Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
der.” Öznel etmen, “gerçekliği tersyüz etmeyi, sağını solunu düzeltmeyi, ‘eğilimli’ olarak yeniden renklendirmeyi” gereksinmez; çünkü bu etmenin diyalektik serimlemesi, “nesnel gelişimde başatlaşan eğilimler üzerine kurulmuştur.” Hiçbir ‘eğilim’, “istem olarak bu nesnel gerçeklikle karşıtlaştırılamaz, karşıtlaştırılmak zorunda değildir”; çünkü “yazarın savunduğu istemler, hem bu gerçekliğin özdeviniminin ayrılmaz parçalarıdır, hem de onun özdeviniminin sonuçları ve önkoşullarıdır.” Lukacs’ın bu açıklamalardan yaptığı çıkarım uyarınca, eğilimin reddi, “hiçbir koşul altında” Freiligrath’ın sözünü ettiği gibi, “partinin doruklarından daha yüksek olan yazarın kulesi” değildir. Tam tersine, eğilim reddi, “doğru, diyalektik yansıtımını ve gerçekliğin yazarca biçimlendirilmesini, yazarın yanlılığının” önüne çıkarır. Elbette burada önemli olan, “soyut, öznelci, rastlantısal ‘yanlılık’ değil, toplumsal ilerlemenin taşıyıcısı olan sınıf için ‘yan tutma’ anlayışıdır.” Bu yantutma, anılan sınıfın veya “üyeleri bir yandan proletaryanın çeşitli ulusal savaşımlarında bütün proletaryanın ulus aidiyetinden bağımsız çıkarlarını öne çıkaran ve geçerlileştiren”, öte yandan da böylece “proletarya ile burjuvazi arasında olagelen savaşımın geçtiği çeşitli gelişim aşamalarında her zaman tümel hareketin çıkarlarını savunan” üyelerin partisinin yanını tutmadır. ¥ Edebiyatın, Lukacs’ın deyişiyle, “bizim edebiyatımızın en iyi ürünleri bile ‘eğilim’ doludur” Yanlılık, Devrimci Gelişimin Öznel Etmeninin Biçimlendirimidir Böyle bir yantutma veya yanlılık, Lukacs’ın değerlendirmesi uyarınca, eğilim veya eğilimli serimleme gibi, “gerçekliğin biçimlendirimi ve aktarımındaki nesnellik ile çelişki” oluşturmadığı gibi, “gerçek nesnelliğin önkoşuludur.” Tavır takınmanın idealist bir “göklere çıkarma” olduğu eğilimin tersine, “her şeyi anlamak, her şeyi bağışlamaktır” sloganından yola çıkan “partilerüstülük” kavramının tersine, bu “yanlılık” veya “yantutma”, “bilgi ve bütünsel sürecin biçimlendirimi, bunun hakiki itici güçleri olan birleştirilmiş tümlük” tavrı savaşımcı bir anlayışla oluşturulur. Bu savaşımcı tavır, tümel sürece ve onun itici güçlerine içkin olan “diyalektik çelişkilerin daha yüksek bir düzeyde yeniden üretimini” olanaklı kılar. Ayrıca, bu nesnellik, “öznellik ile nesnellik arasındaki ilişkinin, öznel etmenin nesnel gelişmeyle ilişkisinin diyalektik olarak belirlenmesine, kuram ile edimin diyalektik birliğine” dayanır. Böyle bir anlayış, insanı araçsallaştıran, bağımlılaştıran ve sömüren her türlü ilişkiye, koşula ve duruma karşı savaşımı gerektirir ve bu savaşım içinde belirginleşir. Bu açıdan yanlılık, “eski bir konu için yeni bir ilişki” değildir; eğilim kavramı yerine, “yanlılık” veya “partililik” kavramının konulması da değildir. Eğilim kavramının “muhalif burjuvazinin edebiyat kuramı ve ediminden alınmış olması”, Lukacs’a göre, daha önce vurgulandığı gibi, bu kavramla birlikte, “çok büyük bir ideolojik yük” de üstlenilmiştir. II. Enternasyonal’in “kuramdaki ve edimdeki ideolojik mirasının köklü bir düzeltimden geçirildiği” bir dönemde edebiyat kuramı ve edimi de gelişmeyi zorlaştıran bu “ideolojik yükten arınmalıdır.” Peki, “eğilim kuramı”, yazınsal edimi ne ölçüde etkilemiştir? Bu kuram, “yanlılık” kavramına “çağın tümel süreçlerinin diyalektik, doğru biçimlendirimini olanaklı kılan” açılımı gerçekten desteklemiş midir? Edebiyatın, Lukacs’ın deyişiyle, “bizim edebiyatımızın en iyi ürünleri bile ‘eğilim’ doludur”; çünkü “edebiyatımız, büyük ölçüde proletaryanın sınıf bilinçli kesiminin kavrayışla işçi sınıfının dünya tarihi ölçeğindeki çıkarlarının temsilcisi olarak tümel sürecin itici güçlerini, bir istenç ve eylem olarak biçimlendirmeyi” henüz başaramamaktadır. Bunun nedeni, eğilimi, “devrimci gelişimin öznel etmeninin biçimlendirimi” olarak değil, “yazarın öznel arzusu” olarak görmede ve yazınsallaştırılmada aranmalıdır. Eğer yazar, Lukacs’a göre, “öznel etmeni, kendi isteği ve eylemiyle hakikate uygun ve diyalektik olarak biçimlemek yerine, bu arzuyu nesnel ve gerçekleşmiş olarak gösterirse”, bu durumda serimleme, “eğilimli” olur. “Kökenleri II. Enternasyonal’de yatan hataları ve noksanları” yadsımak ve bunları “teknik hatalar” veya “teknik beceriksizlik” düzeyine indirgememek gerekir. Bu hataları ortaya çıkaran yöntem, aynı zamanda bunları aşmanın da yöntemidir. Bu yöntem, “materyalist diyalektiktir.” Bu yöntemin verimlileştirilmesiyle eğilim yerine, yanlılık veya partililik kavramını koymayı sağlayan bir açılım gerçekleştirilebilir. ? 23 MAYIS 2013 ? SAYFA 33 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1214