23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA min Özdemir yine olağanüstü bir kitapla karşımızda: Sözcüklerin Vicdanı. Bu sayımızda yer alan söyleşisinde şöyle diyor Özdemir: “Denmiştir ya, biz sözcüklerin kucağına doğarız, sözcüklerle kuşatılmış bir dünyada sürdürürüz yaşamımızı. Yaşam duvarımız sözcüklerle örülür; onlarla yönlenir, onlarla yönlendiriliriz. Kitabın açılış sayfasına Hamlet’ten alıntılayarak koyduğum şu sözler de bir bakıma bunu yansıtmaz mı? ‘Polonius: Neler okuyorsunuz efendimiz? Hamlet: Sözcükler... Sözcükler... Sözcükler...” Günlük dilde sözcüklerin çevrimine bir bakın, onların sesine kulak verin. Daha doğrusu okumaya çalışın. Göreceksiniz ki kimi sözcüklerin sesi soluğu kısılmış, kullanım sıklıkları iyiden iyiye azalmıştır. Kimi sözcüklerin sesiyse güçlenip gürleşmiştir, kullanımları da artmıştır o ölçüde. Sözgelimi ‘sevgi’ sözcüğü, gün güne solgunlaşıp gölgeye çekilirken sanki ‘nefret’e bırakmış gibidir yerini... Nefret toplumuna dönüştük, dersem çok mu abartmış olurum. Nefret, insan yüreğini çölleştirir, yaratıcılığı engeller. Sevgiyse incelikleri, güzellikleri besler, geliştirir. Düne değin ‘bağnazlık’ın sesi, kısık, boğuntulu çıkarken şimdilerde tınısı da, tonu da değişmiş, ülkenin her köşesinden duyulur olmuştur. İşte Sözcüklerin Vicdanı, böyle bir yönsemenin, sözcükleri okuyup onların sesini yazıya dönüştürme isteğinin ürünüdür.” Bunlara katılmamak mümkün mü? Eline, diline ve sözcüklerine sağlık Emin Özdemir. Ahmet Altan uzun bir aradan sonra yeniden edebiyata döndü. Tüm yapıtlarının yeni baskıları yapıldı. Son romanı Son Oyun ise yüksek bir tirajla okura sunuldu. Prof. Dr. Onur Bilge Kula değerlendiriyor. Ahmet Altan’ın yeni romanını. Bol kitaplı günler... E P aliforniya’da, yanlış duymadıysam kadim itfaiye merkezinde 120 yıldır kesintisiz biçimde yanan bir ampulü önümüze taşıdı kamera. Dört bir yandan uzmanlar geliyormuş onu görmeye, dokundurtmuyorlarmış ama doğrusunu yapıyorlar. Elektrik sanayinin küresel çapta tröstleri, 1920’li yıllarda toplanıp karar vermişler: Sonsuza dek değilse bile, rahatlıkla yüz yıl boyunca kullanılabilecek ampulleri üretecek knowhow’a sahip olmalarına karşın, maksimum bir saat dayanacak ampuller üretmek konusunda anlaşmışlar; o gün bugün sürüyor kontratları. Bütün bir kapitalist zihniyeti, tüketim anayasasını özetliyor bu örnek. Günümüzde, hayatımızı kuşatan tüm aygıtlar kısa ömürlü tasarlanıyor, görüyoruz: Bilgisayarlardan cep telefonlarına, İpod’undan İpad’ine, her aracı birkaç yılda bir yenilemeye zorlayan insafsız sistemin dişlileri arasında ufalandığımızın farkındayız da. Beni, köşemde, çok daha az farkında olduğumuz “sıçrama”lar ilgilendiriyor nicedir. Tüketim felsefesinin üretimin temel niteliğini bambaşka alanlarda, özellikle de doğrudan ilgili yaşadığım kültür dünyasında dönüştürmesine dikkat çekmek için boş yere kalem oynatıyorum yıllardır. Ampul haberiyle hemen hemen eşzamanlı, kitap evrenine ilişkin kanatıcı bir haber dolaşıma çıktı 2012 yılı sonunda: XX. yüzyıl Avrupa yayıncılığının en oturaklı kalelerinden biri, Suhrkamp, kuruluşun çözülüşüne yol açabilecek türden bir davanın konusu. Yayınevinin hisselerinin yaklaşık % 40’ını ele geçiren hırslı bir tecimen, Suhrkamp geleneğini temsil eden şanlı yazar listesinin sıfırlanmasını, Hesse ya da Mann, Celan ya da Bachmann yerine yalnızca “çoksatan”ların basılmasını kırılmaz bir inatla savunuyormuş. Bu gelişmenin yeni sayılamayacağını söylemeliyim. Gene de, böylesine çıplak bir dille, böylesine vandal bir niyet tarifinin şimdiye dek yapılmadığı eklenmeli. Burada sorun, “çok satan” imparatorluğu kurmak için neden anıtsal boyutlu bir kültür kurumunun hedef alındığında biçimleniyor; yoksa, aynı amaçla, sıfırdan bir şirket kurulmasına kimse karşı çıkmazdı. Adam, çok uzun süre yanacak ampuller istemiyor besbelli. Onlardan bir yılda on binler satmaktansa, milyonlarca haftalık ervasız Pertavsız ENİS BATUR Kaç Mumdur? K XX. yüzyıl Avrupa yayıncılığının en oturaklı kalelerinden biri, Suhrkamp, kuruluşun çözülüşüne yol açabilecek türden bir dava ile uğraşmakta... ömürlü olanlara yönelmek derdi tasası. Söz konusu tüketim alışkanlığı tüketici olmasaydı hiç değilse, oysa öyle: Üretim yakasını nicedir derinden etkilediğini görüyoruz Pazar’ın, Siyah Borsa’nın. Yeni yazar kuşakları, hepten devredışı kalma korkusuyla, yazma ontolojisi karşısında dayanaksız, uzlaşmacı tutumlar edinmek zorunda bırakılıyorlar. Kendilerinden, ne türden ampuller beklendiği baştan, açıkça belirtiliyor direnenlerin çoğu, elyazmaları için çekmece edinmek zorundalar. Benim yaşıma varmış, şu yaşı çoktan geçmiş yazı adamları, alabildiğine farklı değerlerin egemen olduğu bir ortamda “iş”e başladıkları için talihli, varılan noktanın yıldırıcılığına tanık oldukları için talihsizler. Dünün edebiyatında, “Genç Şaire (Yazara) Mektup”lar yazmak küçük çapta geleneğini oluşturmuştu. Bugünün edebiyatında yeri var mıdır, olabilir mi? Ne diyeceğim genç edebiyatçı adayına, bugün: “Dayanın” mı? “Boşverin size dayatılanı, dayanıklı ampul üretmeye bakın” mı? “Yetkili”ler tersini söylerken? HENÜZ ve ZATEN 35 yılı aşmış arkadaş olalı. Soruyor: “Tezgâhta ne var?” Yanıt düz ve doğru: “Çok şey”. Bir an susup ekliyor: “Sen yazacağını yazdın”, kendini iğnelediğini sezdirerek. İçimden: “Ama yazacaklarımı henüz yazmadım”. Bu durumda uzatmamak gerektiğini öğrendim, aniden farklı bir konu açıyorum. ‘Yazacağını yazmış olmak’, görece birşey. Son yıllarda, hem de olumlayıcı bir yaklaşımla, genç şair ve yazarlardan aynı tonda yargılar okudum: Yapıtını iyikötü tamamlamış biri olarak değerlendiriyorlar beni hani, ‘dahasını yazınca ne değişecek?’. TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr Yazı adamı, her seferinde masaya şapkadan tavşan çıkarmak için oturmuyor ki: Alışılmadık, yepyeni, dudak uçuklatıcı işler kotarmalıyım diye akıl yürütecek ciddi yazar bana kalırsa yoktur. Üstelik, zıt yönden kışkırtılırsınız da: “Hep aynı şey(ler)i yazıyor, kendini yenileyemiyor, yineliyor”. Bunu söyleyenler, genellikle tek kitabınızı baştan uca okumamış olanların arasından çıkar. Bir ‘yan tür’, değişik bir tavsiyede bulunur: “Böyle bir sürü ufak kitap yazmaktan vazgeçmeli, birikimini artık tek bir kitaba yönlendirmelisin”. Zaten tek bir kitap yazıyor olmasanız, son derece makul bir öneri sayabilirsiniz bunu. Latife olsun diye söylüyorum: Paramparça yazıdan blok yazıya geçiş temel bir sorundur aslında. ‘Yazacağını yazmış olmak’ dönelim: Bir nicelik üstüne geliyor burada vurgu. Verim düzeyi genelde hayli düşük bir ortamda, verim düzeyi hayli yüksek biri hedefine erişmiştir. ‘Arkasında’ kalıcı bir yapıt bırakmış olmak için yeterli değilse bile gerekli değil midir? İşin açığı: Değildir. Dünya Edebiyat Tarihi, tek kitabıyla doruğa oturmuş, sayısız kitabıyla unutulup gitmiş simaların mezarlığı. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya?Reklam Müdürü: Petek Öztürk ?Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1210 25 NİSAN 2013 ? SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle