18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y en sık sık sözlüğe başvuranlardanım. Başbakan Erdoğan, “Millî içkimiz ayrandır” özdeyişiyle halkımızı aydınlattığında da, hemen gidip bir bardak ayran içmek yerine, yıllardır sürdürdüğüm alışkanlıkla doğruca kitaplığıma yönelip sözlüklere bakmayı yeğledim. “İçki” sözcüğü hemen tüm sözlüklerde “içinde alkol bulunan içecek” diye açıklanıyordu. Demek, ayranda alkol bulunmadığına göre, burada “içki” ile içilen pek çok şeyi içeren ve “meşrubat” anlamına da gelen “içecek”i birbirinden ayırmak gerekiyordu. Sözgelimi, akla hemen rakıyı getirecek biçimde “içki âlemi”, “içki masası”, “içki sefası”, “içki sofrası” diyorduk da, “ayran âlemi”, “ayran masası”, “ayran sefası”, “ayran sofrası” demiyorduk. Evet, ayran bizde çok tüketilen bir içecektir. Süt ya da yoğurdu yayıkta çalkalarlar, yağını alırlar, kalanını ayran diye içerler. Ya da yoğurdu sulandırırlar, ayran olur. Ayran, gerçekten de o denli yaygın bir içeceğimizdir ki, Türkçemize pek çok söz ve deyimle de yerleşmiştir. Örneğin, “Ayran içmeye geldik, ara açmaya gelmedik” sözünü hiç unutmamak gerekir. “Ayran ağızlı”, “ayran budalası”, “ayran delisi” deyimleri ise genellikle “budala, bön, safdil” anlamlarında kullanılır. Çabucak gönlünü kaptırıp âşık olanlara gelince, “ayran gönüllü” deriz onlara. Saymakla bitmez. Bir de, “ayranı kabarmak” diye iki anlamlı bir deyim vardır. Hem “öfkelenmek, coşmak” anlamına gelir, hem de “aşırı bir cinsel istek duymak” anlamında kullanılır. Salah Birsel’de, okuyanı gülümseten, güzel bir kullanımına rastlarız: “Sadrazamın ayranı kabarsın diye üç gün beklenildikten sonra… gelini, alayla, eşinin konağına iletmişlerdir…” Diyeceğim, ayran, zengin çağrışımlı bir yer edinmiştir dilimizde. Ne ki, Başbakan Erdoğan’ın “Millî içkimiz ayrandır” sözü kimilerinde çok farklı çağrışımlar uyandırmış olacak ki, hemen ardından yeni içki yasası tasarısı düşüverdi gündeme. Çok ağır sayılabilecek önlemler ve yaptırımlar içeren bu yeni yasa önerisi gazetelerde, ekranlarda epeyce konuşuldu, tartışıldı, yazılıp çizildi. Burada ayrıntısına girmek gereksiz. Gel gör ki, Başbakanımızın “millî içkimizin ayran olduğu” yolundaki sözü, duygu ve düşüncelerini dile getiren getir/e/meyen pek çok kişide “rakı”ya ciddi bir haksızlık yapıldığı kanısı uyandırSAYFA 4 ? 23 MAYIS eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Yeni içki yasası tasarısının ‘ışığında’ “Rakı Ansiklopedisi”ni yeniden okumalı Sıra ‘Ayran Ansiklopedisi’ne mi geldi?.. B dı. Erdoğan, “millî içeceğimiz” dese, büyük olasılıkla böyle bir kanı uyanmayacaktı. Rakı gündeme gelince de, ilk basımı İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olduğu 2010 yılında yapılan “Rakı Ansiklopedisi”ni anımsamadan edemedim doğrusu. Kaç ülkede kaç içkinin ansiklopedisi vardır ki! “Rakı Ansiklopedisi”nin yayın yönetmeni Erdir Zat, yaklaşık altı yüz sayfalık kitabı sunarken, “Biz rakı içeriz…” diye başlıyordu söze. “Türkiye dendiğinde ilk akla gelen birkaç şeyden biri, içine su katıldığında beyazlaşan o anason kokulu sert içkidir. Doğrusu rakı, böylesine güçlü bir kültürel simge olma ayrıcalığını fazlasıyla hak eder. Bu coğrafyada yaşayan uygarlıkların ortak kültür mirasıdır. Dünyada üstüne özgün yemek kültürü geliştirilmiş yegâne içkidir. Batı’da şarap yemeğe uygun biçimde seçilir. Ama çilingir sofrası, rakıya uygun mezelerle kurulur. Gerek rakının yüzyıllar boyunca denenerek ortaya çıkan özgün tadı, gerekse yanına koyduğumuz mezelerin muazzam bir kültürel zenginliğe açılan hikâyeleri, paylaştığımız kolektif damak tadının sağlamasını yapar. Rakı geleneksel içkimizdir.” ‘MUHABBET MİRASI...’ Erdir Zat, “500 yıldır süren muhabbet mirası” altbaşlığıyla sunulan “Rakı Ansiklopedisi”nde, rakının manevi dünyasına da açıklık getiriyordu: “… rakı kültürü aynı zamanda engin bir manevi dünyaya sahiptir. Kendine özgü bir adabı, bir ahlakı vardır. Rakı meclisinde esas amaç gönülleri birleştirmektir; muhabbetin kapısını açan rakı buna aracılık eder. Çilingir sofrası, neşe ve coşku kadar, keder ve hüznün de paylaşıldığı, büyük sevinçler ile tutkulu aşk ların beraber yaşandığı yerdir. Bu yüzden şiirimize, edebiyatımıza, müziğimize, giderek en genel anlamıyla kültürümüze anason kokusu sinmiştir…” Erdir Zat’ın sözlerini örneklemeye kalkarsak, saya saya bitiremeyiz. Ahmed Rasim’den mi başlasak: “Aman sâkî, canım sâkî / Doldur doldur da ver / Neş’emde var bir terakkî / Doldur doldur da ver.” Ya da kestirmeden Orhan Veli’ye mi gelsek: “Dağ başındasın; / Derdin günün hasretlik; / Akşam olmuş, / Güneş batmış, / İçmeyip de ne haltedeceksin?” Yoksa 16. yüzyıla, Kanunî döneminin şarabına uzanıp Fuzulî’ye mi kulak versek: “Sâkî getür ol şarâbı nâbı / Kim yetti nisâba gam hisâbı.” Ya da Bâkî’ye: “Sâkî zamânı ayş u meyi hoşgüvardır / Birkaç piyâle nuş edelim nevbahârdır.” Evet, Erdir Zat’ın rakıyla ilgili sözleri de, şairlerimizin rakı ya da şaraba değgin dizeleri de, “içki”nin toplumlara derin kökler salmış ortak bir kültürel miras, simge olduğunu apaçık ortaya koymuyor mu? İçkiyle ilgili yasalar pek çok ülkede var. İnsan sağlığıyla ilgili birtakım önlemler almanın, kuşkusuz, tartışılacak bir yanı yok. Yeter ki, bu önlemlerle yaptırımlar, insan hakları sınırlarını çiğneyecek ölçülere varmasın, “ayranı kabarmış” bir yaklaşımla düzenlenmeye kalkışılmasın. Ama burada murat, insan sağlığını korumak mı, yoksa “millî” kisvesi altında “dinî” bir yaklaşımı dayatmak mı? İçki konusuna, “millet”in yerine “ümmet”i koyarak yaklaşmak, dinine de inanan, içkisini de eksik etmeyen milyonlarca Müslümanı dışlamak değil mi? O zaman, “Ayran içmeye mi geldin, yoksa ara açmaya mı?” diye sormazlar mı? BİR KÜLTÜR SORUNU Aslında, lafı eveleyip gevelememek gerekir. Buradaki sorun, temelinde, bir kültür sorunu, bir yaşama tarzı sorunu. “Millî”den çok, “dinî” bir yaşama tarzını dayatma sorunu… Tasarıdaki önlemler ve yaptırımlar aynı katılıkta yasalaşırsa, örneğin edebiyatta ve sinemada yaratılacak karakterlere de eğilip bükülmez ölçütler gelecek demektir. Örneğin, roman yazıyorsan, içki içen bir karakter olmayacak romanında. Ya da film yapıyorsan, bir çilingir sofrası sahnesi koyamayacaksın filmine. O günler geldiğinde, bu tür şiirler, romanlar ve filmlerin “sarhoş ettiği” muhbir vatandaşların kuyruğa gireceğini söylemek bir öngörü olmasa gerek. Aslına bakılırsa, bu “ölçütler”, televizyon dizilerinde şimdiden sağlanmış durumda. Ama bir de, bu yasanın, 12 Mart’tan anımsadığımız deyişle “makabline şamil”, yani geçmişi de kapsayacak biçimde çıkarıldığını düşünün… Divan Edebiyatımızdan çağdaş şiirimize pek çok dizenin, Ahmed Rasim’in hikâyelerinden Orhan Kemal’in romanlarına pek çok karakterin silinip atıldığını düşünebiliyor musunuz?.. Örneğin, Orhan Veli’nin şiirinin, “Akşam olmuş, / Güneş batmış, / Ayran içmeyeceksin de ne haltedeceksin?” diye bittiğini… Ya da, Orhan Kemal’in Adana kebapçılarında ayrandan başka bir “millî içki”nin içilmediğini… O vakit, “Rakı Ansiklopedisi”nin yerini de geniş bir “uzmanlar kurulu”nun hazırlayacağı “Ayran Ansiklopedisi” alır herhalde… Sanırım, bu yeni yasa, gerçek anlamda sağlık ölçütleri göz önüne alınarak çıkarılmalı, dinî ölçütler düşünülerek değil. “Ayranım budur, yarısı sudur” yasası olmamalı… Öyle olursa, korkarım, Ömer Hayyam’ın, Orhan Veli’nin olağanüstü bir ustalıkla Türkçeleştirdiği dizelerini terennüm etmek zorunda kalacağız: “Mey kâsemi kırdın yere vurdun Tanrım / Zevkimden edip sanki ne buldun Tanrım / Gül rengi şarâbım yere döktün tekmil / Zannım bu ki sen de sarhoş oldun Tanrım.” ? Rakı Ansiklopedisi 500 yılı aşkın bir zaman diliminin izini sürüyor. Rakı kültürünün ayrılmaz parçası, üç temel kavram olan rakı, meyhane ve çilingir sofrası, 500 yıllık süreçte mercek altına alınıyor... 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1214
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle