22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Serpil Çelenk Güvenç’ten ‘Darağacına Mektuplar’ İdam ve toplumsal vicdan Serpil Çelenk Güvenç’in Darağacına Mektuplar adlı yapıtı, 1970’lerin ıstıraplı olaylarını anımsayan daha yaşlı kuşakların belleklerinin tazelenmesi için yararlı bir fırsat; yaşanılanı, popüler kültürün merceğinden yamultarak veren televizyon dizilerinden öğrenmeye kalkan genç kuşaklar içinse değerli, güvenilir, önemli bir belgedir. ? Erendiz ATASÜ 950’lerde kalmış çocukluğumda, Ankara’da dar ağaçları Samanpazarı semtinde kurulur, idamlar halka açık infaz edilirdi. Kimilerinin çoluk çocuk, yanlarına tencere tencere yalancı dolma almayı da ihmal etmeden idam seyretmeye gittikleri kulağıma çalındığında 78 yaşlarında olmalıydım. Ne denli ağır bir suç işlemiş olursa olsun, ipin ucunda boğulan bir insana karşı dolma tıkınmak, çocukluğun saf vicdanına o kadar anlaşılmaz, o denli tiksinç ve yaralayıcı gelmişti ki, idam cezasından o dakikada nefret ettim. İdam, hele siyasi nedenlerle idam, toplumun yadırgamadığı bir işti. Bir kişi siyasete atıldı mı, onun için kelleyi koltuğa aldı denir; insanlar ölüm döşeklerinde evlatlarına zinhar siyasete girmemelerini vasiyet ederlerdi. Türkiye böyle bir ülkeydi. Toplumun en azından hatırı sayılır bir bölümünün bu duyarsızlıktan sıyrılabilmesi için, elini kana bulamamış, şahsı için hiçbir talebi bulunmayan, toplumsal iyilik için başkaldırmış çok genç üç insanın, mevcut yasalar çiğnenerek, hukuk ayaklar altına alınarak 12 Mart döneminin zulüm ortamında, sıkıyönetim mahkemesince sözde yargılanıp mahkum edilmeleri ve 6 Mayıs 1972 günü idam edilmeleri gerekti! Cezaları, muktedirlerce yargıç karşısına çıkmadan önce kesilmişti onların… Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan öylesine genç, öylesine idealist ve çıkar çevreleriyle ittifak halindeki kaşarlanmış politikacıların bencilliği yanında öylesine masumdular ki… Türkiye’nin duyarsız kalbi bile dayanamadı… İdamları son bir atılımla önlemeye çabalayan binlerce aydın, sanatçı, öğretim üyesi, her meslekten çeşitli yurttaşın feryadını TBMM işitmedi. İdam kararlarının infazdan önce TBMM de ve o zamanlar var olan Senato’da onaylanmaları gerekmekteydi. Oyçokluğuyla kararlar onaylandı. Onay oylarının çoğu Adalet Partisine aitti. İsmet İnönü’nün başkanlığındaki CHP, üç genç hakkında onaylanmış idam yasasının iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, yasa iptal edildi. Buna rağmen yasa usul hatası düzeltilerek yeniden gündeme getirildi; SAYFA 12 30 1 yeniden TBMM’den ve ardından Senato’dan onay aldı. İdamları engellemek isteyen TBMM üyelerini ikna girişimleri ve üstlerinde baskı kurma yöntemleri sürmüş ve başarılı olunmuştu: Anayasa Mahkemesi’ne yeni bir iptal başvurusu için gerekli sayıda milletvekili ve senatör imzası, maalesef toplanamadı. Demirel’in başkanlığındaki Adalet Partisi’nden hiç kimse imza vermemişti (*). Tabii senatörlerin (1960 devrimcileri) ve kimi CHP milletvekillerinin imza sayısı yeterli olamadı. CHP’lilerin bir kısmı bu ikinci başvuruya katılmaktan kaçınmışlardı. Öldürülen üç genci, avukatları Halit Çelenk ve eşi Şekibe Çelenk öz evlatları gibi bağırlarına basmışlardı. Gençleri kurban etmeye yeminli, hukuk dışı bir güçle baş etme durunda kalan bilinçli ve duyarlı Çelenk ailesinin duyduğu derin ıstırap, idamlardan kırk yıl sonra dahi, ‘’İnsani bir hata işledik, yanlış yaptık’’ pişmanlığına ve özeleştirisine ulaşamamış kimi sağ siyasetçilerin görüşleri anımsanacak olursa daha iyi anlaşılabilecektir. (Bkz. Yargılı İnfazlar, Türey Köse, Cumhuriyet Kitapları). Onay verdikleri kararın arkasında da duramayarak, kabahati dönemin koşullarına atan, davranışlarının açıklaması ve özrü olarak sadece konjonktürü gösteren bu politikacıların kırk yıl sonra dahi, yaşlılıklarında dahi, insan hayatının dokunulmazlığı konusunda düşünsel ve vicdani olgunluğa erişememiş olmaları, bir anlamda 1950’lerin Türkiye atmosferini aşamadan kalmaları ne kadar üzücü ve düşündürücüdür… Serpil Çelenk Güvenç, Deniz’lerin yaşıtı, 12 Mart ve 12 Eylül faşizan dönemlerinin çilesini hapishanelerde ve yurtdışında çekmiş değerli bir aydın. yaşanılamaz hale getirdiği (s.27) dünyada” yönlerini nasıl bulacaklardır… Her gün TV ekranlarına yapışmış suratların demokrasiden, insan haklarından dem vurup askere atıp tutmasını dinleyen gençler, aynı suratların sahiplerinin idamlardan önce ve sonra askere nasıl hulus çaktıklarını, nasıl davetiye çıkardıklarını bizzat kendi kalemlerinden okuyup öğrenmezler ise, bu muhteremlerin şimdiki tutumlarını doğru değerlendirebilirler mi? Serpil Çelenk Güvenç’in titiz bir arşiv çalışmasıyla oluşturduğu derleme belli başlı beş bölümde incelenebilir. Sunuş bölümünde yazar, dönemin bir çözümlemesini yapıyor. İkinci bölümde yargıTİTİZ BİR ARŞİV ÇALIŞMASI lanmalar sırasında ve idamlar sonrasınÇelenk’lerin büyük kızı Serpil Çelenk da yerli basında yer almış ilgili yazılar; Güvenç, Deniz’lerin yaşıtı, 12 Mart ve üçüncü bölümde bu olayların yabancı 12 Eylül faşizan dönemlerinin çilesini basındaki yankıları; dördüncü bölümde hapishanelerde ve yurtdışında üç gencin idamından sonra çağçekmiş değerli bir aydındır. Büdaş şiirimizin Can Yücel’den yük ölçüde basından derlemeleGülten Akın’a pek çok ustasının re yer verdiği son kitabında, yarve halk ozanlarının kaleme aldığı gılama sürecinin ve ertesinin, ağıtlar bulunmakta. Boşuna mı özellikle genç okura çok yararlı denmiştir, bir ülkenin belleği ve olacak bir panoramasını çiziyor. vicdanı yazarları, şairleridir diye. “Tarihini bilmeyen genç kuşakTürkiye gibi her şeyin her gün lar kapitalizmin her gün daha yeniden keşfedildiği unutkan bir ülkede, kıyılan üç gencin anısı özelikle faşizan dönemlerde Halit Çelenk’in çabalarının yanında biraz da yazarlar ve şairler sayesinde yaşamıştır, bugüne dek. Şiirleri böyle toplu halde görmek güzel. Son bölüm, çeşitli eklerden oluşuyor. Bunların arasında, infazlarla ilgili sıkıyönetim bildirisi; binlerce yurttaşın imzaladığı ve yönetimce kale alınmayan, idam cezasının kaldırılmasına değgin metin ve imzacıların isimleri; Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un babalarının çeşitli mercilere dilekçeleri ve mektupları ve aldıkları soğuk yanıtlar ve üç gencin ölüme giderken sergiledikleri sakin, yiğit ve kararlı tutumu, avukatların tanıklıklarına dayanarak nakleden Jane Cousins’in yazısı Serpil Çelenk, Şekibe Çelenk (ortada) ve Ferda Özyurda birlikte... yer almakta. 2012 Özelikle dikkatimi çeken ve okura dikkatle okunmasını önerebileceğim birkaç nokta var: Yerli basın bölümünde Halit Çelenk’in idam cezasının tarihçesini, bu cezanın dünyada terk edilmesine yol açan hukuksal ve toplumsal gelişmeleri aktaran ve tartışan, Deniz’lerin idamındaki hukuksuzluğu açıklayan çok önemli yazısı (s.155173); Halit Çelenk’in serin kanlı , bilgili, insancıl, mantıklı tonuyla taban tabana zıt bir başka sesin, mahkeme başkanı General Ali Elverdi’nin sabuklama düzeyindeki ifadeleri (144154) … Uğur Mumcu’nun aynı bölümde yer alan, idamların zulmünü ve ıstırabını dile getiren, bir edebiyat yapıtı, bir mensur şiir olan “Sesleniş”i (s.173). Ve gene Uğur Mumcu’nun 12 Mart, hatta 12 Eylül müdahalelerinin deyim yerindeyse röntgenini çeken, acı bir mizahla dolu o keskin çözümlemesi, “AP (Adalet Partisi ) Paşası”. Bu yazı, Mahkeme başkanı General Ali Elverdi’nin daha sonra Adalet Partisine girmesi üzerine kaleme alınmıştır: “Ali Elverdi Adalet Partisi’ne girmiş. Ne var bunda? Sosyalist İşçi Partisine girecek değil ya, tabii ki Adalet Partisine girecek. Mübarek olsun. Ali Elverdi Süleyman Demirel’e, Süleyman Demirel de Ali Elverdi’ye yakışır ancak… Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş. Ali Paşa partiye girerken, askerlik görevlerimin yanında orduya düşen politik görevleri de yaptım, diyor. Bu ne demektir Allah aşkına! Bizim bildiğimiz Askeri Ceza yasası, askerlerin politikayla ilgilenmesini yasaklar… Ali Paşa kendi diliyle suçlarını bir güzel açıklıyor. Sözde şecaat arz ediyor paşamız!!.. Ali Paşa, Ali Paşa!... Senin yerin mahkeme başkanlığı değil, Amerikan firması komisyoncusunun yanıdır!” (s. 141142). TUTUM FARKI... İdamlardan önce, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Refik Erduran, İsmail Cem, Abdi İpekçi, Ali Gevgilli, gibi yazarlar, dönemin orta sol gazetelerinde idam cezasına, ya da siyasi idamlara, ya da bu davanın özelinde idama karşı çıkarlarken, sağ basın Tercüman, Yeni İstanbul, Son Havadis, Adalet gazeteleri idamlardan önce ve sonra, sahteliği hemen sırıtan sığ bir vatanperver söylemin altında, mantıkla açıklanamayacak yoğun bir kini kusmayı sürdürmüştür. Kanımca bu tutum farkı okuru düşündürmelidir. Yabancı basın bölümünde: Olaylar , Avrupa basınında geniş yer bulmuştur. Fransız Komünist Partisinin yayın organı L’Humanite, Türkiye’de olup bitene açıkça karşı durmakta, orta sol eğilimli La Monde eleştirel bakmakta, orta sağ eğilimli Le Figaro olayları yorumsuz vermektedir. Uluslararası basının 1970’lerdeki duruşu ile Demokrat Parti’den AKP ye uzanan ve adı demokrat olan yerli sağ sivil iktidar partileri zincirinin yerli basındaki söylemleri arasındaki fark genç okuru düşündürmelidir. ? Darağacına Mektuplar/ Serpil Çelenk Güvenç/ İmge Kitabevi/ 406 s. (*) Gençler için not: Adalet Partisi, Sayın Başbakan RT Erdoğan’ın seçim afişlerinde görselleştirilen ve Demokrat Partiden AKP’ye uzandığı varsayılan fikri akrabalığın ve demokrasi zincirinin Demokrat Partiden sonra ve ANAP’tan önceki halkasıdır. ? ? AĞUSTOS CUMHURİYET KİTAP SAYI 1176 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle