Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O kuduğum Kitaplar METİN CELÂL İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt, tüm hayatını bu kentte geçirmiş bir yazarın, Atilla Birkiye’nin İstanbul’un geçmişine, bugününe ve geleceğine dair gözlemleri, yaşadıkları, anıları ve tabii düşüncelerinin yansıdığı denemelerin kitabı. tilla Birkiye İstanbul’un orta yerinde Süleymaniye Doğumevi’nde doğmuş. Hayatı İstanbul’un esasını oluşturan mahallelerde geçmiş; Bakırköy, Eyüp, Kuzguncuk, İstinye, Gümüşsuyu... Bir kitap tasarlıyor. Niyeti İstanbul’un bugününe bakarken kendi İstanbul’una dönmek... 21 Aralık 2010’da sabahı bir tankerin düdüğüyle uyandığında da penceresinden görünen İstanbul Boğazı’na, Kız Kulesi’nin önündeki küçük balıkçı teknelerine bakarken yazmaya başlıyor. 21 Aralık yılın en kısa günü, en uzun gecesi.... Özel bir gün. Üç buçukdört ay olmuş bu eve taşınalı. Yeni bir başlangıç demiş dostları, yazar yeni bir kitaba başlamak diye anlamış bu temenniyi. İstanbul’un bugününü yaşayıp yazıya dökerken geçmişe dönüp anılara, güzelliklere sığınacak. Tasarısı bu. Bir yandan da yalnız yaşayan bir yazarın gününü nasıl geçirdiğine, yazı masasının başında neler yaşadığına, hissettiğine tanık olacağız. İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt’e (Nisan 2013, Literatür yay.) 213 sayfalık tek bir deneme de diyebiliriz. Bir proje kitap. Kitap “deneme” olarak sunuluyor. Deneme, edebiyatın yeni arayışlara en açık türü. Atilla Birkiye de denemenin bir yazara verdiği tüm olanaklardan yararlanmış. Deneme yapısı içinde kitabın yapısını tarihleri çıkartılmış bir günlük gibi oluştururken anlatı diyebileceğimiz bir şekilde anılara yaslamış. Bir yandan da şiire dönüşebilecek bir söylemi de denemiş zaman zaman. İsterseymiş yazdıkları kolayca romana evrilebilirmiş. İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt’ün anlatıcısının geçmişini ve bugününü bir anlatı tadında okuyoruz. Parça parça da olsa yazarın/anlatıcının yaşam öyküsünü okuduğumuzu anlıyoruz. Yazar bu metne müdahale edip özellikle günümüz İstanbul’unun sokulduğu hal hakkında yorumlar yapmakla SAYFA 10 ? 30 MAYIS A kalmıyor bu durum karşısındaki kendi ruh halini de yansıtıyor, yorumluyor. İstanbul çok hızlı bir şekilde ve sürekli değiştiriliyor. Ahşap konaklar bahçeli evlere, bahçeli evler kat karşılığı verilip dört beş katlı apartmanlara dönüştü 3040 yıllık kısa bir sürede. Şimdi de “Kentsel Dönüşüm” adı altında apartmanların yerini en kısası 20 kattan başlayan gökdelenler alıyor. İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt’ün orta yaşların sonuna gelmiş anlatıcısı bu değişimlerin hemen hepsini bir kentin tarihinde çok kısa sayılabilecek bir sürede yaşamış. Değişimin önlenemez olduğunu ama gidişatın kötü olduğunu düşünüyor. İstanbul Boğazı’nın silüetine hızla yerleşen gökdelenleri evinin penceresinden izleyebiliyor. Bu büyük değişimlerin yanında küçük ama etkileyici değişiklikler de var. Hiç duyurulmadan evinizin kapı numarası, sokağınızın adı değişiyor, ismini merdivenlerinden alan sokağın merdivenleri bir yol kazısı ile yok olabiliyor. “Hatıralar, yaşam biçimleri yok ediliyor!” Atilla Birkiye’nin temel eleştirisi de buradan kaynaklanıyor. Doğup büyüdüğünüz evi çocuğunuza göstermeye kalksanız çoktan yerinde yeller estiğini, o bina bir yana sokağının da kaybolduğunu görüyorsunuz. İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt’de Atilla Birkiye edebi tat içinde İstanbul’un geçmişinden kimi neşeli kimi hüzünlü hatıraları yâd ederken İstanbul’un bugünü ve geleceği hakkında da önemli, tartışmaya değer görüşler ileri sürüyor, eleştiriler getiriyor. MODERN İSTANBUL’UN DOĞUŞU Osmanlı’dan başlayarak Türkiye’yi yönetenlerin hep İstanbul için “yeni” planları olmuş. İstanbul’un mevcut halini beğenmemişler ve radikal olarak değiştirmek 2013 Atilla Birkiye de denemenin bir yazara verdiği tüm olanaklardan yararlanmış. üzere şehir planları yapmışlar. Bunların bir bölümü hayata geçmiş, çoğu planlandıklarıyla kalmış, raflarda unutulmuş. Murat Gül, “Bir Kentin Dönüşümü ve Modernizasyonu” alt başlıklı Modern İstanbul’un Doğuşu’nda (Nisan 2013, çev. Büşra Helvacıoğlu, Sel yay.) Osmanlı’nın son döneminden başlayarak İstanbul’un nasıl dönüştürülmek istendiğini, bu amaçla hazırlanan projeleri ve bu projelerin akıbetini 1960’lara kadar uzanan süreçte inceliyor. “İstanbul gibi kaotik ve sürekli inşaat halindeki bir şehrin bugünkü durumunun sorumlusunun kim olduğu” entelektüel çevrelerde en çok tartışılan sorulardan biridir. Genel kanı İstanbul’u bu hale Adnan Menderes’in soktuğudur. Menderes’in 1950’lerde başbakan olduktan sonra hayata geçirdiği imar planı ile gerçekleştirmiştir kentin bir daha geri dönülemez bir biçimde değişip çirkinleştirilmesi... “On dokuzuncu yüzyılın ortalarında İstanbul; kaotik, aşırı kalabalık, kanalizasyon sisteminin neredeyse hiç olmadığı, kötü idare edilen, sık sık her biri bir faciayla sonuçlanan yangınların yaşandığı, yetersiz ulaşım sistemiyle cebelleşen bir şehirdi” diyen Murat Gül, Osmanlı’nın son dönemlerinde şehirlerin planlaması üzerinde düşünülmeye başlandığını anlatarak söze giriyor. Şehrin böyle kalamayacağı konusunda herkes hemfikir. O nedenle planlar yapılıyor, şehri değiştirirken modernleştirmek de isteniyor. Yapılan planlar hayata geçirildiğinde karşımıza çıkan İstanbul’u da ikinci cümlede anlatıyor Murat Gül; “Bir yüzyıl sonra ise; geniş caddeleri, savaş sonrası modernist mimarisi, on dokuzuncu yüzyılın geleneksel sokak mimarisinin çoğunu yok eden kent bloklarıyla bir metropole dönüştü ve kentsel form değişti.” İstanbul’u modernleştirme amaçlı ilk planlar 1800’lerde yapılmaya başlanmış. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, derin ekonomik krizlerin ve dış borçların batağında olunmasına rağmen yabancı uzmanlar çağrılıp İstanbul için planlar çizdirilmiş. Bu planların çoğu parasızlıktan hayata geçmemiş ama küçük de olsa bu dönemin planlarından kalma caddeler, meydanlar, apartmanlar var. Cumhuriyetin ilan edilişi ile birlikte Ankara’nın başkent olması ile bütün ağırlık yeni başkente verilip örnek bir başkent imar edilirken İstanbul unutulmaya terk edilmiş, ihmal edilmiş. Zamanla bu tutum yumuşamış ve İstanbul’un “Yeni Türkiye”ye uyumlu “laik ve modern” bir kent haline getirilmesine karar verilmiş. Müslüman kentlerin modernleştirilmesinde planlar hayata geçiren ünlü Fransız kent planlamacısı Henri Prost görevlendirilmiş. Prost uzun yıllar İstanbul’da yaşayarak planlamalar yapmış ve İstanbul’un dönüşümü için öneriler getirmiş. İlk zamanlar büyük bir hevesle bu dönüştürme çalışmalarına girişilse de İkinci Dünya Savaşı öncesi ve savaş sırasında yaşanan ekonomik zorluklar bu planların tamamen hayata geçmesini engellemiş. Savaş sonrası iktidara gelen Adnan Menderes uzun zamandır ihmal edildiğini düşündüğü İstanbul’u değiştirmeye, geliştirmeye istekliymiş. 1950’lerde kırlardan kentlere, özellikle İstanbul’a doğru yaşanan büyük göç İstanbul’da hem konut hem de ulaşım sıkıntısı yaşanmasına neden olunca kentin modernleştirilmesini gerekli kılmış. “Menderes’in imar programı, yüzyıl önce Paris’e muazzam dönüşüm yaşatan Baron Hausmann’ın projesinin bir yansıması niteliğindeydi” diyor Murat Gül. “Bu dönemde İstanbul’da pek çok bina yıkıldı, kentin tarihi merkezine devasa bulvarlar açıldı ve şehir geleneksel mimarisini aşarak dışa doğru genişlemeye başladı.” Murat Gül, kitabında sanılanın aksine Menderes’in İstanbul planının yeni ve orijinal olmadığını kanıtlarıyla anlatıyor. CHP de iktidarda kalsa İstanbul için benzer bir plan uygulanacaktı, diyor. Çünkü Menderes CHP iktidarında davet edilen Henri Prost’un planlarını esas almış. Prost’un planları Türk uzmanlara revize ettirilip uygulamaya konulmuş. Yapılan büyük caddelerin Prost’un planlarından aynen alındığını görüyoruz. Menderes sonrası, özellikle Bedrettin Dalan döneminde yapılanlar kitapta yer bulmuyor ama aynı mantığın sürdürüldüğünü modernleşme uğruna tarihi eserlerin de kentin kimliğini oluşturan ya da simgesi sayılabilecek yapıların da yıkılıp yolların açıldığını, İstanbul’un sürekli büyütülürken çirkinleştirildiğini biliyoruz. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1215