04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O Y ıl 1982. Şair Özcan Yalım o sıralar Ankara’da yaşamakta olan Ece Ayhan’la uzun soluklu bir söyleşi gerçekleştiriyor. Söyleşinin yapılmasını isteyen İlhan Berk. İlhan Berk’in amacı Ece Ayhan hakkında bir kitap yazmak. Yalım’dan Ece Ayhan’ın yaşamöyküsünü anlattırmasını, şiiri hakkında sorular sormasını istiyor. Özcan Yalım da bu teklifi sevinçle karşılıyor. Kızılay’daki Mülkiyeliler Birliği’nde misafir olarak kalan Ece Ayhan ve Özcan Yalım, birkaç kez Yalımların Ankara Çankaya’daki evinde buluşarak söyleşiyi gerçekleştiriyorlar. Söyleşiler 19 Ocak 1982 ile 11 Mart 1982 tarihleri arasında yapılmış. Konuşmalar üç kaset halinde kayda geçirilmiş. Kasetlerden biri kaybolmuş ama bu kayıp kasetteki konuşmaları Özcan Yalım hatırladığı kadarıyla yazıya geçirmiş. Ama Yalım daha sonra Ece Ayhan’la politik nedenlerle anlaşmazlığa düştüğü için bu kayıtları İlhan Berk’e yollamamış. Ece Ayhan üzerine çalışmalarıyla tanıdığımız Eren Barış, dört yıl önce o zaman hayatta olan Özcan Yalım’dan söyleşi metnini yayımlama iznini almış ve nihayet bu uzun söyleşi Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor (2012, Dipnot Yay.) adıyla kitaplaşmış. Selçuk Altun dikkatimi çekti, Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor’un kapağında bir vefasızlık ya da unutkanlık var. Kapakta Ece Ayhan’ın hatta kitabı yayına hazırlayan Eren Barış’ın adları var ama Özcan Yalım’ın adı yok. Etik olarak da yasal olarak da söyleşilerin eser sahibi, soruları soranla (Özcan Yalım) cevap verendir (Ece Ayhan). Özcan Yalım, Ece Ayhan’a anne babasının tanışmasından başlayarak hayat hikâyesini anlattırıyor. Ece Ayhan’ın doğum tarihi bellidir ama biyografilerde doğduğu gün ve ay belirtilmez. Ece Ayhan söyleşide doğum tarihinin 10 Eylül 1931 olduğunu söylüyor. Eren Barış, iyi bir iş başarmış, Ece Ayhan’ın Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki arşivine ulaşmış ve oradan çıkan belgelere de kitapta yer vermiş. Nüfus Hüviyet Cüzdanı Örneği’nde de bu tarih var. İsmi “Ece Ayhan”, soyadı “Çağlar” olarak kayıtlı. O zamanlar Datça’nın adı “Dadya”. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Ece Ayhan 1944’te Fatih Dokuzuncu İlkokulu’nu “İyi” derece ile bitiriyor. Diploması da kitapta var. 1948’de Eylül döneminde Zeyrek Ortaokulu’ndan yine “İyi” derece ile mezun oluyor. O yıllarda, ortaokuldayken şiirler, romanlar yazmaya başlıyor. Annesini, babasını, arkadaşlarını, öğretmenleriyle ilişkilerini, edebiyata ilgisini, ilk tanıştığı yazarları, sinema ile ilgisini açık yürekle anlatıyor. Ece Ayhan 1953’te Beyoğlu SAYFA 12 ? 12 TEMMUZ kuduğum Kitaplar METİN CELÂL ? Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor gisi’nin (SHD) dergiye gönderilen şiir ve öyküler hakkında görüşlerin belirtildiği “Açık Konuşma” bölümünde geçtiğini belgeliyor. O bölümü Salim Şengil kaleme alıyor ve şiirleri Attilha İlhan seçiyor. Ece Ayhan’ın adı şiir ve öyküleriyle birçok kez SHD’de anılmış, nihayetinde eserleri dergide yer almış. Tayanç’ın araştırmasından söz etmemin nedeni Ece Ayhan’in pek hatırlamak istemediği, Özcan Yalım’la söyleşirken de üstü kapalı geçtiği kaymakamlıktan atılması/ayrılması olayı. Tayanç yazısının sonunda Milliyet’in 12 Temmuz 1968 tarihli sayısında çıkan bir ilana yer vermiş. İlanda Ece Ayhan’ın bakanlık emrine alındıktan sonra altı ay görev verilmeyerek emekliye sevk edildiğini bildiriyor. Ece Ayhan’ın Eylül 1959’da başlayan memuriyeti 2 Eylül 1966’da Denizli Çardak Kaymakamıyken “görülen lüzum üzerine emekliye sevk edilmesi” ile sona ermiş. Arada iki yıl askerlik yaptığına göre toplam memuriyeti beş yıl. Ece Ayhan dava açıp göreve dönmesine rağmen altı ay görev verilmeyerek tekrar emekli edilmiş. Ece Ayhan’ın bir emekli maaşı olduğundan hiç söz etmezdi. Özdemir İnce de bu konuya Özgür Edebiyat’ın 32. sayısında “Ne Var Ne Yok XIV” başlıklı yazısında değinmiş, önemli ve tartışmaya değer tezler ileri sürmüştü. Ölümünün onuncu yılında çağdaş şiirin büyük ustalarından Ece Ayhan’ı saygı ve sevgi ile anıyorum. F*CK AMERİKA Edgar Hilsenrath F*ck Amerika’da (Mayıs 2012, çev. Feza Şişman, Yapı Kredi Yay.) İkinci Dünya Savaşı’ndan, toplama kamplarından ölmeden kurtulup Amerika’ya göçmen olarak gelmeyi başarabilmiş bir Yahudi yazar adayının gözünden 1950’lerin Amerika’sını, Amerikan tarzı yaşam biçimini ve bu yaşama en alttan katılmanın ne olduğunu alaycı bir dille anlatıyor. F*ck Amerika’nın alt başlığı “Bronsky’nin İtirafları”. Anlatıcı kahramanı da Jakob Bronsky. Roman çok içyakıcı bir gerçekle başlıyor. Yıl 1938, Jakob’un babası, Almanya’da hayatta kalmalarının mümkün olmadığını anlayınca göç etmek için ABD konsolosluğuna başvuruyor. Uzun süre sonra ABD’ye bir göçmenlik Hilsenrath’ın yaşamöyküsü yeterince trajik ama o kendi yerine altı kotası olduğunu, başmilyon kişiden biri olan Jakob’u koyarak öyküyü genelleştiriyor. 2012 Erkek Lisesi’nden “Pekiyi” derece ile mezun oluyor. Ankara Siyasal’ın sınavına giriyor. Devlet bursu alıp yatılı oluyor. Özcan Yalım’la da fakültede tanışıyorlar. Ece Ayhan entelektüel bir çevreye giriyor. Mülkiye’de yapılan şiir gecelerini izliyor. Kendisinden bir sınıf üstte okuyan Sezai Karakoç’la kantinde tanışıyor. Cema Süreya ile o yıllarda tanışıklığı olmadığını öğreniyoruz. Şiirler yazmaya, yayımlatmaya başlıyor. İlk şiiri 1954 Şubat’ında Türk Dili dergisinde yayımlanıyor. Söyleşi Mülkiye yıllarını anlatırken bitiyor. Ece Ayhan’ın verdiği bilgiler ve özellikle belgeler şairin biyografisinde bazı düzeltmeler, ekler yapılmasını gerektiriyor. Sırf bu bilgiler için bile önemli bir yayın Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor. 12 Temmuz 2002 Ece Ayhan’ın ölüm tarihi. Çağdaş Türk şiirinin büyük ustasını kaybedeli on yıl olmuş. Kitaplık dergisi ön alıp Mayıs sayısında “Ece Ayhan: On yıl sonra...” başlığıyla bir özel bölüm yayımladı. Bölümün bence en ilginç yazısı arşiv kazılarını ilgi ile izlediğim Tunç Tayanç imzalı “Seçilmiş Hikâyeler Dergisi ve E. Ayhan Çağlar ya da Ece Ayhan...”. Tayanç, E. Ayhan Çağlar adının ilk kez Haziran 1954’te Seçilmiş Hikâyeler Der vuruların çokluğu nedeniyle sıranın ancak on üç yıl sonra geleceği cevabını alıyor. Yani savaş bitip tüm acılar yaşandıktan sonra ABD soykırımdan sağ kurtulmayı başarabilen Yahudilere kapıları açacaktır. Kitabın adı da buradan geliyor. Bronsky’nin yazışmaları yapan başkonsolosa verebileceği tek cevap “F*ck America”dır. Jakob Bronsky, bildirildiği gibi ancak savaş sonrasında ABD’ye göçmen olarak gidebilecektir. Herhangi bir eğitimi olmayan, İngilizceyi doğru dürüst konuşamayan Jakob’u New York’ta çok zor bir yaşam beklemektedir. Bronsky, garsonluk, bulaşıkçılık, bekçilik gibi geçici işlerde çalışıyor. Bir günde kazandığı para ile günlerce idare etmeye çalışıyor. Pansiyon kirasını aylarca ödemiyor, günü tek bir tabak çorba içerek geçiriyor. Amacı mümkün olduğunca boş zaman yaratıp ilk romanını tamamlamak. Göçmenlerin toplandığı kafeteryalarda sabahlayarak romanını yazıyor. Amerikan rüyası, bir roman yazıp üne ve paraya kavuşmayı vaat ediyor. Jakob’un da böyle hayalleri var ve bu hayalleri ironik, mizahi bir dille anlatıyor. Öte yandan Jakob’un iş ararken ve çalışırken yaşadıkları rüya diye önerilen yaşam tarzının aslında kabus olduğunu da aynı neşeli ve iğneli dille örnekliyor. Bronsky’nin romanını yazmasının esas nedeni geçmişiyle hesaplaşmak. Çünkü, Almanca yazan bir yazarın Amerika’da hiçbir şansı olmadığını biliyor. Romanını bitirebilse bile yayımlatmak bir yana, editörlere okutamayacak. O roman yazarak savaşın ve toplama kamplarının acılarıyla yüzleşmeyi, hesaplaşmayı, sonuçta geçmişiyle hesaplaşıp defteri kapatmayı arzuluyor. Ancak o zaman yeni bir hayata başlayabileceğinin bilincinde. Jakob bu hesaplaşmayı romanın sonunda televizyonda psikolojik programlar yapan bir kadın doktorun seansına katıldığını hayal ederek yapıyor. Bir yanıyla kendini savaşta öldürülen altı milyon kişiden biri olarak hissetmektedir, diğer yanıyla da hayatta kalmayı başaran ve ABD’de yeni bir yaşam kurmaya çalışan Jakob’dur. F*ck Amerika otobiyografik bir roman olarak nitelendiriliyor. Jakob Bronsky ile Edgar Hilsenrath’ın yaşamöyküleri arasında birçok benzerlik var. Edgar Hilsenrath da 1926 Almanya doğumlu. Onun da babası bir Yahudi tüccar. Onun da babasının ABD’ye göçmenlik başvurusu reddedilmiş, 1938 yılında Romanya’ya iltica etmişler. 1941’de Ukrayna’da bir Yahudi gettosuna yerleşmişler. Savaştan ailecek sağ çıkmaları bir mucize. Hilsenrath savaştan sonra Filistin’e gitmiş, oradan önce Fransa’ya, ardından 1951’de de ABD’ye göç etmiş. Tüm bu kronoloji Jacob Boronsky ile uyum içinde. Hilsenrath’ın yaşamöyküsü yeterince trajik ama o kendi yerine altı milyon kişiden biri olan Jakob’u koyarak öyküyü genelleştiriyor ve bu sayede dışarıdan bakmayı başarıyor. Yoksa hem savaş yıllarında hem de sonrasında ABD’de yaşadıklarına öylesine alaycı bir bakışla, mizahi bir dille yaklaşması mümkün olamazdı. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1169 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle