Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
iş örgüın nebu dir. ğu gibi simiz tadır. ihli askeri dığı gian’daki ziyor çalışi kulayatını stitüleler Köy n’in ünizm ov Karböyle ve bu eterinbir “kıkapamhuriki. n msettin muhalif e Köy mücadellar önlarını “Çabaolduiğini” Eğitim ? tesk halk kültürü”nü enstitülerin ana öğelerinden biri durumuna getirmiştir. Grotesk halk kültürünün başat olduğu “Karnavalcı” gelenek içinde tüm toplumsal hiyerarşiler altüst edilmiş, tuhaflıklar bir araya toplanmıştır. Bahtin’in AvrupaAsya kültürleri içinde tanımını yaptığı, Karnavalcılık geleneği, Octavio Paz’ın Latin Amerika kültürü içinde tanımladığı Fiesta geleneği ile örtüşmektedir. “…Fiesta gerçek bir yeniden yaratılıştır. (…) Seyirci ile oyuncu yönetici ile yönetilenler arasındaki sınır kuleleri kalkar. Fiesta’ya herkes katılır ve bırakır kendini onun sarıp sarmalayan akışına. (…) Erkekler kadınlar gibi giyinir, efendiler sanki köleler, yoksullar da zenginler gibi! Askerler, rahipler ve yasalarla alay edilir. Kutsal şeyler çalınır, dinsel ayinlere küfürler savrulur.” (Octavio Paz, Yalnızlık Dolambacı, s 5557) ar uzantılmış nda önelik n bir aşist sıdır! eseşam nımın zakta” z kitaklar, muna tçı söyklikten “Erken m Polimen tenstitülerin aşıyla guç’un boşa nün halka ından siyasal r” tılayan Cılavuz. Tonguç, evrimKöy mini ltürüsıyla türbitin’in Röne? BİR DEHANIN ÜRÜNÜ Tonguç’un enstitülerde uyguladığı yöntem, Bahtin ve Paz’ın çalışmalarının Türkçeye aktarılmasından onlarca yıl önce ortaya çıkmış bir dehanın ürünüdür. Tonguç, sıkça gittiği Pulur Köy Enstitüsü’nde eğlence ve gösteri için bir sahne hazırlanmakta olduğunu duyunca küplere biner. “Gerçekten de orada öğrenciler masaları birleştirmişler, bir sahne hazırlamaya çalışıyorlardı. Çok kızdığı anlaşılan Tonguç, Müdür’e ve öğretmenlere sertçe çıkıştı; enstitülerde oyunların, toplantıların ortada, herkesin eşit durumda izleyebileceği bir ortamda yapılmasını kaç kez yazmış, söylemişti. Konuklarla öğretmenlerin önde, öğrencilerin arkada oturduğu bir düzenin yıkılmak istendiğini hâlâ anlayamamışlar mıydı? ‘Kaldırın o sahneyi, toplantı dediğim biçimde yapılacak!’” (E. Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi, s 448) Tonguç, Köy Enstitülerindeki eğlencelerin “‘müsamere’ anlayışı ile değil, doğal ve özgün yöntemler ve geniş katılımlarla yapılması…”nı istemektedir (E. Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi, s 305). Tonguç’un Cılavuz Köy Enstitüsü’ne bir gelişinde Ardahanlı öğrenci Kazım Arıcı’ya da bir görev verilmiştir. 14 Haziran 2006 günü Kazım Arıcı, CILAVUZ kitabının yazarı Firdevs Gümüşoğlu’na anlatıyor: “Hakkı Tonguç’un geldiğini hatırlıyorum, bana bir monolog vermişlerdi, monolog işte komik, yani güldürücü, kalktım bunu okudum. Hakkı Tonguç orada oturuyor öğretmenler arasında, talebe de böyle halka yapmış, büyük bir halka, kalktı o gür sesiyle, ‘Böyle bir tane öğrencinin kalkıp da eğlendirmesi olmaz. Herkes oynayacak, herkes eğlenecek’ dedi, hepimize bir halay çektirdi. Ben biraz bozuldum yani!” (Firdevs Gümüşoğlu, Cılavuz Köy Enstitüsü, s 227) Hanaklı Abid Akan 17 Mart 2007 tarihinde, altmış yıl önce yaşadıklarını anımsıyor: “Tonguç geldiği zaman bir bayram havası eserdi. Herkes severdi kızım. Yani biz Tonguç’u baba bilirdik, hakikaten baba gibi adamdı. Bar tutardık, ‘Sis dağının başında borana bak borana/ Tonguç Baba’yı bekliyoruz horana’ diye ona seslenirdik. Kalkar gelirdi.” (F. G. Cılavuz Köy Ensttüsü, s 225) Tonguç Baba’nın enstitülerinin yarım kalmış Anadolu Rönesansı’ndaki yerinin iyice görülebilmesi için, bugüne kadar ayrımına varılmamış bir gerçekliğin, enstitü çıkışlı yazarların yapıtlarında yer alan grotesk öğelerle Batı Rönesansı’nın kapı açıcısı sayılan Rabelais romanı arasındaki koşutluklara bakılması da yeterli olacaktır. Günümüz “liberal” aydınlarının “faşist müessese” olarak tanımladıkları Köy Enstitüsü kurucusu İsmail Hakkı Tonguç “Elimde olsaydı tüm dünya okullarına insanın insanı sömürmemesi diye bir ders koyardım” diyen bir devrimci eğitimcidir. Her sözünde bu devrimci tutum bir kez daha gün ışığına çıkar. “… verimli topraklarımızın çoğu bunları işletmeyen veya bu vasıta ile köylüleri sömürenlerin elindedir. (…) köylülerimizin genel hayatlarıyla birlikte ülkenin genel hayatına şekil veren bu sorunları oldukları gibi kabul ederek köylüyü sadece okutmaya kalkışmaktan ne kazanılabilir? (…) Köylü insanı öylesine canlandırmalı ve bilinçlendirmeli ki, onu hiçbir güç yalnız kendi hesabına ve insafsızca sömürmesin, köyde oturanlara köle ve uşak muamelesi yapamasın, köylüler bilinçsiz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelemesinler.” (Engin Tonguç’tan aktaran Firdevs Gümüşoğlu, Cılavuz, s 28) Yöre kültürünün içinde o kültürle kaynaşmış kavruk köy çocuklarına, arıcılıktan marangozluğa, ekin biçmekten inek sağmaya, üretimle eğitimi birlikte içselleştirerek, işliklerde el becerisine düşünsel bir açılım kazandırarak, özgür okuma ve tartışma saatlerinde dünya klasikleri ve kuramsal yapıtlarla karşılaştırarak, etkin bir şekilde uğraşılan müzik, resim çalışmalarıyla, oynanan tiyatrolarla çağdaş bilgi ve estetik duygusuyla tanıştırarak, bir tür yeniden doğuş olanağı sağlamış Cılavuz Köy Enstitüsü, 1954 yılında öğretmen okuluna dönüştürüldükten sonra da bölgedeki etkinliğini sürdürmüştür. 1961 yılında, sayıları 1250’ye ulaşmış, okullarına baştan sona Köy Enstitülerine düşman olmuş Kâzım Karabekir’in adı verilmiş olan öğretmen okulu öğrencileri, enstitü döneminden beri hak olarak kabul edilmiş paltolarının verilmemesi üzerine Kars’a 30 km. uzaklıktaki okuldan şubat ayının soğuğuna ve diz boyunu aşan karına aldırmayarak Kars’a doğru yürüyüşe geçerler. Yürüyen öğrenciler Kars girişinde MİT mensupları ve sivil polisler tarafından durdurulur, etrafları sarılarak tutuklanır. Uzun soruşturmalar sonucunda 25 öğrenci okuldan atılır, 250 öğrenci ise başka okullara gönderilir. Bu eylem, sosyal tarihimiz için çok önemli bir başlangıç noktası olarak görülebilir. Firdevs Gümüşoğlu’nun Cılavuz Köy Enstitüsü kitabı, yalnızca ülkemiz kültür ve edebiyat dünyası için önemli adlar olan Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Mustafa Turan, Gültekin Gazioğlu, Rasim Bakırcıoğlu, İsa Öztürk, Osman Nuri Alper, Nizamettin Göçmen gibi yazar, halkbilimci yetiştirmiş Türkiye Öğretmenler Sendikası mücadelesinde ve ülkedeki aydınlanma, özgürleşme hareketinde çok önemli katkıları olmuş Cilavuz Köy Enstitüsü’nü değil, tüm enstitü gerçeğini bir bütün olarak görmemizi sağlıyor… ? Çernişevski 185 yaşında Bir ‘Aydınlatıcı’: Nikolay Çernişevski Temmuzun yirmi dördünde Nikolay Gavriloviç Çernişevski 185 yaşına bastı. Türkiye’de daha çok Nasıl Yapmalı? (Şto Dyelat?) romanının yazarı olarak tanınan Çernişevski, aslında yalnızca bir roman yazarı değil, aynı zamanda büyük bir düşün adamı ve devrimciydi. ? Mahir ERGUN 850’li yılların başında Çar I. Nikola yönetimi, Avrupa’da yükselen devrimci akımların yarattığı korkuyla her türlü muhalif çevreyi yargılıyor, sansür en sıkı biçimde uygulanıyor, üniversitelerin felsefe bölümleri dahi kapatılarak, tüm “zararlı” düşünsel faaliyetler durdurulmak isteniyordu. Ülkenin belli başlı radikaldemokrat, muhalif aydınları ya tutuklanıyor, ya da ülkeyi terketmeye zorlanıyor; bu durum, boşalan yerlerde bireyciliberallerin kendilerine kolayca yer bulabilmesini sağlıyordu. Çernişevski tam da bu dönemde, Nekrasov’un yönettiği Sovremennik (1) dergisinin yayın kuruluna girdi ve burada yazdığı yazılarla kafalardaki bulanıklığı dağıtmaya başladı. Devrimci estetik savunusunda olan yazılarıyla, o esnada dergi bünyesinde bulunan, Druzhinin, Botkin gibi bireyciliberal, saf estetikçi grubun etkisini kırdı ve Sovremennik’in tekrar devrimci bir çizgi üzerine oturmasını sağladı. Daha sonraları, Nekrasov’un hastalığı nedeniyle dergi yönetimini tamamen Çernişevski’ye bırakmasıyla, Sovremennik, yükselecek devrimci hareketin dinamosu haline geldi. Rusya’da 18481855 yılları arasında I. Nikola’nın baskısı, 18551861 arasında II. Aleksandr’ın reform vaatleri dolayısıyla, toplumsal hareketlerin pek düşük bir seviyede seyrettiği söylenebilir. Ancak Çernişevski öncülüğünde “Aydınlatıcılar”(2), bu durgunluk dönemini iyi değerlendirerek, 1854 yılından itibaren Sovremennik sayfalarında, estetik kuramlarından ekonomipolitiğe, özgürlük mücadelesinin doktrin birikimini oluşturmuşlardır. Bu dönemi takiben, 1861 yılında kurulacak ve tüm Rusya çapında etkin ilk devrimci örgüt olacak olan Zemlya i Volya’nın, Çernişevski’nin etkisinde olduğunu söylemek sanırız yanlış olmaz. ‘AYDINLATICILAR’ Ancak ne yazıktır ki, Türkiye, Çernişevski ve “Aydınlatıcılar”ı pek az tanır. Bu noktada, belki Lenin’in narodnizmle polemikleri dolayısıyla, sol aydınlarımızın Rusya’da Sosyal Demokratlar dışındaki siyasal hareketlere, özellikle de köylü hareketlerine karşı biraz ilgisiz olduğu düşünülebilir. Eğer bu önerme doğruysa, bu ilgisizlik ciddi bir yanılgıdan kaynaklanmaktadır. Zira Lenin, Zemlya i Volya’dan övgüyle sözeder ve onun, örnek alınması gereken bir örgüt olduğunu söyler (3). 30 AĞUSTOS 2012 1 Üstelik yalnız aydınlarımız değil, yayıncılarımız da Çernişevski ve “Aydınlatıcılar”a karşı genel olarak ilgisizdir. Çernişevski’nin toplu yapıtları on altı cildi bulurken, “Nasıl Yapmalı?” haricinde Türkçe’ye kazandırılmış eserleri çok azdır. Biz, Çernişevski, Dobrolyubov ve Sovremennik çevresinin yaratmış olduğu estetik ve politik doktrin birikiminin, Türkiye ilerici güçlerine ciddi anlamda katkısı bulunacağı görüşündeyiz. Gündoğusu (4) dergisinde Çernievski’nin bazı makalelerini Türkçe’de ilk kez yayınlıyor olsak da bu elbette yeterli değildir. ? (1) Sovremennik (Çağdaş): 1836 yılında Puşkin’in Petersburg’da çıkarmaya başladığı ve daha sonrasında bünyesinde Gogol, Belinski, Turgenyev, Tolstoy, Gonçarov gibi isimleri barındırmış olan dergi. Çernişevski ve Dobrolyubov’un eserlerinin büyük kısmı bu dergide yayımlandı. 1866’da II. Aleksandr’a suikast girişiminden sonra kapatıldı. (2) Aydınlatıcılar (Prosvetiteli): 1860’ların radikaldemokratlarına verilen genel ad. (3) Bkz. Ne Yapmalı?, V.İ. Lenin, Bölüm IV/E. Lenin burada, belki ülkemizde de sıkça yapılan, Narodnaya Volya ile Zemlya i Volya’nın birbirine karıştırılması yanılgısına karşı çıkıyor. Narodnaya Volya, 1879 yılında Zemlya i Volya’dan doğan iki gruptan biridir. (4) Gündoğusu dergisi: İki ayda bir internet üzerinden yayımlanan sanat ve düşün dergisidir. www.gundogusu.net adresinden ücretsiz olarak okunabilir. Firdevs Gümüşoğlu, Cılavuz Köy Enstitüsü, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları, Birinci Baskı, Kasım 2011 İzmir, Engin Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi: İsmail Hakkı Tonguç, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları, 3. Basım, Ekim 2007, İzmir, Octavio Paz, Çamurdan Doğanlar, Çev. Kemal Atakay, Can Yayınları, İstanbul 1996, Sözlü ve Yazılı Belgeler Işığında ‘Cılavuz Köy Enstitüsü’ / Firdevs Gümüşoğlu / Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları/ 456 s. (*) Doç. Dr., Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Nikolay Çernişevski 1176 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1176 ? SAYFA 5