04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Lizbon’a Gece Treni, günleri eski metinleri çözmekle, kelimelerle oynamakla geçen bir dil sevdalısının hikâyesi. Gregorius’un yaşamı metinleri üslup açısından irdelemek, her deyimin hikâyesini öğrenmekle anlam kazanır. Gregorius’in hayatı tesadüfen bulduğu Prado’nun kitabıyla değişir. Tek düze günlerine veda edip kitabın yazarının peşine düşer. Trene atlar ve Lizbon’a gider. Roman; akıcı kurgusuyla, roman içinde roman olarak okunabilen bir metin. Biri anlatı, diğeri daha çok felsefi bir deneme. Hayatı ölümü sorgulan bir metin olarak algılanacağı gibi sözcüklerin gücünün farkına varmamızı da sağlıyor. Kitap bir yandan da Portekiz’de Salazar diktatörlüğünün acımasızlığını ve diktatörlüğe karşı direnişin heyecanlı hikâyesi olarak da görülebilir. Lizbon’a Gece Treni, hikayede anlatılan Prado’nun Sözlerin Kuyumcusu kitabına benziyor. Gregorius’un saptaması gibi “Sakin ve zarif. Mat gümüş gibi.” ? Rozerin DOĞAN ir hayatın bir daha dönmemek üzere saptığı kritik anların, sert ve çarpıcı bir dramatiği olduğuna inanmak hatadır. Aynı şekilde ruhun da içten içe şiddetli bir kaynama oluştuğuna inanmak da öyledir. Yaşanılanın dıştan bakıldığında görülmediğini unutmamak kaydıyla hayatı yorumlamak gerek. Hayat yaşadığınız neyse odur. Siz bir yığın planlama yapabilirsiniz. Ama önünüze gelen sizi esas olarak yönlendirir. Hayatın toplamı siz plan yaparken yaşadıklarınızdır. Yaşadıklarınızın ne kadarını isteyerek ne kadarını istemeyerek olduğunun hesabını tutamazsınız. Yalnız “İçimizde olanın ancak küçük bir kısmını yaşayabiliyorsak, gerisine ne oluyor?” sorusunu sorabilirsiniz. Tıpkı İsviçre’nin Bern kentinde düzenli ve yalnız bir hayat yaşayan Raimund Gregorius gibi. Dışarıdan bakıldığında kendine dönük, tüm hayatı ev ve okul arasında geçen bir öğretmendir o. Antik dillere meraklıdır Gregorius. 57 yaşındadır. Ama o tekdüzeliği yıkan dışarıdan görünmeyen, kahramanımızın ilgi alanıdır. Tekdüze görünen bu hayat, aslında birlerce kelimenin sihrine her gün yapılan bir yolculuk gibidir. Tıpkı hayatın da gerçekten kelimelerin ahenklerinde yaşandığı ve anlam kazandığı gibi. Gregorius, şehir merkezinde bulunan çalıştığı liseye her gün aynı saat köprüden geçerek gitmektedir. O gün de aynı saatte Kirchenfeld Köprüsü’ne geçtiğinde, sert bir rüzgârın eşlik ettiği şiddetli bir yağmur yağmaktadır. Köprünün orSAYFA 6 20 EYLÜL Pascal Mercier’den ‘Lizbon’a Gece Treni’ Altın sessizlikte kelimeler dağın lav püskürtmesine benzemez bu. Yaşandığı anda o deneyim çoğu kez fark edilmez bile. “Devrimsel etkisi ortaya çıkarken ve bir hayatın bambaşka bir ışığa bürünüp yepyeni bir melodiye kavuşmasını sağlarken, sessizce yapar bunu. Bu muhteşem sessizlikte yatar onun asıl soyluluğu.” Dediğim gibi Lizbon’a Gece Treni bütün hayatı eski metinleri çözmekle, kelimelerle oynamakla geçen bir dil sevdalısının hikâyesidir. Gregoris’in hayatı metinleri üslup açısından irdelemek her deyimin hikâyesini öğrenmekle anlam kazanır. Ana hikâye onun hayatı ama hikâyenin içinde felsefi çözümlemeleriyle Prado’nun kitabı da yer bulur. Roman akıcı kurgusuyla, roman içinde roman olarak okunabilen bir metin. Biri anlatı diğeri daha çok felsefi ağırlık bir deneme. Roman, akıcı dili ve sözcük örgüsüyle, edebi bir metin olarak okuyucuyu derinden kavramayı da başarıyor. Pascal Mercier’in felsefeci kimliğinin sindiği bir eser olarak “Lizbon’a Gece Treni” çok temasıyla, insanı şaşırtan bir roman. Okurken kendinizi dilin büyülü kavrayıcılığıyla, tarihle, gerçeklikle, ahlaki değerlerle, içinde bulunduğunuz durumu sorgulayıcı bir hesaplaşmayla baş başa buluyorsunuz. ; “Hepimiz küçük parçalarGregorius; dan oluşuruz, bu parçalar öyle şekilsiz, öyle farklıdırlar ki birbirlerinden her biri her an canının istediğini yapar; bu yüzden hepimiz kendimizle kendimiz arasındaki farklılıkları, kendimizle başkaları kadardır” diyen doktor ve yazar olan Prado’nun yaşadığı kente, Lizbon’a gitmeye karar verir. Düşünecek zamanı yoktur. Çalıştığı okula bile haber vermeden atlar trene. Amacı Prado’yu tanımaktır. Esrarengiz Portekizli kadınlarla karşılaşmak da çekici bir ihtimaldir kafasının bir yerlerinde. KELİMELERİN TADINA DOYULMAZ DEVİNİMİ Gregorius’un kalemi bu yolculukta, tarihi ve turistik mekânlara uğramaz. Ancak, sözcüklerin, dilin, düşüncenin ve duyguların dünyasında yolculuğa çıkarır okuru. Bu sayede tekdüze sayılacak, aksiyondan yoksun yolculuk, kelimelerin yarattığı tadına doyulmaz bir devinime kavuşur. Yolculuktan sonra, okur, Gregorius’un her adımında Portekiz’in yakın ve kanlı tarihine tanıklık eder. Yazar, faşist diktatörlüğe karşı direnen insanları, direnmeyi güçlü kılmak için bir araya gelenlerin hayatlarını okurun önüne bırakıverir. Bir yazar olarak, dünyaya burada yaşananları eleştirel bir gözle aktarır. Gregeurios’un peşine takılıp gittiği, Prado, Portekiz’e diktatör Salazar döneminde yaşamıştır. Prado çok sevilen bir doktordur. Tam da bu çok sevildiği dönemde, işkenceci bir polis şefinin hayatını kurtardığı için lanetlenmiştir. Dışlandığı bu dönemde direniş hareketine katılır. Amacı kendini biraz da olsa aklamaktır. Diktatörlüğe karşı savaşır. Gregorius, araştırmaları sonucu Prado’nun tanınmış ve saygı duyulan bir yargıcın oğlu olduğunu da öğrenir. O, diktatör devrilmeden bir yıl önce ölmüştür. Kitabıysa diktatör devrildikten bir yıl sonra yayımlanabilmiştir. Gregorius, bütün bu öğrendiklerinden sonra Prado’nun izini sürmekten vazgeçmez. Kitabı yayımlattığını öğrendiği kız kardeşine ulaşır ve onun hayatındaki diğer kişilerle tanışır. Bu araştırma onu Prado’nun hayata bakışına götürürken, bir yandan da kendi hayat felsefesinin belirginleşmesini sağlar. Çünkü Prado’nun hayatı anlatılan bin gerçekten daha keskin ve derslerle doludur. Her biri tartışmalar sonucu ortaya çıkmış saptamalardır. Gregorius, dilini bilmediği Prado’nun yazdıklarını okumayı başarır. Büyük bir azimle ve sözlük yardımıyla kitabı çevirir. Çevirdikleri bölümleri kitapta okuyucuyla da paylaşır. Zaten Prado’dan çevrilen bölümler de kitapta farklı karakterle okuyucuya ulaşıyor. Lizbon’a Gece Treni’nin yazarı 1944 Bern doğumlu Peter Bieri. Yazar felsefe eğitimi almış. Eski diller üzerinde çalışmış ve “Zamanın Felsefesi” konulu çalışmasıyla doktorasını tamamlamış. Çeşitli üniversitelerde felsefe profesörü olarak görev almış. Romanlarında Pascal Mercier adını kullanıyor. Dildeki yetkinliği ve sözcük seçimindeki mahareti tesadüfî değil. Ve Isabel Allende de “Son yıllarda okuduğum en iyi kitaplardan biri” diye hak ettiği kıymeti teslim ediyor. Şimdiki zamanda ilerleyen romanda Gregorius merkeze alınmış. Ama esas olarak metni besleyen, romana edebi derinlik kazandıran, Amadeu de Prado’nun kitabı ve mektupları. Roman hayatı ölümü sorgulan bir metin olarak algılanacağı gibi, sözcüklerin gücünü önümüze koyuveriyor. Bir yandan da Salazar diktatörlüğününün acımasızlığını ve diktatörlüğe karşı direnişin sırlarla dolu heyecanlı hikâyesi olarak da görülebilir. Kitabın çok yönlü olmasında Mercier’in dile, sözcüklere verdiği önemin de büyük etkisi bulunuyor. Bir saptamayı daha dile getirmeden geçmeyelim. Sonuçta; “Lizbon’a Gece Treni” büyük ölçüde hikâyede anlatılan “Sözlerin Kuyumcusu” kitabına benziyor. Gregorius saptaması gibi; “Sakin ve zarif. Mat gümüş gibi.” ? Lizbon’a Gece Treni/ Pascal Mercier/ Çeviren: İlknur Özdemir/ Kırmızı Kedi Yayınevi/400 s. B Lizbon’a Gece Treni’nin (romanlarında Pascal Mercier adını kullanan) yazarı Peter Bieri, 1944 Bern doğumlu. Yazar felsefe eğitimi almış. Eski diller üzerinde çalışmış ve “Zamanın Felsefesi” konulu çalışmasıyla doktorasını tamamlamış. “Lizbon’a Gece Treni” büyük ölçüde hikâyede anlatılan “Sözlerin Kuyumcusu” kitabına benziyor. Gregorius saptaması gibi; “Sakin ve zarif. Mat gümüş gibi.” tasına geldiğinde bir kadına rastlar. Kadın köprüden atlamaya hazırlanmaktadır. Kadını kurtarır. Orada bırakmaz onu ve birlikte çalıştıkları okula giderler. Kadını ders verdiği sınıfa götürür. Sonrasında ise kadın ortadan kaybolur. “SÖZCÜKLERİN KUYUMCUSU” Gregorius’in hayatı bu tesadüfle değişir. Onu değiştiren kadın değildir. Kadını ararken, bir sahafta rastladığı Portekizli doktor Amadeu Prado’nun “Sözcüklerin Kuyumcusu” adlı kitabıdır. Normal, dingin, tek düze yürüyen hikâyeyi, sözcüklerin ve tümcelerin yarattığı hareketlilik ilginç kılar. Bundan sonrasında sözcüklerin sihrine kapılırsınız. Her seferinde daha da haz alarak. Gregorius’un okuduğu Prado’nun kitabında hayat; “Kafalarının içi bir bulvar gazetesine benzeyen ayyaş gazeteciler, projektör ışığı meraklısı film yapımcıları ve yazarların hazırlayıp sundukları zevksiz bir masaldır.” Prado’nun seçtiği sözcükler kahramanımızı derinden etkiler. Yalnız onu değil okuyucu da aynı ölçüde etkisi altına alır. Aslında hayata yön veren olayların altında çoğunlukla inanılmaz derecede sessiz bir dramatiklik gizlidir. Patlamaya, yükselen alevlere ve yanar2012 ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1179
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle