yazınsal açıdan gerçekliği tam oturtamadığı için gerçektenlik duygusu da düşüyor. Oysa örneğin Renan Özdemir ise gerçek yaşamda karşılığını belki asla göremeyeceğimiz yirmi beş yaşındaki bir Âşıkolucu’yu karakter bağlamında gerçektenlik duygusuyla yapılandırabiliyor. 5.Yazarlar, yapıtlarını biçemsel açıdan zenginleştirme kaygısı güderken okur yaşıyla uyumlu, örtüşücü türde çatışma, çelişki, merak, şaka, duygusallık vb. temel örgelere yer açmayı hiçbir zaman ihmal etmiyor. Ancak zaman zaman bir küçük melodram havasına çalan yerler de görülebiliyor yapıtlarda. 6.Yukarıda sıraladığım yazarlardan kimileri ayrıntıları dikkate almayı savsakladığı gibi, yazınsal temelde gerekçelendirmeye gerek görmüyor nedense. Bu durumda olgusal yaşamdaki herhangi bir oluşun yazınsal gerçeklik gibi de düşünülebildiğinin tanıklığını yapıyoruz. Ayrıca anlatıda sıklıkla dolgu ayrıntıların kullanıldığı şişkinleşme de görülüyor. BUGÜNDEN YARINA NE KALACAK? Çocuk genç, tümünün de kendi yaş eşiğine yönelik öykü, roman vb. anlatı okurken ilk ağızda metinde müzikten, tartımdan, biçemsel, niteliksel, yazınsal öğelerden sızan tatları belleğine çekeceği öngörüsünden kalkarak yazarların okur kesiminde ilkin estetik bilinç oluşturmaya dönük çabalaması, bu bağlamda taş döşemeye girişmesi elbette sevindirici. Bütün bunların ardından söz konusu olguya, çocuk gençlik yazını alanında geçmişten bugüne verimlenmiş yapıtlar dikkate alınarak bakılırsa, tam da bu noktada öngörüler getirilebilir sanıyorum. Okul desteğinin taşıdığı önemli rol bilinse de Dede Korkut öyküleri, Nasreddin Hoca anlatıları, masallarımız dışında geçmişten bugüne kalan kaç çocuk, gençlik yapıtı örneği sıralayabilirsiniz? Bunu, yabancı dillere çevrilmiş, o dillerin toplumlarında yoğun ilgi görmüş, çocuk gençlik yazını alanında öne çıkmış pek çok yapıtımız bulunduğunu bilerek söylüyorum… O halde bize düşen, hem yeni deneylere açık olabilmek hem de bu yöndeki çalışmaların yoğunlaşarak sürmesini kolaylaştırmak… Zaten herkes kendi öyküsünü, romanını demlemiyor mu? Bana sorulursa doğru tutum bu. Yapılması gereken, yazarların kendi harmanlarını oluşturması, özgün olacağını kestirdiği yapıtlar demleyip sunması… Yazınsal yüksekliğimizi kavrayamayanlar için söylemiş olayım, çocuk gençlik yazınımızı izlemek bile bu konuda ulaştığımız aşama konusunda yargıya varabilmek için yeterli bence… ? SAYFA 14 ? 30 MAYIS CUMHURİYET KİTAP SAYI 1215