04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K S itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] Eleştirinin derin sularında... ivas acılarına yoğunlaştığım yazıların ardından, bunu 23 Temmuz 2008’de yitirdiğimiz Fethi Naci odaklı yaklaşımla sürdürüp eleştiriye yönelişim alışkanlığa dönüştü sanki… Ne yalan söylemeli, iyi de oldu… Böylelikle yazınımızın belkemiğini oluşturan metinlerin yer aldığı eleştiri, deneme yapıtlarına, görece daha çok uzanır oldum… Bu yıl da “dişil eleştiri” başlığı ardından 2 Temmuz’a, derken Füsun Akatlı’dan kalkarak Fethi Naci odaklı yazılara dönmem de bunu vurguluyor. Akatlı’nın bütün yapıtlarına yöneleceğimi söylemiştim geçen hafta. Bu doğrultuda Nurdan Gürbilek’in yapıtları üzerinde de duracağım… Kadın yazarlarımızca kaleme alınan eleştirilerin, artık farklı bir çığır halinde kendini gösterdiği savlanabilir herhalde. Pek çok eksiklik taşıdığını bilmeme, dile getirmeme karşın eleştirileriyle öne çıkan kadın yazarlarımızın bir listesini vermeye giriştiğim 8 Mart yazım için Ayşegül Yüksel, iletisinde, bu eksikliği özellikle vurgulamış: “Cumhuriyet Kitap Eki’ndeki dünkü yazınız, bugüne dek okuduğum 8 Mart yazıları içinde en zarif olanlardan biriydi. Listenize adını koymayı unuttuklarınız kızacaklar, ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz, ama yazarların başına hep gelir bu. Kendi adıma teşekkür ediyorum.” Farklı zamanlarda verdiğim listelere adlarını eklemeyi unuttuğum yazarların enikonu kırılganlık yansıttığını biliyorum. Diyelim kadın öykücülerle eleştirmenlerimizden söz edeceğim, hiç anmamak yerine eksiklik taşıyacağını bilmekle birlikte liste yapmayı yeğliyorum yine de kendi payıma. Doğru tutum bu bana göre, çabam, niyetim bu yönde… Kitaplarla, yazarlarla haşır neşir birinin bu cesareti göstermesi gerekmiyor mu? YAZINSAL ELEŞTİRİ Mİ YAZIN ELEŞTİRİSİ Mİ... Her yazınsal türün ayrı bir dil mantığıyla kurulduğunu, bunların yaslandığı örgelerin de bu çerçevede kendine özgülük taşıdığını söylüyorum öteden beri… Buna göre yazın eleştirisiyle yazınsal eleştiri de birbirine taban tabana zıt iki farklı biçeme dayanıyor. Çünkü yöntemleri farklı. Nitekim araştırma, inceleme, deneme, eleştiri metinlerinin birbirinden ayrılan, birbiriyle buluşan yanları bunu olanca açıklığıyla gösteriyor… Bu çerçevede araştırmanın bağlantılayıcı, incelemenin kanıtlayıcı, denemenin sorgulayıcı, eleştirinin ise yargılayıcı bir dil mantığına yaslandığı öne sürülebilir pekâlâ… Gerçekten de söz konusu türlerin akademik temelde başka, yazınsal temelde başka biçimler halinde yapılandırıldığı izlenimi uyanıyor insanda. Okur konumuyla bizim, bunlardan yazınsal ya da estetik biçeme sahip olanlarını yeğleyeceğimiz açık… Çünkü zorunluluk veya görev yoksa eğer ortada, kişi, okuma hazzı duymayı, alımlama heyecanı yaşamayı yeğlemek istemez mi okudukları karşısında? SAYFA 18 ? 12 TEMMUZ Elbette her eleştiri metni, diyelim bağlantılar kurarak, kanıtlar getirerek, sorgulayıcı bir yargılamaya yönelir, ama yazınsal eleştiri metninin bütün bütüne yalnızca bağlantı, kanıt, sorgulama peşinde olduğu öne sürülebilir mi? Eleştiri de deneme gibi, bir estetik postulalar zemininde kayarak ilerlemez mi hep? Yazınsal eleştiride yargı getirirken yazar, yargılarını yazınsal olanla ilişki bağlamında sınırlandırır çokluk. Böyle olunca başkalarının bu yargıya katılması beklenmez ille de. Yazınsal olanın yaslandığı bilgi türü, bununla örtüşen konum bunu gerektirir çünkü. Yazınsal eleştiri karşısında birikimli okurdan beklenen bu olabilir herhalde. Ama yazın yapıtı üzerine yapılandırılsa da yazınsallığı değil bilimselliği önde tutan eleştiri var bir de, daha çok disiplin bağlamında, ötesinde okullara bağlı konumda kendini koyan. Estetik değil akademik temelde işlenen, bilimsel bilgiyle içli dışlı yapılandırılan. Bu yüzden yazınsal eleştiri araştırmayı, incelemeyi ne denli örtük tutuyorsa yazın eleştirisi de bunları öne çıkarıyor… Yukarıdan bu yana söylediklerimiz, yazınsal eleştirinin bilimsel metin gibi verimlenemeyeceğini, ama yazınsal temelde yine de bir bilimsel tabana yaslanacağını gösteriyor bize. Eleştirmenlerin metinlerine bakıldığında algılanan yansıtımın bu yanı kolayca görülebilir. Bütün bunlardan sonra ayrıca yazınsal eleştirinin, 1. Sivil, 2. Kentli olduğunu söylemek olası. İşin bu yanı da yazınsal eleştirinin yapısı içinde değerlendirilmeli. Yazınsal eleştiride kadınların verimlerine yer açtığım bir “Kadın Zamanı” yazısında kimi adlara değinmiş, “Kitaplar Adası’nda bu yazarların yapıtlarına yer açacağımı eklemiştim. Bunlardan ikisiyle birlikte olacağız bu hafta: Asuman KafaoğluBüke, Bedriye Korkankorkmaz… ASUMAN KAFAOĞLUBÜKE... Asuman KafaoğluBüke, Yazın Sanatı (Can, 2011) başlıklı kitabını “deneme” nitelemesiyle sunuyor. Bunun ötesinde yazarın, yazınsal temele bağlı kalmakla birlikte yanı sıra yazınbilimsel tabana yaslanarak da anlatısını donatıp derinleştirdiği görülebiliyor. Evet, tam anlamıyla bir “yazınsal eleştiri” örneği andığım kitap. Çünkü yapıttaki metinleri okurken, bunları birer anlatı niteleminde alımlarken bir incelemeyle araştırmadan içeri girmişlik duygusu yaşamıyoruz. Tersine, yazar bizi, yazınsal olanın ufkunda gezindiriyor sürekli. Bu doğrultuda konu nesnesi yapıtlardan kalkarak önemli analitik çözümlemelerle de yüz yüze getiriyor bizi. Hatta ufkun ötesine çıkarak kitaplar kadar yaşama bakışımızı gözden geçirmemizin de önünü açıyor bir güzel. Bu ikili tutum ister istemez bir eleştirideneme harmanıyla sarmalanarak sunuluyor okura… Zaten her eleştirinin enikonu denemesel yan taşıyacağı, her denemenin de ister istemez eleştiri yazınından pay alacağı öne sürülebilir kolayca. Yazarın, yapıta yaydığı karamela kışkırtısı ise nefis bir tatla karşılıyor insanı. Yazın Sanatı’ndan yayılan bu buhar, istekle, beklentiyle, aranıyla buluşulan bir kitabın varlığını imliyor kuşkusuz aynı zamanda. Ancak KafaoğluBüke, incelikli tutumuyla, söylemeyi bilen rahatlığıyla, yazınsal tatlar salan anlatısıyla kıvrak bir şölen sunmuyor yalnız, yanı sıra bizden ya da öteki dillerden işlediği yapıtlardan kalkarak yazın sanatının sorunlarına yönelip bunları başarıyla dizgeleştirerek alanının önemli başvuru kaynağına da dönüştürüyor kitabını. Yazar bu yönde adımlar atarken yalınlaştırmayla, somut örneklemeye dayalı saydamlaştırmayla da dikkati çekiyor. Bu çerçevede anlatıdan anlatıcıya, konudan karaktere, biçemden işlemeye vb. uzanan çok geniş bir yazın ansiklopedisinin sayfaları arasında da gezindiriyor okurunu. Böylelikle yazar, okurun yazınsal eleştiri karşısındaki olası beklentisini eksiksiz karşılıyor bana göre. Yapıttan iki alıntıyla bir kez daha dönebiliriz buna. Örneğin “Konu” başlığı altında şunları söylüyor yazar: “…[E]serleri başyapıt yapan öğe, kesinlikle konu değildir. (…) Konuya yaklaşım, götürdüğü derinlikle etki kazanır. Sadece konunun takip edildiği eserler ise edebi değer taşımazlar.” (25, 26) Borges’ten kalkarak kaleme aldığı yazının bir yerinde de şöyle diyor KafaoğluBüke: “Borges, felsefe teorilerine estetik gözle bakmayı tercih ettiğini denemelerinde çok kereler yazmıştı. Bir felsefe kuramı, özellikle metafizik öğretiler, içinde barındırdığı düşsellik kadar değerlidir yazara göre.” (57) Yazınsal değerin konu dışında aranması, felsefeden düşsellik bağlamında yararlanılması; bir yazınsal eleştiri metninin popüler bilim kitapları gibi yapılandırılamayacağı olgusuyla örtüşüyor. Sonuçta yazınsal eleştiri alımlamalık metin değil mi; bilgi, öğreni gereksinim duyulduğu oranda alınır öyleyse metinden. Oysa yazın eleştirisi, popüler yazınbilim metni olarak aktaracağı bilgiyle, vereceği öğrenilerle, kuracağı bağlarla, göstereceği kanıtlarla öne çıkar ilkin. Yazınsal eleştiri için aslolan alımlamalık dille kurulmuş metnin kendisidir, yazın eleştirisinde ise tüketmelik iletişim diliyle yapılmış aktarımdır yalnızca önemli olan… BEDRİYE KORKANKORKMAZ... Bedriye Korkankorkmaz, Kitaplarla Söyleşi (Camgöz, 2011) adlı kitabında başlıktaki artalan yoğunluğuyla dikkati çekiyor ilkin. Öyle ya, ne demek “kitaplarla söyleşi”? Gerçekten Korkankorkmaz, kitabında Gidé, Dostoyevski, Kafka, Proust, Tolstoy vb. yazarların yapıtlarından kalkarak bu yazarlarla yaptığı söyleşileri bir araya getiriyor bir bakıma. Nasıl bir söyleşi peki bu? Yapıtlardan yola çıkarak düşünsel içkinleşmeye ulanan bir yapı söz konusu burada. Yazar, yorumlarken yeniden yaratmaya girişiyor bir bakıma yapıtı; ne ki düşünsel, sanatsal özle sınırlı halde biçem, kurgu vb. yanlara yönelmekten alıkoyuyor kendini. Diyeceğim çekinik bir tutum gözleniyor yazarda. Sanki söyleşirken biraz ileri gittiği kuşkusu duyuyor da orada bırakıveriyor sözün ucunu. Alçakgönüllü bir tutum kuşkusuz; oysa düşünsel, sanatsal düzlemde yazarla yapıtları üzerine tartışmanın, düşünce uçkunlarıyla savrulup aykırı sulara dalmanın kime ne zararı dokunabilir? Korkankorkmaz her tümcesinde kitapla sürdürdüğü söyleşiye ne denli hazırlandığının ipuçlarını da döşüyor bu arada. Biz onun tümcelerini okurken söyleşisini sürdürdüğü kitaba değgin dikkate değer hemen her ayrıntıyı içselleştiriyoruz kendiliğinden. Bu yolla yazarın kitaplar üzerine, nasıl bir yaklaşım mantığıyla yoğunlaştığının, buna dönük emeğinin de izlerini sürüyoruz kolayca… Örneğin bir yerinde kitabın Korkankorkmaz, “Yazarın sanat anlayışı üzerinde çıktığım yorucu, bir o kadar da insanı eğiten yolculuktan edindiğim izlenimi sizlerle paylaşıyorum” (55) deyiveriyor. Yazılarını yapılandırırken yaslandığı yöntemi ortaya döküyor böylece. Sonuçta alımlamak amacıyla yazınsal eleştiriden giriş yapmak isteyenler için Asuman KafaoğluBüke ile Bedriye Korkankorkmaz’ın yapıtları arka arkaya, yan yana okunarak güzel bir dünyaya dalınabilirmiş gibi geldi bana… Okurunu yazınsal düzlemde zenginleştirmeyi önceleyen bu iki kitabı birlikte okumak, şu dar zamanların dünyasında insanı nasıl mutlu ediyor, nasıl uçuruyor… ? Asuman KafaoğluBüke 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1169 Bedriye Korkankorkmaz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle