19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sibylle Knauss’tan ‘Markiz’ Tekinsiz adamın âşığı Sibylle Knauss, Markiz’de Sade’ı eşinin gözünden anlatıyor. Araştırma ve kurgunun iç içe geçtiği kitap, sıra dışı bir aşkı anlatmasının yanında ayrıksı bir adama farklı bir açıdan bakmamızı da sağlıyor. ? Ali BULUNMAZ arquis de Sade korkunç bir adam mıydı? Genel kanı öyle olduğu yönünde. Bazılarının “sapık” diye nitelediği muhterem, kimilerince felsefi özgürlüğün, var oluşsal bağımsızlığın ya da gerçeküstücülüğün öncüsü sıfatlarını aldı. “Var olmuş en özgür ruh” yakıştırması da yapılan Sade, o “özgür ruhu” nedeniyle yirmi dokuz yıla yakın süreyi hapishanede, yaklaşık on üç seneyi de akıl hastanesinde geçirdi. Ahlakı, dini, yasaları, kural ve kanunları tanımayan “aşırı zevk sahibi” Sade’ın, hemen korkunç veya tiksinç diye yaftalanmasına, insan kılığında bir ucube gibi görülmesine şüpheyle yaklaşanların sayısı hiç de az değil. Bu kişiler, Sade’ı kitaplarında ve eylemlerinde, insanlararası ilişkilerde bir kez bile olsa insanlığın yitirilmesi durumunda onurun rahatlıkla bir kenara bırakılabileceğini ve kişinin kendi yararından başka bir şey düşünmeyeceğini vurguladığını söyler. Yani doğa, insanın edimlerini belirleyen tek gerçeğe dönüşünce canilik de kolayca su yüzüne çıkabilir Sade’a göre. Dolayısıyla o doğayla insan arasında bir suç ortaklığı kurulabilir. Sade’a dışarıdan bakanların yorumları böyle özetlenebilir ama siz gelin bunları; yazarın yaşamını, eylemlerini, yazma sürecini ve ilişkilerini eşi RenéePélagie de Montreuil’e ya da Markiz’e sorun. Sibylle Knauss araştırmış, düşünmüş ve Sade’a (Marki’ye) eşinin gözünden yaklaşıp Markiz’i yazmış. Sade’a büyük bir aşkla bağlanan Markiz, kocasını hem seven hem bağışlayan hem de sorgulayan bir kadın olarak tarihteki yerini almış. “BEN KÖTÜ BİR ÇOCUĞUM” Romanın hazırlık aşaması, Sade’ın kimliği ve karakteriyle ilgili özellikleri arka arkaya sıralayarak ilerliyor. Tutkulu, şehvetli, sekste sürüklediği kayanın varacağı zirvenin devamlı yükseldiği Sisifos oluşu, kendi hazzını tanrısal görüşü, kadınların aşmak istemediği ama kendisinin hep zorladığı sınırının bulunuşu ve “ahlaksızlığı”: “Kim olduğunun farkında ve tam. Kendini ahlaksızlığa bıraktığında, o kirlenmez, ahlaksızlık asilleşir. Kendine hizmet ettirdiği fahişelerden, onları kırbaçlasa bile kraliçeler yaratır. Bundan hiç kuşkusu yoktur. Onun dışında her şeyden kuşku duyar (…) Aşk dahi müstehcendir, hatta bilAĞUSTOS M hassa aşk müstehcendir. Marki’nin kadınlara mesajı budur. Bir an bile tereddüt etmeden verir bu mesajı. Sözcüklerle değilse sesiyle. Sesiyle değilse bakışlarıyla, dokunuşlarıyla.” Böyle bir adamla değil evlenmek, yan yana durmak ve ilişki yaşamak bile akıl sınırlarını zorlayacak türden bir şey gibi görünür pek çok insana. Oysa Markiz, düğünlerine iki gün kala ilk kez gördüğü Sade’a, onu bile şaşırtacak biçimde bağlanır. Hemen herkesi kolayca etkileyebilecek güce sahip bu kadın için başlangıçta; Sade’la evleneceğini öğrendiğinde, zihninde oluşan sorulardan başka bir şey yoktur. Sade’la ilgili annesinden bilgiler aldıkça şaşırıp endişelenir. Ardından ilk görüşme, hızla ilerleyen bir süreç, aileler arasında imzalanan anlaşmalar, servet paylaşımı, para ve mülklerin gelin ve damat arasında üleştirilişi. “Kervan yolda düzülür” hesabı, birbirini sonradan tanımaya başlayan iki insan ve çoğu zaman ketum, kıskançlıktan nefret eden Sade. Canının istediğini yapan bir adam ve yanına mutlu gittiğinden kafasında sormayı ertelediği sorular bulunan bir kadın. Arada bir beliren endişeler; Sade’la arasında geçen konuşmada olduğu gibi: “Evli insanlar arasında bu böyledir (…) ikisinden biri daha güçlüdür her zaman. İkimiz arasında benim daha güçlü olduğum gibi. ‘Öyle mi?’ dedim. Öyle ve o kadar basit olduğunu görünce de korktum.” Madalyonun öbür yüzü de var elbette. Huzursuzluğun yanında Markiz, kendini rezilliğe teslim eden bir erkeğin nasıl “bu kadar neşeli, kaygısız, sıcakkanlı ve yardımsever olabileceğini” içten içe bir hayranlıkla kendine sorar. İkisininki biraz gel gitli bir hikâye. Sade’ın uslanmaz bir adam olduğunu söylemesi bu gel gitleri keskinleştiriyor: “Beni değiştirebileceğinizi sanmayın. Ben kötü bir çocuğum, bunu biliyorsunuz zaten Madam. Bir şeyi daha bilmelisiniz: Öyle de kalacağım.” Farkına vardığı şey, kocasının bilmece gibi bir adam olduğu. O çözülesi ve çözüldükçe sıkıntı yaratan bilmece, hemen yan odada hizmetçi kızla birlikte olunca Markiz’i, Sade’ın ahlaksızlığıyla bu kadar yakından yüzleşmesinden doğan bir sıkıntı basıyor. Sıkıntıyı körükleyen ama aynı zamanda ateşi azaltan bir şey daha vardı: “O nikâhlı karısıydı. Fahişeler vardı, kibar fahişeler vardı, kaçamaklar ve maceralar. Bütün bunlardan bol bol vardı. Sadece karısı tekti.” Tekti ama Sade başka bir gönül macerasına doğru yollanınca Markiz ne yapacağını bilmez halde, sürükleniş içinde kalır. Kıskançlık krizleri geçirir, peşinden gitmek ister ve “beni sevmek zorunda değil ama bana saygı göstermeli” diye ortalığı birbirine katar. Sade’ın vukuatları bununla sınırlı değil; pek çok kadınla ilişkisinin anlatıldığı polis raporları da var. Ama tüm bunlara rağmen Markiz, Sade’ın peşini bırakmayı düşünmez. DELİRTİCİ HAPİSLİK Bela bir adam olduğu hem eşi hem de etrafındakiler tarafından öğrenildiği dönemde Sade’ın başı polisle de dertte. Kaçamakları, uyguladığı şiddet ve neredeyse her gördüğü kadınla ilişkiye girmek için türlü yollar denemesi polisin sürekli peşinde gezinmesine neden oluyor. Hatta bu yüzden zaman zaman içeri de giriyor. Markiz o anlarda yine onun takipçisi ve serbest bırakılması için girişimlerde bulunuyor; “Duvarlar arkasındaki bir adamı ne yapayım?” diyor. “Sade’ın ancak zincire vurulduğunda koca olarak işe yaradığını” anlaması ise biraz vakit alıyor. Fakat bu o kadar da kolay değil, Markiz’in kulağına kar suyu kaçırılıyor: “Marki de Sade, başkaları tarafından sahnelenen oyunlara katılmayı sevmez. O kendisi yönetmeyi sever.” Yönettiği oyunların sahnesi ise “kendini yara almaz hissettiği” ve “kale olarak gördüğü” o ünlü şato. Tüm şehir ona karşı ayaklansa da ölüm cezasıyla burun bu runa olsa da şatosu, onun hem sığınağı hem de soluk borusu. Bu debdebe içinde Markiz, evliliğinin ve elinden kayıp giden kocasının kurtuluşunu ararken bulur kendini. Yakın geçmişte annesiyle arasında geçen bir konuşmayı hatırlar. Annesi kızına “bu adamla asla mutlu olamayacaksın” dediğinde Markiz “o halde onunla mutsuz olurum” diye karşılık verir. Anlaşılacağı üzere her şeyi göze almıştır. Kocası hapiste ya da sürgündeyken ve türlü numaraları ortalığa saçılmışken bile girdiği yoldan geri dönmez. 30 Temmuz 1785 günü Bastille’deki Sade’a şöyle yazar: “Birlikte yaşayıp birlikte öleceğiz.” Marki de Sade’ın hapishane günleri çıldırtıcı; on iki yıldır süren kapatılma onu zorluyor: “Marki kırk sekiz yaşında. On iki yıldan beri başka bir bedene dokunmadı. Bu gerçekleşmeden ölme ihtimalinin bulunduğunu da biliyor. Bu düşünce onu delirtiyor. Çoğunlukla onun dışında mekânda bulunan tek şey bu delilik oluyor.” SUÇ ORTAĞI Marki de Sade’ın hapishanedeyken kıskançlık krizlerine tutulduğu da olur. Markiz’in arzulanabilir ve tam anlamıyla arzulanıyor oluşu Sade’ı biraz daha çıldırtır. Hatta eşinin kendisine sadık kalıp kalmadığından şüphelenmeye başlar. Sırlar her zaman var olacaktır ve bir kabul ortalıkta gezinmeye başlar: “İnsan yalnızca kendine sadıktır.” Marki de Sade’ın tutukluluk günlerini dolduran şeyler bol bol düşünme, yazma, hayaller ve dışarıdayken yaptıklarını yapamamanın verdiği sıkıntı. Batille yakıp yıkılana dek yazdığı mektuplar ve kitap taslakları, aynı zamanda onun gergin ruh halinin de yansıması. Gergin ruh hali yalnızca Marki’ninki değil. Markiz de epey dolmuş ve günah çıkardığı rahibe söyledikleri hayli ilginç: “(Marki) bana aitti. Annem onu asla alamadı! Niçin kızını alabiliyorken yaşlı hanımla yetinseydi ki Marki? Tensel aşkın yasası budur bir kere. Acı çektiğini gördüğümde anneme acısa mıydım? Beni bir sefahat düşkününe verirken o bana acıdı mı? Bunu biliyordu. Günah çıkarırken bunu size anlattı mı? (…) Bilmediği, sezemediği şuydu: Ben daha ilk andan beri onu sevmeye kararlıydım ve o buna son derece açıktı. Çünkü her kötü oğlan kendisini bağışlayacak ve buna rağmen sevecek bir kadına ihtiyaç duyar. Onun için bu bendim. Her zaman ben oldum. Yegâne.” Markiz’in sevgisi, ona öyle şeyler yaptırıyor ki bunları yine günah çıkarma sırasında öğreniyoruz. Örneğin kocasının yaraladığı kızları, yaraları iyileşmeden kaçamasınlar diye şatoya kilitliyor ve sessiz kalmaları için onlara para veriyor. Bunlar, kendisini suç ortağı saymasına neden oluyor. Markiz’in gözünden bakılacak olursa Marki de Sade tekinsiz bir adam. Ama Markiz bu boğucu gerçeğe rağmen çok uzun bir süre onun yanında kalıyor. Marki’nin bitmek bilmez mahkumiyeti sonrasında onu terk eden Markiz’in güçlü sevgisi bir yanıyla anlaşılabilir bir yanıyla da anlamsız. Ama tüm bunların ötesinde, Markiz’in sevgisi Sade’ı bile şaşırtacak bir sevgi. Knauss’un romanından bunu çıkarıyoruz. İkisinin birlikteliğinde en elle tutulur gerçek de bu gibi görünüyor. ? [email protected] http://bulunmazali81.blogspot.com Markiz/ Sibylle Knauss/ Çeviren: İlknur İgan/ Can Yayınları/ 356 s. ? Sibylle Knauss araştırmış, düşünmüş ve Sade’a eşinin gözünden yaklaşıp Markiz’i yazmış. Sade’a büyük bir aşkla bağlanan Markiz, kocasını hem seven hem bağışlayan hem de sorgulayan bir kadın olarak tarihteki yerini almış. SAYFA 8 ? 9 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1173
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle