Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
dilerde eteciekler ” dimak yor risi e görOysa tçilecinin .. Tam mekp, çömeye zaklaede 40 ranslağim Musa başsorungeçirman başlarşlara ii tek eçilr... vekilecilik ü siyabağımşartı eteci ınızda ımın gazeı kültüdım. var: uçtur. ar önişi beğin seniz, aldığı dünü lamamizi üzden n hep unda eteci larak görüu sürez. Bu n de a günü bile bir gelive alyat! OR!” .. Sizi ükeni ? girmedim; kimsenin adamı olmadım. Ben “yalnız” olmayı seçtim. Ve en önemlisi; paraya, çıkara tahvil edilebilecek hiçbir ilişkiye girmedim. Yani “temiz” kalmayı başardım. İşte bu yüzden; birilerinin tehdidine kulak asmayı gerektirecek bir açığım yok. Tükenen sadece “benim vaktim” olursa; başımın üstünde yeri var... Ama bana göre ülkemin vakti tükeniyor ki; işte buna dayanamam... Bu yüzden var gücümle uyarmaya, gerçekleri anlatmaya çalışıyorum. Bizim halkımıza bazı sesler hâlâ “kasap havası” gibi geliyor ama duydukları seslerin aslında “alarm” olduğunu da birilerinin söylemesi gerekiyor. Yurdu seversiniz elbet bunu bilmeyen mi var, benim soracağım yurda, halka zaman zaman ne kadar kızdığınız... Meslektaşlarınıza gelince ise size göre çoğunun yatacak yeri yok biliyorum! Yurduma asla kızmam ama yurttaşıma kızarım! Benim yurtseverliğim “milliyetçilik” anlamında bir yurt sevgisi değil... Evet bu ülkenin taşına, kuşuna, kültürüne, insanının sıcaklığına hayranım ama “Nerelisin?” diyene “Dünyalıyım” diyecek kadar da bir dünya vatandaşıyım. Ve yurttaşlarımın; hâlâ din ve etnik köken kıskacına takılıp sömürülmesinden büyük rahatsızlık duyuyorum. Sokağa çıktığımda benim çocukluğumun çağdaş insanlarının gittikçe azaldığını ve Doğulu bir ülkeye dönüştüğümüzü görünce de “yurttaşlarıma” kızıyorum. Meslektaşlarıma daha fazla kızdığım da doğru bir saptama... Kızıyorum; çünkü en büyük ihanetin, “aydın ihaneti” olduğuna inanıyorum. Bu ülkenin aydınları, gazetecileri; sırf iktidara yakın bir gazetede iş bulmak, iyi paralara program yapmak için gerçekleri söylemeyi sadece özel sohbetlere bırakıyorsa; bu “aydın ihaneti”dir... Emin olun bugün televizyonlarda iktidara methiye düzenlerin önemli bir bölümü, kapalı kapılar ardında benden çok daha muhalif saptamalarda bulunuyor... “Çık kardeşim, bunları söyle” dediğinde ise; “Bana mı kaldı vatanı kurtarmak, sen mi geçindireceksin beni?” diye yan çiziyorlar. İşte buna gerçekten çok ama çok kızıyorum. Kitabınız “fikri takip” dolabı, yakın tarih evrak çekmecesi, özgürlüğü yiten mesleğin müze vitrini gibi desem... “Keşke mesleğimin özgürlüğü hiç yitmeseydi de; bu kitap bir müze ürünü olmaktan kurtulsaydı” derim... İnternete neden müteşekkirsiniz? Her keşif gibi “iyi amaçlar için kullanmak” koşuluyla müteşekkirim... Ben interneti ateşe benziyorum. Ateş olmasaydı; soğuktan donardık, aç kalırdık… Müthiş bir buluş tabii… Ama aynı ateş; kötü amaçlı kullanınca, “kundaklamalara” neden oluyor… Gazeteazeteciuklarıeyle ahkalarıi olursa rabilcamia şarılada be’li bir a bila bana çtı! de ? 1169 “MİLLİYETÇİLERİN ÇOĞUNLUKTA OLDUĞUNU SANIRDIM!” Bu güzelim memleketi yönetmek ve bu memlekette yönetilmek ve ayakta kalabilmek, morali bozmamak en çok neden zordur sizce? Yine beni “yurttaşlarıma” karşı kışkırtacak bir soru soruyorsun... Bu memleketin insanları, memleketlerini yönetmeyi başkalarına ihale edip bırakmayacak kadar çok sevselerdi; yönetilmesi de o kadar zor olmazdı... Bizde kimse sorumluluk almak istemiyor... Genellemelere karşı bir yazar olarak ne yazık ki genelleme yapma tuzağına düşeceğim ama “gemisini kurtaran kaptan” zihniyeti bizde bu kadar geçerli olduğu sürece, insanlar memleket yönetmektense, gemilerini yönetmeyi tercih ediyor... Herkes kendi maddi geleceğini şekillendirmekle meşgul... İşi var mı; maaşı yetiyor mu, evine ekmek götürüyor mu; ondan mutlusu yok! Bu ülkede 20 milyona yakın öğrenci var ama şu 4+4+4 yasasını bilen “veli” sayısı beş bin kişiyi geçmez... İşte bu “memlekette” morali bozmamak, en çok bu yüzden zor! Türban ve hukuk konusunda “Burnu üstüne çakılan ben oldum” diyorsunuz ki bu konuda hiç de yalnız değilsiniz... En çok hangi konuda yanıldınız? En çok, bu ülkenin yurttaşları konusunda yanıldım! Ben “milliyetçi”lerin çoğunlukta olduğunu sanırdım; kendimi o tanıma bile sokmazdım... Atatürkçü sanırdım; Atatürkçülüğü klasik anlamıyla yetersiz bulurdum... Bugün bakıyorum; bu kavramları savunmak bile benim gibi düşünenlere kaldı. Gazeteci olarak sürprizlere ne kadar hazırlıklısınız? Öngörülerim sayesinde bugün yaşadıklarımızı yaşamaktan hep korktum ama doğrusunu söylemek gerekirse; örneğin Atatürk’ün fotoğraflarını çöpten toplayacak hale gelebileceğimizi ben bile tahmin edemedim! Bu yüzden de gelecek için çok fazla iyimser değilim! Dolayısıyla artık her sürprize (!) hazırım... “Atatürk öğretmenleri 4+4+4 konusunda örgütlü bir direniş gösteremediler” diye yazdınız. Birkaç yüz duyarlı öğretmenin sokağa çıkıp, mücadele ettiğini biliyorum ama; bu ülkede yüz binlerce öğretmen var! Bırakın tepki göstermeyi; aralarından kaçı bu yeni sistemi dayatan yasayı okudu acaba? Yazılarında kesin ifadeler kullanmaktan kaçınır/kaçınıyor pek çok yazar... Siz ise tam aksi... “Kesinlikle” kelimesini kullanmaktan imtina etmiyorsunuz sık sık... Mesela “yeni” anayasa konusundaki 2012 görüşünüz de de çıkıyor karşımıza bu kelime... Bu anayasanın yetmediği ortada; tamam... Ama önemli olan, kimlerin, nasıl bir anayasa yapmak istediği? Zaten “kimlerin” sorusunu sorduğunuzda, çıkacak yeni anayasadan korkmak için de haklı nedeniniz oluyor... Bu yüzden net olarak gördüğüm bir şeyi paylaşırken, “kesinlikle” ve “asla” gibi ifadeleri kullanmaktan çekinmem… Görünen köy kılavuz istemez ki! Burada da dillendirelim; Fethullahçılara “en çok neden” cemaat değil tarikat diyorsunuz bu bir; “en çok neden” Sezar’ın hakkı Sezar’a diyorsunuz bu iki ve sizce “en çok ne anlamda” örnek alınasıdırlar bu da üç? Cemaat camide olur; Fethullah Gülenciler ise bir tarikat örgütlenmesidir bu bir... Sezar’ın hakkının çok yenildiğini düşünüyor olmalıyım; bu iki... Örgütlenme ve dayanışma anlamında örnek alınabilirler; bu da üç! Hükümet “lokomotifliğinde” içte ve dışta envai çeşit misyonerlik faaliyeti cirit atıyor! Türkiye’nin misyonerlikle arası nasıl sizce? O taraklarda hiç bezi olmayan bir gazeteci olarak ben bile rahat söyleyebilirim ki; bir “misyon hareketi”nin parçası olmayan çok az insan kalmış bu memlekette! Ne demek istediğimi fotoğraflı olarak göstermek istersen; bu yıl 10’uncusu yapılan Türkçe Olimpiyatları’nın Türk Telekom Arena’daki kapanışından bir fotoğraf koyabilirsin bu sorunun altına... ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Maraton’da Sona Doğru!/ Mustafa Mutlu/ Etik Yayınları/ 448 s. zyıl k ü y . 1 2 r i b Şimdiden lasiği! CUMHURİYET KİTAP SAYI 1169 12 TEMMUZ 2012 ? SAYFA 5