23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ktidaumda esem kların dım ve ünkü arı bir r so merevi nünün ar... dar var hiçbir n iktiede rkında. r yokma o çizinci büve tu. düşüu şu: yenin sullaşini dayatkalanatı? pan r yansının k bir . Tam uca n öylarak hikâyeElbette n saMedalanı. lı olans ndirbüyük Medatırımendirecekak jı bu ki? de’, ler de retinin nın siki kur, özbunu üne su bir koalisyon gücü olduğu gerçeğiyle ele almamak saflık olur. GülenErdoğan koalisyonunun sorunsuz devam ettiği yaklaşık 89 yıllık iktidar sürecinde cemaat medyasının iktidara verdiği açık desteği görmek için arşivlere bakmak yeter. Fakat sonrasında cemaat medyasında özellikle Erdoğan’a karşı yavaş yavaş bir cephe açılmaya başladı. İlk kırılma İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırı sonrasında yaşandı. Gülen, okyanus ötesinden Mavi Marmara’da katledilen insanlar için ‘bile bile ölüme gittiler’ derken, Gazze’ye yardım götürenleri ‘otoriteye karşı çıkmakla’ suçladı. İkinci önemli kırılma, kitapta da belirttiğim gibi henüz MİT krizi patlak vermeden Gülen’in yayımlanan bir videosuyla bilinir oldu. Gülen bu konuşmasında açıktan hükümeti hedef alarak, “Millete hizmet edecekseniz Allah için edeceksiniz, kendi kişisel hesabınızı o işin içine katmayacaksınız” diyor ve ‘nikmet tokadı’ ile ‘darmadağın olursunuz’ mesajı veriyordu. Kuşkusuz bu konuşma, Gülen’in koalisyondaki hoşnutsuzluklarına dairdi. Bu konuşmanın neden yapıldığını açıkça tartışan olmadı ama Ankara kulislerinden, özellikle TOKİ ihalelerindeki paylaşımlarda Gülen’in taleplerinin karşılanmamasının buna yol açtığı dedikoduları yabana atılamaz. MİT krizi ise bunun ardından meydana geldi ki asıl hedefin Başbakan olduğunu kısa sürede herkes anladı. Cemaat, ele geçirdiği emniyet ve yargı ilişkileri sayesinde Erdoğan’a fena bir ‘nikmet tokadı’ atma peşindeydi. Bu o güne kadar yaşanmış en büyük kırılmaydı ve özel yetkili mahkemelerinin kaldırılması tartışması da bunun eseridir, yoksa AKP hükümetinin ülkeye özgürlük getirme aşkı değil. İşte bu tartışmalar toplamında hangi gazete ve televizyonun nasıl bir tavır takındığına bakarak koalisyondaki cicim yıllarının sona erdiği belirlemesini kolaylıkla yapabiliyoruz. Koza grubu ve Gökçeklerin medya alanına girmeleri de tümüyle AKP hükümetinin verdiği desteğin ya da görevlendirmenin sonucudur. Bugün gazetesinin Ergenekon operasyonları sırasında Taraf’la yarışır durumda olması, Gökçek’in Beyaz TV’ye büyük paralar dökerek ana akım medyayla yarışa girmesi, rızanın üretimi için geliştirdiği sert üslup iktidar medyası olma özelliğini açıkça gösteriyor. “TARAF, GAZETECİLİĞİ HAFİFE ALDI, POLİSLERDEN GAZETECİ DEVŞİRDİ!” ? itibaren AKP iktidarının içindeki günden MİT krizi patlak verinceye kadar sadece bir eleştirel başlığı var: “Paşasının başbakanı!” Bu başlık dışında da koca arşivde hükümete karşı bir tavır arasanız belki arka sayfalara gizlenmiş bir iki istisna daha bulabilirsiniz. Taraf, bir yanıyla cesur bir gazetecilik örneği sergilemiş olsa da elde ettiği enformasyonu süzgeçten geçirme, kontrol etme alışkanlığına sahip bir gazete olmadı hiç. Yalana sırtını dayamış cesaretin bir hiç olduğunu tartışmaya bile gerek yok. O nedenle örneğin NTV’ye helikopter düşürtmeleri son derece doğaldı. Taraf gazeteciliği o kadar hafife aldı ki polislerden gazeteci devşirdi. Emniyet ile sıkı ilişkisi olan, savcılarla içli dışlı olan dolayısıyla hiç de etik olmayan bir gazetecilik biçimini meşrulaştırmaya çalıştı. Kitabımda biraz da alaycı dille zikrettiğim Emniyet Manipülasyon Ajansı’nın bir numaralı müşterisi Taraf’tı. Emniyet de böyle rahatça değerlendirebileceği bir zemini sonuna kadar kullandı. Bavul gazeteciliği işte bunun eseridir. Cemaat, gazete ve savcılar arasında gezen bir belge bavulu, tarihimizde görülmemiş bir şekilde, yüzlerce kişinin tutuklanmasına yol açtı. Üstelik bu davada çok kritik belgelerin sahte olduğuna ilişkin kanıtlar bu gazete tarafından hiçbir zaman dikkate alınmadı. İletişim teorisindeki ‘spin doktor’ işte böyle bir şeydir. Güçlü olana sırtınızı dayar, onun yönlendirmesiyle edindiğiniz enformasyonu hiçbir süzgece tabi tutmadan yayarsınız. Sonucunda bir büyük operasyonun rıza üreticisi olursunuz. Taraf’ın yaptığı tam olarak buydu. Yıllarca hükümetin işçilere, öğrencilere, Kürtlere uyguladığı büyük şiddeti görmezden gelen Taraf, MİT krizi sonrasında ise tam bir hükümet karşıtı konuma sürüklendi ve doğrudan Başbakan Erdoğan’ın hedef tahtasına oturdu. Üretilen bu yeni yayın çizgisi, Taraf’ın kuruluş aşamasından itibaren ABDCemaat’in destek verdiğine dair kuşkuları daha belirgin hale getirdi. “HABERİN KIVAMINI HÜKÜMETİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ BELİRLİYOR” büyüyeceği, hangi medya organının susturulacağı konusunda geniş imkânlar sunuyor. Haberin kıvamının tutturulması... İçeriğinde gerçeğin yine ince zar şeklinde kaldığı şu günlerde başta ‘otosansür ile terbiye edilmiş haberin kıvamı nasıl tutturuluyor’u anlatır mısın? Orada neler olduğunu, döndüğünü... Haberin kıvamını hükümetin kırmızı çizgileri belirliyor. Medyanın neredeyse yüzde 90’ını kontrol eden AKP iktidarı, şimdiye dek gazetecilik mesleğine dair üretilmiş tüm olumsuz refleksleri geniş yığınların ‘Yeni Türkiye, ileri demokrasi, pespembe bir ekonomik tablo’ yalanına razı edilmesi amacıyla kullanıyor. Uluslararası Deniz Feneri yolsuzluğu önüne mi geldi? Bunu haber yapan gazeteleri televizyonları tehdit et. Patronları çulsuz bırakmakla korkut. Uludere’de katliam mı oldu? Sustur herkesi. Bunu başaramadığın zaman ‘tasmalı’ diye hakaret et. Nihayetinde başka bir kötülüğün zehrini toplumun üzerine zerk et. Uludere’yi unutsun herkes, bu kez kürtaj yasağı tehdidinle uğraşsın. Vesayeti ortadan kaldırıyorum, ileri demokrasiyi yaratıyorum de ama diğer yandan kendi baskı rejimini örgütle. Ne adalet kalsın ne güven. Topluma korku egemen olsun. Tüm bunlar yaşanırken de kontrol altına aldığın medyanla gelmiş geçmiş en demokratik iktidar yalanını yay. NATO ve ABD’nin Ortadoğu ve Arap dünyasını yeniden dizayn eden politikalarının peşine takıl, onların adına ülkeyi hızla savaşa sürükle, yalanların ortaya çıkmasın diye de Suriye’de röportaj yapmaya hazırlanan gazetecilere yasaklar koy. Bu gazeteciler de emrine amade olsunlar. İşte sana haberin kıvamı. “TUTUKLU GAZETECİLERİN YÜZDE 70’İ KÜRT BASININDAN” Reklam gelirleri konusu... Sıkıysa ilan verme durumu! Kitabında genişçe yer verdiğin, baskıdan her kesim payını zincirleme nasıl da aldığını gözler önüne seren bir diğer başlık... Medya, habercilik son derece pahalı bir alan. Dolayısıyla hükümet medyanın şekillendirilmesinde reklam verenlerin iplerini eline almak için var gücüyle çalıştı. Bunu bazen reklam verenleri tehdit ederek, bazen de reyting ölçümleriyle ilgili kriminal operasyonlar düzenleyerek yaptı. Nihayetinde reklam verenlerin ipleri artık AKP hükümetinin elindedir. Bu da iktidar sahiplerine, hangi medya organının daha hızlı Kitabında irdelediğin gibi Bekir Coşkun, Uğur Dündar, Ruşen Çakır, Can Dündar, Emin Çölaşan, Nuray Mert, Banu Güven işini kaybedenlerden sadece birkaçıydı... Seri halde kamuoyunca sevilen ve tanınan kalemler birbiri ardına işten atılıyor da atılıyor... Fakat gerekçeler de süper... Kılıf hazır; ekonomik sebepler ya da bir tuhaf “sı AN’A nasıl Güduğu nce kıdan Koza üteç al ıyla naklarü? n 1173 “Taraf gazetesi bir nevi operasyon gazeteciliği yapıyordu” diye yazıyorsun. Taraf’ın eski ve yeni “tarafını”, Balyoz davasına giden yolda ve sonrasında önayak olduklarını ana başlıklarıyla burada da değerlendirir misin? Taraf gazetesine iki açıdan bakabiliriz. Birinci yön, kurulduğu andan itibaren cesur bir üslup kullanmış olması. Özellikle asker kanadından gelen sert çıkışlara aynı sertlikle yanıt verebilmenin yalakalığı gelenek haline getirmiş olan bir medya ortamında kayda değer bir olumluluk olduğunu vurgulamaktan çekinmemek gerek. Ne var ki otoritenin kaynağı tek değildi ve Taraf uzunca bir süre hükümeti eleştirmekten özenle kaçındı. Yayımlandığı kıntı var” sloganıyla hareket ediliyor... Unutturuluyorlar, küstürülmeye çalışıyorlar, otosansür kök hücrelere kadar girmiş... Üstüne işini kaybetmeye kurban ol durumu var düpedüz zira bir de terörist sayılmak var işin ucunda... Hapislerde çürütülmek var... Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Ahmet Şık, Nedim Şener en bilinenleri ama Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun (TGDP) 10 Nisanda güncellediği tutuklu gazeteciler listesini de görüyoruz kitabında. Elbette ki herkese boyun eğdiremezsin. Bunun da bir bedeli olur. Medyada yaşanan yoğun gazeteci kıyımı bedeldir mesela ya da gazetecilerin tutuklanıp tümüyle gazetecilik faaliyetlerinin yargılama konusu haline dönüştürülmesi… Bitmemiş kitapları ‘örgütsel doküman’ diye yaftalayıp herkese ne yazıp ne yazamayacağını tarif etmek de cabası. Bütün gazetecileri tutuklayamayacağına, işsiz bırakamayacağına göre, tüm bu olup biteni öylesine herkesin gözü önünde gerçekleştirirsin ki tüm bu acı olaylar ibreti âlem olur. Geride kalanlar derslerini savcıların iddianamelerinden alırlar. Bildikleri, öğrendikleri her şeyi unuturlar ve bu mesleği nasıl icra etmeleri gerektiğini yeniden öğrenirler. Bu sadece işsiz bırakmayla, tutuklamalarla da olmaz. Doğrudan medya sahiplerinin hizaya getirilmesi için vergi cezaları gelir, tüm mal varlığının yok olma tehdidi altındaki medya patronu, bir biçimde uzlaşmanın yollarını arar. İşte böyle... Medyada hükümetin istediği doğrultuda bir refleks oluşuncaya kadar zorbalıkların her yöntemi hayata geçti ve ne yazık ki hedefe varıldı artık. Tüm yalanlar gerçekmiş gibi sunulabilir ve bu, kimseyi rahatsız etmez bundan böyle. 12 Eylül öncesi ve sonrası dönemde hız kesmediğini ifade ettiğin Kürt basınına baskıları da yazıyorsun. Kürt meselesi bu ülkede oldum olası en koyu kırmızı çizgi. Lakin Kürt haberlerini yapma konusunda ısrar edenler hep vardı, var olsunlar. Yıllar sonra yeniden yayın hayatına başlayan ama ilk kuruluşu 30 Mayıs 1992 olan Özgür Gündem gazetesi örneğini paylaşmak bile, Kürt basınına nelerin yaşatıldığını göstermek açısından çarpıcı. Özgür Gündem’in iki yılı bile bulmayan yayın sürecinde 76 çalışanı öldürüldü. Sorumlularına onlarca yıl hapis cezası ve eski parayla milyarlarca lira para cezası verildi. Özgür Gündem’in kapatılmasının ardından kurulan Özgür Ülke’nin hem İstanbul hem de Ankara’daki büroları 3 Aralık 1994 gecesi bombalandı. İstanbul’daki saldırıda gazetenin ulaştırma servisinde görevli Ersin Yıldız öldü, 21 çalışan yaralandı. Bugün de fazla bir değişiklik olmuş değil, zira cezaevinde tutuklu gazetecilerin yüzde 70’i Kürt basınından... Son tahlilde, “Bak oğlum git!” demiyor bu kitap (malum diyen başkası). Peki, ne diyor? Eskiler ‘ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin’ demişler. Ama kitabın bütününde bu deveyi gütmeyi reddetmeyi anlatmadım sadece. Bu diyar bizim, bir yere gitmeyiz! ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Cenderedeki MedyaTenceredeki Gazeteci/ Ertuğrul Mavioğlu/ İthaki Yayınları/ 250 s. 2012 ? SAYFA 15 “Bu kitap tam zamanında yazıldı. Bugünü tam da bugün tarif etmesem, gazetecilik etiğinin nasıl çiğnendiğini, gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını göstermesem düpedüz yaşanan tüm ahlâksızlıkların suç ortağı olurdum” diyor Ertuğrul Mavioğlu. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1173 9 AĞUSTOS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle