18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zülfü Livaneli’den ‘Kardeşimin Hikâyesi’ ‘İnsanların duyguları olmasaydı her şey ne kadar kolaylaşırdı’ “Kardeşimin Hikâyesi” aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair bir roman. Ë Prof. Dr. Onur Bilge KULA Yazınsallaştırma Yöntemi Olarak Ayrıksılaştırma ülfü Livaneli “Kardeşimin Hikâyesi” romanında seçtiği yazınsal tür ve anlatılaştırma yöntemiyle okuyucunun ilgisini canlı tutan sürükleyici bir gerilim ilişkisi kurmayı başarmıştır. Romanın başat izleği, Arzu Kahraman cinayeti etrafında düğümlenen ve Sovyetler Birliği’nin dağılma süreci sonrasıyla ilişkilendirilen son derece ayrıksı bir aşk ve kişilik betimlemesidir. Livaneli, kurguladığı başkahramanı, alışkanlıklarıyla, davranış ve düşünüş tarzıyla, yaşamı ve mekânları düzenleyiş şekliyle sıradışılaştırmıştır. Örneğin, Ahmet çok uzun zamandan beri ne kimseye dokunur ne de kimsenin kendisine dokunmasına izin verir. Bu yüzden, gazeteci kızın “teşekkür tokalaşması” için dokunması üzerine, “başı döner, kanı çekilir, damarları büzüşür, yer ayaklarının altından kayar ve korkunç bir sesle haykırır.” Haykırmasından büyük tehlike altında olduğunu sanan köpeği, zincirini kopararak gazeteci kıza saldırıp “parçalamaya” kalkar. Bu satırları okurken Brecht’in Berlin Ensemble adlı tiyatrosunda olayları ve kişileri “sıradışılaştırma” veya “tuhaflaştırma” konusunda oyunculara yönergeler verdiğini düşündüm. Ayrıksılık, salt bu roman figürüyle de sınırlı değildir. Ahmet, yemeiçmesi, giyimkuşamı, zaman algısı bakımından da sıradışıdır; evinin “cinayet odası” diye adlandırdığı odasında Nietzsche’nin “aktif unutma” savı üzerine çalışmakta, “unutma erdemi” hakkında deneme yazmaktadır. “Niçin insanların tarihselliği var da hayvanların yoktur” belirlemesi üzerine, tarihsel bilincin insan özgülüğü üzerine düşünmektedir. Romandaki hayvanlar da olağandışılaştırılmıştır. Ahmet’in köpeği Kerberos fiziksel görünüşüyle, davranışlarıyla sahibiyle konuşmasıyla ayrıksılaştırılmışSAYFA 12 ? 30 MAYIS Z tır. Yunan mitolojisinde cehennemin veya yeraltı dünyasının kapısında bekleyen en az üç başlı korkunç bir canavar olarak betimlenen Kerberos adlı canavarın adı bile bir başına ayrıksılaştırma aracı olarak kullanılmaya elverişlidir. Arzu’nun “ölünün kanını yalayan, soğuk, zalim ve kötücül bakışlı” kedisi de tuhaflaştırılarak, romanın gerilim etkisini artıran bir figüre dönüştürülmüştür. Romanın kadın kahramanı gazeteci kız, korkmakla birlikte, cinayeti, Ahmet’i, Ali’yi, Svetlana’yı, Podima’yı, soruşturmayı “merak” eder ve merakının peşinden sürüklenir; sıradışı soruları ve davranışlarıyla gazeteci kız da yazınsal gerilimin bir parçası olarak betimlenmiştir. Her şeyi kurguladığı gibi roman içinde roman kurgulayan Ahmet’in kendi mühendislik becerisini kullanarak inşa ettiği ve “Sevgili” adını verdiği “Kucaklama Makinesi” de insan gibi kucaklayıp sıkmasından ötürü bir ayrıksılaştırma aracı işlevi görür. Romana eklenen “Karar”da belirtildiği gibi “rahatlatmak amacıyla” kullanılan ve adına genellikle “Hug Machine” diye bilinen bir cihazı örnekseyen ve ayarlanabilen makine gereğinden fazla sıktığı takdirde “aşırı basınç” sonucu insanı öldürebilir. Romanın “Ben” adlı bölümü kendi içinde on, “Mehmet” adlı bölümüyse, on altı bölümü kapsamakta; roman, ayrıca sonuna eklenen bir “Mektup” ve “Karar”dan oluşmaktadır. Okuyucu, daha romanın başında anlatının malzemesini oluşturan, “güzel ve kışkırtıcı” Arzu’nun öldürülmesiyle karşılaşır. Romanın başkahramanı mühendis Ahmet Arslan, emekli olmuş, büyük kentten sıkıldığı için, Karadeniz’in Trakya kıyısındaki eski adıyla Podima, yeni adıyla Yaliköy’de “yazdığı hikâyeleri ancak kendi parasıyla bastıran kalbi kırık bir yazardan” eski bir köy evini alıp onarmış ve bu köye yerleşmiştir. Ev, “hemen tümü edebiyat yapıtı” olan kitaplarla doludur. Romanda betimlenen mekânlar da olağandışılık izlenimi yaratır. Ahmet evin odalarını, kitapların konularına göre “intikam odası”, “kıskançlık odası”, “aşk odası”, “cinsellik odası”, “savaş odası”, “intihar odası”, “cinayet odası” diye adlandırmıştır. Livaneli’nin, böyle bir mekân düzenlemesini ve adlandırmayı, Ahmet figürünü sıradışılaştırmak, diyesi, ayrıksılaştırmak amacıyla yaptığı açıktır. Ayrıksılaştırma işlemi, 2013 Livaneli, başkahramanı, alışkanlıklarıyla, davranış ve düşünüş tarzıyla, yaşamı ve mekânları düzenleyiş şekliyle sıradışılaştırmış. romanda adı belirtilmeyen gazeteci kızın daha başlarda Ahmet’in kapısını çalmasıyla başlar. “Ahmet Aslan sizsiniz değil mi?” diye soran gazeteci kıza “hayır!” yanıtını verir. Şaşkınlığa düşen gazetecinin, “siz bu evde oturuyorsunuz; adınız Ahmet Aslan o zaman” diye üstelemesi üzerine “hayır değil; Ahmet Arslan” diye karşılık verir. Kız, “İyi ya, ben de öyle söylüyorum” ; Ahmet “hayır, söylemiyorsunuz; Ahmet Aslan diyorsunuz; oysa benim adım Ahmet Arslan” diye karşılık verir. Kız, “tek r harfinden dolayı” ben değilim diyen Ahmet’i “çok tuhaf biri” olarak niteler. Ahmet figürünü tuhaflaştırmaya yönelik bu diyalog sürüp gider. Anımsayalım, tuhaflaştırma veya ayrıksılaştırma, Bertolt Brecht’in epik tiyatro öğretisinin mihenk taşıdır. Brecht, ayrıksılaştırma (Alm. Verfremdung), tiyatronun bütün ögelerine çekicilik, ilginçlik ve düşündürme gücü gibi özellikler kazandırmanın yoludur. Cumhuriyet Kitap’ta Brecht’i ele aldığım yazıda konuyu ayrıca ele alacağım. Sıradışılaştırmaya Elverişli Malzeme, Kurgulama ve Biçemselleştirme Livaneli, romanın sonuna eklediği “teşekkür”de Ülker’in (eşi Ülker Hanım olmalı) “insanların duyguları olmasaydı her şey ne kadar kolaylaşırdı” sözünün, romanın temelini oluşturduğunu dile getirmiş ve bu sözü romana içkinleştirmiştir. İlk bölümde insanların duygularından söz eden roman figürü Ahmet’i, insan soyunun “duygularını anlatan, psikolojik derinliklerine inebilen tek bir birikim vardır; o da edebiyattır” diye konuşturması bu yüzdendir. Müzik, buradaki anlatımla, “edebiyat gibi duyguları anlatmaz; bizzat yaşatmak amacını güder.” Bir başka bölümde duygu yine temel kavramdır: “İnsanların duyguları olmasaydı cinayet de olmazdı. Habil Kabil’i öldürmezdi; katil her kimse, o da Arzu’yu öldürmezdi.” Sıradışılaş(tır)manın yollarından biri de yalnızlık veya yalnızlaşmadır. Bu nedenle, başkahraman Ahmet yanlışlaştırılmıştır. Yalnız yaşayan Ahmet, romanın başında öldürülen Arzu’yu yakından tanımaktadır. Hatta akademisyenressam ve hocası olan Ali’yle evli olan Arzu, Ahmet’in evine girip çıkmakta, bu iki kişi “birbirine hikâyeler anlatmaktadır.” Ahmet, ikinci bölümde romanın gerilimini doruklaştıran bir ipucu verir: Ailesinden hiç kimse hayatta değildir; “bir tek ikiz kardeşi Mehmet” hayattadır ve Ahmet onun yazgısını bilmektedir. İnsan, “yazgısını bilmesi en büyük cezadır”; dolayısıyla, en iyi şey, insanın başına ne geleceğini bilmeden yaşayıp gitmesi ve her şeyi unutmasıdır. Unutmak, “hayatın özü ve büyük gizemidir.” Unutmak, romanın devamında yine söz konusu edilecektir. Ahmet, her öyküde yaptığı gibi Arzu ile ilgili öyküyü de gizemlileştirir. Olağandışılaştırma yoluyla yaratılan bu gizem, cinayeti kimin işlediği konusunda çeşitli olasılıkları düşündürterek, öyküye ilgiyi ve gerilimi artırır. Örneğin, gazeteci kız, ilk önce Arzu tek başına Ahmet’in evine girip çıktığı için, aralarında bir ilişki olabileceğini varsayarak, “kıskanç koca” cinayeti yargısına varır. Ahmet’in olumsuzlaması üzerine, o zaman “kıskanç âşık” işidir der. Ahmet ile birkaç kez görüştükten sonra, her defasında bir daha gelmemek üzere ayrılmasına karşın, “çok ilginç şeyler anlatacağım size” diyen Ahmet’e büyülenmiş gibi her seferinde geri döner. Her Türlü Öyküleme, Kurgulamadır Cinayet sanığı olarak Arzu ve Ali’nin çocuklarının bakıcısı “uzun boylu, kumral düzgün ve hep dimdik duran, disiplinli” Bulgar hemşire Svetlana, cinayet anında evde olduğu için cinayeti işlediği kuşkusuyla gözaltına alınır. Her şeyi kurgulayan Ahmet’in, Svetlana’nın “edebiyat, sanat, hayat” üzerine söyleştiği ve seviştiği Ali’ye âşık olduğunu söylemesi, çocuk bakıcısının katil olma olasılığını yükseltir. Arzu’nun Svetlana’ya kötü davrandığı savı, bu olasılığı iyice pekiştirir. Gazeteci kızın “her şeyi oradaymış gibi anlatıyorsunuz” demesi üzerine, Ahmet bu öyküyü gözlemleri üzerine “kurguladığını”, “kurgunun hayattan daha gerçek olduğunu, daha doğrusu gerçeği anlamanın tek yolu olduğunu” öne sürer. Ahmet’in ağzından romandaki anlatımla, kurgu “hikâyelerde anlatılanlardır.” Bir başka bölümde söylendiği gibi, “hikâye nerde biter, gerçek nerde başlar bilinemez.” Burada küçük açıklama yararlı olabilir: Edebiyatın malzemesi dildir ve tinselestetik etkinlik sürecinde oluşan ve gelişen dilin kendisi bir kurgu ürünüdür. Her türlü sanat gibi edebiyat da ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1215
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle