28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D B eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ‘Kurmaca Kişiler Kenti’ ir romanda aradığımız nedir? İnsanların geçirdiği serüvenler var. Onların iç dünyaları var. Toplumsal bir olay gelişirken çok katmanlı bir anlatıyla onların bu durumunu ayrıntılarıyla öykülemek de var. Bir romanı bütün boyutlarıyla ortaya koymak için alıştığımız tanımın sınırları yeterli olmayabilir. Yalnızca roman kahramanlarını tanımlamak bile derinlikli bir inceleme işidir. Çünkü roman, o romanı canlı kılan kahramanlarıyla anımsanır. Roman kahramanları gerçek kişiler midir, kurmaca kişiler mi? Romancı, romanını yaşatacak kişiyi ya da kişileri seçerken belki tanıdığı bir kişiyi ele alır, romanındaki ortama yakışacak özellikleriyle onu yeniden yaratır. Romandaki olay örgüsü geliştikçe roman kahramanının kişiliği daha belirgin bir özellik kazanır. Artık o romanı roman kişisinin özelliğiyle anımsamak gerekir. Bir olay örgüsünün içinde anlam kazanan roman kahramanı; törelerin, duygu sarmalının, ahlak anlaşının biçimlendirdiği bir kişiliktir. Yazar, yaşadığı koşullar içinde böyle bir insanı tanımış olabilir. Sonra da romanındaki yaşama koşullarına yakışan bir kişilik haline getirmiştir. Belki de doğrudan kafasında yarattığı bir kişiliktir o! Önemli olan romanındaki serüvene yakışan bir kişiliğe bürünmesidir. Öyle ki, romanın dokusuyla öylesine uyum sağlamalıdır ki, biz artık o roman kahramanını yadırgamayalım. KURMACA KİŞİLER Emin Özdemir düşlem gücünde bir kent oluşturmuş, nice roman kahramanını orada yaşayan “kurmaca kişiler” olarak nitelendirmiş (KURMACA KİŞİLER KENTİ, Bilgi Yayınevi, 2012). Bir romanı kurgusuyla, kişileriyle tanımak, ama Emin Özdemir gibi usta bir yorumcunun değerlendirimesiyle okumak, nice ayrıntıları görmeyi kolaylaştırıyor. Gerek dünya edebiyatında, gerek Türk edebiyatında binlerce roman var. Bu romanlardaki roman kahramanlarına bakarsanız, bir insan ormanında sanırsınız kendinizi. Onların pek de ayrımına varamaz, bilmediğiniz bir ülkede yabancılık çekersiniz. Ama “Kurmaca Kişiler Kenti”nde, Emin Özdemir’in seçerek okuduğu 20 kadar romanın kahramanları arasında pek de yabancılık çekmezsiniz. Onlar sizin yakından tanıdığınız kişilerdir artık. “Kurmaca Kişiler Kenti”nde dolaşırken kendimi Buenos Aires gömütlüğünde sandım. Orası gömütlük gibi değil, özenli evleri, yeşil alanları, gençlerin sarmaş dolaş gezindikleri yollarıyla bir düşler kenti gibidir. Bir evin penceresinden bakarsınız, konuğunu bekleyen yatak derli topludur. Emin Özdemir, “Kurmaca Kişiler Kenti” çalışmasında, roman kahramanlarından yola çıksa da, yapısıyla, biçem özellikleriyle romanı bütüncül olarak ele alıyor. Ama bir romanda, en çok iz bırakan roman kahramanlarıdır. Öyle ki, Heyamola Yayınları böyle bir çalışmaya süreklilik kazandırmak için “Roman Kahramanları” adında üç aylık bir süreli yayın çıkarmaktadır. Emin Özdemir düşlem gücünde oluşturduğu bir kentte topluyor onları. Kimi zaman birbiriyle görüştürüyor, onları yaratan yazarların bu roman kahramanlarına verdiği kişiliğin dışındaki bir güçle onları tanıtmaya çalışıyor. Emin Özdemir’in çalışması; bir romana, roman kişilerine, romanın kurgusuna bakmanın değişik yolları olduğunu düşündürüyor. Düz bir anlatım yerine, düşlem gücünde geliştirilmiş bir kurguyla onları yeniden yorumlamaya çalışıyor. ONLAR ARTIK ÖLÜMSÜZDÜR Onlar arasında Herman Melville’nin “Moby Dick” romanındaki Kaptan Ahap da var. Kaptan Ahap bir ayağını Beyaz Balina Moby Dick’e kaptıran bir gemici. Artık o, tahta bacağıyla daha bir güçlüdür. Çünkü yaşamasının anlamı Beyaz Balina’dan öç almaya dayanmaktadır. Böyle bir savaşımın simgesi olan Kaptan Ahap, zor koşullar içinde yaşamanın daha onurlu bir yaşama serüvenine girişmek olduğunun bilincini aşılıyor. Romancının düşlem gücündeki kadın kahramanlar yaşadıkları serüvende ne kadar özgür kalabiliyor? Sevi ilişkilerinde aradıklarını bulabiliyorlar mı? Yeni bir arayış onların kurtuluşu mu oluyor, sonu mu? Gustav Flaubert’in romanı “Madam Bovary”, yeteneksiz bir köy hekimiyle evlendirilen, aradığı mutluluğu bulamayan Emma’nın nasıl bir bunalıma sürüklendiğini anlatır. Tekdüze bir evliliğin bıkkınlığı Emma’nın tensel tutkularını, özlemlerini ortaya çıkarmıştır. Parlak sözlere kapılmak, yabancı ellerin okşamasında tensel mutlulukların doruğuna varmak, ama usanan erkeklerin çekilmesiyle yalnızlığa düşmek, sonra da arsenik içerek canına kıymaktı Emma’nın öyküsü. Flaubert taşra yalnızlığını, tutucu anlayışları dokuyarak Emma’nın öyküsüne derinlik kazandırıyor. Tolstoy, “Anna Karenina” romanında, özgürlüğü denemek isteyen kadının yalnızlığını daha etkili bir dille anlatır. Anna’nın valiyle evlendirilmesi bir oldubittiye getirilmiştir. Anna bile ayrımına varamamıştır bu oyunun. Ama bir vali ile evlenmek, toplumun yüksek katında yaşamak bir ayrıcalık gibi görünmektedir. Oysa aralarında 20 yıl gibi bir yaş farkı vardır. Olsun. Anna’nın validen bir oğlu bile olmuştur. Sessiz bir birliktelik içinde süren bu evlilik 8 yıl sürmüştü. Sevi coşkusundan uzak, tekdüze bir yaşama alışkanlığı, Anna’nın Moskova garında Vronski’yi görmesiyle iyileştirilmesi güç bir ruhsal bozukluğa dönüştü. Artık Anna, o eski Anna değildir. Yüksek düzeyde bir toplum içinde yaşadığına aldırmadan Vronski’yle ilişkilerini sürdürmektedir. Bu yasak ilişki evli bir kadın için suç sayılsa bile Anna aldırmıyordu. Bu ilişkiyi kocasına anlatmaktan bile çekinmemiş, Vroski’nin evine taşınmış, ondan bir kızı olmuştu. Anna toplum içine çıkamamanın tedirginliği içindeydi. Bir yandan toplumdan dışlanmış, öte yandan sevi ilişkisinin bozulmuş olduğunu gören Anna Karenina büyük bir yalnızlığa düşmüştür. Artık yaşamanın da anlamı kalmamıştır. ZEBERCET Cinsellik uçurumuna düşen insanın canına kıyması abartılmış bir gerçek midir, yoksa yenilgiye düşen insanın kendiyle ödeştiği bir onur sorunu mu? SAYFA 16 ? 30 AĞUSTOS 2012 Romancının düşlem gücündeki gerçek bizi “Kurmaca Kişiler Kenti”nde dolaştırırken kimi roman kahramanları birbirini daha yakından tanımaya çalışıyor, birbiriyle komşuluk kuruyor, yazarın kendilerine uygun gördüğü yazgıyı tartışıyor. Bir romancı, yaşamanın değişik kesimlerinde tanıdığı insanı anlatırken ne gibi çelişkiler içinde olduğunu kendine özgü biçem özeniyle yorumlar, bize yeni bir bakış açısı kazandırır. Biz de bu gerçeğe Emin Özdemir’in yorumuyla bakıyor, bilinçli okumanın gizlerine varıyoruz. O zaman şöyle bir soruyu sormak da geçiyor içimizden: “Zebercet kendini neden öldürdü?” Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli” romanında Zebercet bir otel kâtibidir. İçindeki “cinsel yalnızlığın cehennemi”nde yaşayan bir roman kahramanıdır. Otele gelen yabancı bir kadının etkisinde kalmış, ortalıkçı kadının gevşek bedeniyle sevişmenin yorgunluğu yüzünden, ortalıkçı kadını da, kendini de öldürüvermişir. Zebercet “yaralı bir hayvanın inine sığındığı gibi oteline sığınmıştı” ama, cinselliğin tuzağına düşmekten kurtulamadığı için, “celladının çağrısına uyup kendi ipini kendi eliyle çekmiş”ti. Emin Özdemir bizi “Kurmaca Kişiler Kenti”nde dolaştırırken yalnız cinselliğine yenik düşen roman kahramanlarıyla değil, insanı insan yapan özellikleriyle daha nice kurmaca kişilerle karşılaştırır. “Kurmaca Kişiler Kenti”nde yaşayanları bir bir anımsatmam gerekmez. Orada bir Don Kişot, Oblomov, Raskalnikof, İnce Memet, Mümtaz gibi daha nice roman kahramanları var. Bu kenti Emin Özdemir şöyle tanımlıyor: “ ‘Kurmaca Kişiler Kenti’, resimlerin, yontuların, panoların sergilendiği dev bir açıkhava sergisini andırıyor. Kimi kavramlar, insan halleri renkle, taşla, mermerle ya da bronzla güzelleştirilmiş; sanatsal bir ruh kazanmış kent.” O kentte gönlünce dolaşan Emin Özdemir, Anna Karenina’nın kapısını çalarak: “Bir maniniz yoksa Madam Bovary ile Zebercet size sabah çayına gelmek istiyorlar” diyebilir. Anna ile Emma dertleşedursun, onlara hayranlıkla bakan Zebercet: “İyi ki canımıza kıymışız yahu. Yoksa biz Emin Özdemir’in ‘Kurmaca Kişiler Kenti’nde nasıl buluşturduk?” diye düşünebilir. Zebercet bu! Belki de Anayurt Oteli’nde o gizemli kadının odasına Anna Karenina’yı nasıl konuk edeceğinin, onu nasıl tuzağına düşüreceğinin düşlerine dalmıştır. DENEMENİN AÇIKLARINDA Denemenin sınırları belirsizdir. Emin Özdemir’in bu çalışmasına bir çeşit eleştirel deneme gözüyle bakılabilir mi? Işık Kansu soruyor: “Kitap denemeden çok bir öykü tadı verdi bana. Haksız mıyım?” Emin Özdemir’in yanıtı şöyle: “Haklısın. Dileyen, öykü niyetine okur, dileyen roman niyetine... İnsan, mekân ve zaman öğeleri açısından tümleşik bir dokusu var kitabın. Şunu da ekleyeyim, günümüzde yazınsal türler arasındaki duvarlar bir bir yıkılıyor. Türlerin sınırları iç içe geçiyor” (Cumhuriyet KİTAP, Unutulmaz Yapıtlar Beni Bu Kitabı Yazmaya İtti, 5 Temmuz 2012). Kitaba “Sunu” yazısı yazan Adnan Binyazar’ın yargısını da paylaşalım: “Emin Özdemir ‘Kurmaca Kişiler Kenti’nde dünya romanının evrensel kişileriyle bir bir söyleşerek; okura en başta kendisiyle, alanını daha da genişleterek evrensel insanlarla hesaplaşmanın yol haritasını çiziyor.” Bir romanı, roman kişilerini ele almanın değişik yöntemleri olabilir. “Kurmaca Kişiler Kenti”ni gezerek onları tanımanın bir ayrıcalığı var. Bastonuma dayanıp Emin Özdemir’in koluna girerek o kenti ben de dolaşmış gibi oldum. Dünya romanı ile Türk romanının bu önemli kişilerini tanımanın başka yolları da olabilir. Emin Özdemir’in gösterdiği yoldan gitmek hem insanı yormuyor, hem de o roman kahramanlarıyla özgürce bağlantılar kurarak roman gerçeğinin bilincine varılıyor. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1176
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle