Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T 12 ŞUBAT PAZAR ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER ür olarak senaryo ile sarmaş dolaş bir çeşitlilik, anlatım olarak özgün benzetmelerle çeşnilenmiş, renkli ve zengin bir öykü dünyası sunuyor ikinci kitabı olan Peruk Gibi Hüzünlü (Yapı Kredi Yayınları) ile Yalçın Tosun. Eşcinsel eğilimlerin bangır bangır bağırılmadan, hiç mi hiç iğrençleşmeden, başka ve özel bir dünyanın kapısını aralayarak ve insanın en derinine dokunarak nasıl anlatılabileceğini gösteriyor. Anlatılmak isteneni can damarından yakalayan ustalık, sarsıcılığını her öyküde biraz daha arttırıyor; son öyküde de yüreğinizi ıslak bir çamaşır gibi burup bir köşeye atıyor. 13 ŞUBAT PAZARTESİ Çok yorulduğundan söz edince anlamamış gibi bakmış olmalıyım; “Küçüklere İngilizce öğretmek zor” dedi. Türkiye’nin her yerinde, pırıl pırıl, çok modern okulları bulunan bir “zincir”in okullarından birinde, bir İngilizce öğretmeniyle söyleşiyoruz. Yorgun görünüyor gerçekten ve bana yorgunluğunun nedenini açıklamak gereğini duyduğu anlaşılıyor. “Küçükler” sözcüğünün uyandırdığı kuşkuyla yoksa anaokulu öğrencilerine mi İngilizce öğretmeye çalıştığını soruyorum. Uluslararası okulculuk, yabancı dile başlama yaşının en az 10 olması gerektiğini, bizdeki sistemle ilköğretimin dördüncü sınıfından önce yabancı dil öğretimine geçilmemesi gerektiğini kabul ediyor. Bunu öğrendiğimden beri anaokulunda başlatılan İngilizce dersi haberi almaktan ödüm kopuyor. Tam da buymuş. Anaokulunda İngilizce öğretmenliği yapıyormuş karşımdaki hanım öğretmen. “Çok erken de ondan” diye bir şeyler gevelerken ilköğretimin hemen öncesindeki anasınıfını düşünüyorum. Meğer öyle değilmiş. Üç (3) yaşındaki bebeklere İngilizce öğretmenin zorluğundan söz etmekteymiş öğretmen hanım. “Sayıların Türkçelerini bilmiyorlar; ben onlara İngilizcelerini öğretmeye çalışıyorum. Renkleri henüz öğrenmemişler; İngilizcelerini öğretmek için uğraşıyorum” diye dert yanmaya başlıyor. Benim içimden gelen ise bağıra bağıra ağlama isteği. Boşuna uğraşıyorum. Bunca yıldır Türkçe de Türkçe diye çırpınmamın hiçbir anlamı yok. Gelecek başka türlü biçimlenecek. Bu açık işte. Anadilinden önce İngilizce öğrenenin anadili T yine de Türkçe olur mu? Dindar olması amaçlanan gençliğin İngilizce konuşacağı anlaşılıyor. Ne Türkçenin bir hükmü var artık ne aklın ne de bilimin. 14 ŞUBAT SALI “Kanguru” sözcüğünün ortaya çıkış öyküsünü aktarmıştım. Prof. Dr. Emrullah Güney, “Kanguru adının zoolojiye girmesi gibi, yer adlarında da tuhaflıklar yaşanmış” dedikten sonra iki örnek yazmış. İlki şöyle: “1492 sonrasında İspanyol kâşifler Meksika’nın güneydoğu kıyılarına yanaşıyorlar. Gemide silahlı askerlerin yanında haritacı, botanikçi, misyoner gibi kişiler de bulunuyor. Kıyıda eski Maya uygarlığını kurmuş bir halk var. Merakla bekliyorlar. Gemiden birisi bağırıyor: ‘Buranın adı nedir?’ Yanıt veriyor kıyıdakiler : ‘Yukatan, yukatan’. Hemen haritaya işleniyor Yukatan adı. Burası bir yarımadadır. Aradan zaman geçiyor. Maya, Aztek halklarının dili ile İspanyolca sözlük hazırlanıyor. O zaman anlaşılıyor ki, Yukatan, ‘Biz sizi anlamıyoruz,’ demektir.” İkincisi de şu: “Bizim Lale Devri’ne karşılık gelen yıllarda Rus Çarlığı, sınırlarını Baltık Denizi’nden Bering Boğazı’na değin uzatma girişimindeydi. Askerler bir yeri işgal ettikten sonra, Rusya Bilimler Akademisi hemen oraya haritacı, botanikçi, coğrafyacı, toprakbilimci, zoolog gönderiyordu. Günümüzdeki Yakut Türklerinin yaşadığı ve Yakutistan Otonom Respublikası olarak bilinen yereyleri haritacılar incelemişler. Çekirdeği buz kütlesi olan çok sayıda tepe vardır burada. Haritacılar hepsine aynı adı yazmışlar: Bulgunyak. Petrograd’daki Rusya Bilimler Akademisi Coğrafya Kurulu haritaları incelerken bu adlar dikkat çekmiş. Araştırmışlar, neden aynı adı taşıyan çok sayıda tepe var. Haritayı çizen bir mühendisi çağırıp, sormuşlar. Haritacı anlatmış: Hangi tepenin adını sorduysak, Yakut halkı hep ‘bulgunyak’ dedi. Aradan zaman geçiyor. Yakut Türkçesi Rus Dili Sözlüğü hazırlanırken anlaşılıyor ki, bu (bulgunyak) ‘Bilgim yok, bilmiyorum,’ demekmiş.” 16 ŞUBAT PERŞEMBE Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Öğretim Görevlisi Hasan Birgölge, kimi sözcüklerin yanlış sesletiminden yakındığı iletisinde “…ıp …ıpmadığını” yapısı üzerinde durmuş. “Bilindiği gibi bu yapı, eylemin gerçekleşip gerçekleşmediğini sorar; oysa soru adılları (‘nasıl, ne zaman, nerede’ gibi) bu ‘...ıp ...ıpmadığı’ kalıbıyla birlikte kullanılıyor” deyip olağan kullanımın örneklerini vermiş: “‘Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum’ denir. ‘Ne zaman geleceğini bilmiyorum’ denir. ‘Ne zaman geleceğini ya da gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.’ (da) denebilir elbette.” Sonra her duyuşta benim kulağımı da tırmalayan kullanımın örneğini vermiş: “Ne zaman gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.” Böyle denmez gerçekten. Nedeni üstünde biraz düşünelim. “Gelip gelmediği, bilip bilmediği, çıkıp çıkamayacağı, görüp görmediği” gibi kullanımlar, kuşku bildirmenin yanı sıra eylemin olumlusunu da olumsuzunu da söz konusu etmekte. “Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum” diyen kişi, anılan her kim ise onun geleceği hakkında da gelmeyeceği hakkında da fikri olmadığını söylüyor. Dolayısıyla “gelmek” ve “gelmemek” diye iki olasılık söz konusu. “Ne zaman?” sorusu ise bu olasılıklardan birinin, olumlu olanın gerçekleşme zamanını soruyor olabilir. İki olasılığı birden karşılayamaz. Sanırım bu yüzden bu, yanlış bir kullanım sayılmalı. 20 ŞUBAT PAZARTESİ Şevket Apalak, şiirlerini Kalbim Bir Eğlenceden Başka adlı bir kitapta toplamış. Bu şiiri de Orhan Veli’nin Üç Nal Lokantası ile ilişkisini öğrendikten sonra yazmış: “Bulsam şimdi üç nal lokantasını/ şairin masasına baksam/ nasıl görünürdü penceresinden köhne sokak/ burada mı yazıldı altındağın hikâyesi/ nerden bilirdim/ danıştayda muvaffak sami/ şapkası elinde çıkarken merdiveni/ tanır şair Orhan Veli’yi”. Aslı Durak’ın şiiri, kendisi gibi güzeldir. Sen Anlat Yüreğim ve Sır’dan sonra, üçüncü şiir kitabının adını, kendi adına uydurmuş, pek güzel olmuş: Aslı Gibidir (artshop). Üzüm adlı şiiri, tadımlık: “sıyrıldık yaz aşklarından/ Eylül’e döndü yüzün/ puslu, hüzünlü, ıslak/ Eylül’ün hüneri hasat/ ve şaraba dönme umudu üzümün”. Acı Bahar (Kanguru Yayınları), Mustafa Yıldız’ın altıncı şiir kitabı. Çiçek adlı şiir: “herkes çiçek versin birbirine // papatya gelincik lale/ sümbül menekşe/ gül de olur nergis de // haydi/ birer öpücük bırakalım denizlere/ yazalım sulara/ yükleri çiçek olmayan Gemiler/ giremez diye // sen de sevgilim/ siz de bayım/ bir çiçek koyun kalbinize // ilaçla neşterle iyileşmiyor yaralar”. ? feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com www.feyzahepcilingirler.com BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir şairin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, şairin dizeleri ve şiir kitabının adı ortaya çıkacaktır. Dikkat: “Y/16” harfi ipucu olarak yerine konmuştur. 8 F 9 J 10 18 I 19 F 20 1 D 2 H 3 G 3 G 4 B 5 G 6 F 7 G Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU C 11 J 12 I 13 A 14 G 15 G 16 Y 17 J 46 50 41 14 15 20 7 F G 21 B 22 I 23 A 24 B 25 I 26 F 27 28 J 29 H 30 E 31 E 32 A 33 C 34 H 35 J 36 C 37 J H. Ceket ve eteklikten oluşan kadın giysisi. 38 J 39 J 40 I 41 G 42 F 43 D 44 A 45 F 46 G 47 C 68 72 2 29 34 51 I. “Bir de … … mübarek, kimseye ağız açtırmaz.” (Haldun Taner). 48 A 49 B 50 G 51 H 52 I 53 I 54 E 55 E 56 G 57 F 58 F 59 D 60 C 61 G 62 D 63 J 64 F 65 A 66 J 67 J 68 H 22 70 18 40 25 53 52 12 69 C 70 I 71 B 72 H 73 F 74 D 75 J J. Hidayet Sayın’ın bir oyunu. A. “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin me, kütüğe geçirme. …” (Nâzım Hikmet Ran). Tanımlar ve sözcükleriniz: 17 35 28 38 31 30 54 55 F. Kıbrıslı diğer bir şair. 9 37 63 66 75 39 67 11 1149. sayının çözümü: A. AĞRIYINCA 69 10 33 36 60 47 D. “Gök … Biçer Gibi” (Nuran Özlük’ün bir kitabı). 65 44 32 23 48 13 B. “Neşe …” (Kıbrıslı şair). 42 45 64 57 58 73 26 8 19 27 G. Erica Jong’un bir romanı. 49 24 71 21 4 C. Herhangi bir şeyi resmi olarak kaydet 1 59 43 74 62 E. Çeşit. 5 61 3 56 1 KAR YAĞIYOR, B. RUS, C. İŞÇİLİK, D. FIÇISI, E. ELBE, F. KADININ ADI YOK, G. ANGEL DAYI, H. LİDO, I. EMEK, J. NEBİ, K. DDT, L. ELM, M. RSM Şiir: “sakallı çok saçlı bir geceydi/ yoldaki fener ışığına yağıyordu/ seni bıraktım/ ayrıldım kendimden” CUMHURİYET KİTAP SAYI 1150 MART 2012 ? SAYFA 31