22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yalçın Doğan’dan yakın tarihe yakın bir plan: ‘SavrulanlarDersim 19371938 Hatta 1939’ ‘Kimseyi sanık sandalyesine oturtmadım, zihniyetle hesaplaştım!’ ? Gamze AKDEMİR Gazeteciyazar Yalçın Doğan’ın yakın tarihimizin acılı sayfası Dersim’le ilgili pek çok gizli kalmış bilgiyi ve tanıklığı da içeren çalışması “SavrulanlarDersim 19371938 Hatta 1939” raflarda. Doğan’ın kitabı tabulaştırılan ağır gerçeklerin konuşulması, belgeler ışığında dile getirilmesi ve devlet arşivlerinin bu yıl yani tam 75 yıl sonra açılmasına dek üstüne şal örtülmüş bir “tedip” (terbiye) harekâtının perde arkasına bir davet niteliğinde. Dersim’de yürütülen askeri harekât bilgileri, alınan kararlar ve yürütülen politikaları, 1389 belge çerçevesinde mercek altına alan Doğan’ın kitabında yanı sıra asıl savrulanlar yani dönemin çocukları da öyküleriyle özel bir yer alıyor. Kitabını, kızların kaybolmadığı, bebeklerin süngülenmediği, insanların mağaralara sığınmak zorunda kalmadıkları, bombalanmadıkları, sürgüne gönderilmedikleri, özgür ve korkusuz yaşanan bir dünyayı sonraki kuşaklara bırakabilme umuduyla kaleme alan Yalçın Doğan ile “Dersim” dedik ve “SavrulanlarDersim 19371938 Hatta 1939” kitabını konuştuk. afıza tazelemeye ve yüzleşmeye davet diyorsunuz, kitabınız için. Bu Dersim’de yaşananlara yaklaşımınızı en iyi özetleyen cümle aslında. Murathan Mungan’a ait bir söz o, Dersim hikâyeleriyle ilgili bir kitabının Önsöz’ünde söylüyordu. Ve yüzleşmek derken bir partiyi, bir dönemi, bir kişiyi, bir grubu, bir ülkeyi sanık sandalyesine oturtmak değil amacım. Tam tersine o dönemde, o ülkede insan hakları ihlali ya da benzeri olaylar yaşanmışsa o olaylara egemen olan zihniyetle hesaplaşmak bu, ki bir daha benzer olaylar yaşanmasın. Bir sözlük sorusu, Dersim sözlüğü sorusu; Tertele, Tenkil, Tedip... Bilmeyenler adına sorarsam bunlar tam olarak ne demektir? Terbiye etmek, yola getirmek, ıslah etmek. Aslında kelimenin kendisi bile o bölgeye bakışı gösteriyor. Başkalarına karşı tepeden bir bakışın ifadesi. “Biz” daha yüce bir makamız, daha yüce bir ırkız, daha yüce bir milletiz, başkalarını yola getirmeliyiz. Bugünkü kafayı andırıyor işte “benim” kafama göre dizi izleyeceksin, yaşayacaksın, giyineceksin, oturacaksın, kalkacaksın, doğruyu “ben” bilirim kafası. Otoriter mantığın izlediği yol hiç değişmiyor. Sadece Dersim’de ayaklanan aşiretleri dize getirmek değil amaçlanan bir geneli kapsıyor durum. Kesinlikle, tüm bir bölgeyi içindeki herkesle birlikte terbiye etmek duygusuyla hareket ediliyor. Egemen mantıkla bakıyorlar o zamanda ortaya sürekli ölümler, kıyımlar, felaketler çıkıyor. DERSİMLİ EVLATLIKLAR! H lar, kendi köyünden başka bir yer ve köylülerinden başka kimseyi bilmiyorlar. Yabancısı oldukları “muasır” bir dünyaya sürgün ve hapis gibiler... Aynen öyle. Alıp, yüzlerce kilometre ötede bir başka kente, bambaşka bir ailenin yanına veriyorsunuz. Adı da evlatlık oluyor... Dersim Tedibinde bir okula olmazsa bir ailenin yanına evlatlık yerleştirmek sık ve olağan bir uygulama. Ama tam olarak evlatlık da denemez... Hizmetli gibiler evde, iş yaptırılıyorlar. Celâl Bayar ve Kâzım Orbay emsallerine yer veriyorsunuz kitapta. Okuyoruz ki Orbay’ın eşi mesela evlatlık kızın alın kemiğini kırıyor. Kürtçe konuşması yasak ama Türkçe bilmiyor ki. Kendi dilinde konuşursa dayak yiyor, Türkçe anlamadığı için cevap veremiyor o zaman da dayak yiyor. Perişanlık. Dersim Tenkili’nin arkasında iki niteliğin kırılması yatıyor diye yazıyorsunuz. Evet, siyasallaşan dini güç ile etnik Kürt milliyetçiliğinin kırılması. Dersim olaylarında “en çok” konuşulan ise Kürtlerin Türkleştirilmesi... Alevilerin Sünnileştirilmesi değil… Öyle. İkisi at başı gidiyor oysa. Kardeşleri de ayırıyorlar... Büyüyünce özellikle Sünni erkeklerle evlendirmeler… Hatta Avustralya’nın Aborijinlere yaptıklarını örnekliyorsunuz. Tabii, aileler bölünüyor. Orada dram şöyle devam ediyor, birbirlerini sürekli arıyor aileler, aradan 2030 yıl geçtikten sonra bu insanların az bir bölümü yakınlarını bulabiliyor. Trajedinin ikinci sahnesi de o buluşmalarda ortaya çıkıyor. Ya birbirlerini tanımıyorlar ya mezhep değiştirmişler, köyde kalanlar Alevi, bunlar Sünni olmuş, hatta bazıları hacca bile gitmiş. Bazıları Türkleşmiş onlar Kürt kalmış. Kısaca kimlik değişmiş. O zaman birbirlerini yıllar sonra bulabilen bu insanların çoğu birbirini reddediyor. Aborijinler örneği de şöyle; yedi kuşak sonra soy temizlenir diye araştırma bile yapmış adamlar. Böyle evlene evlene deyip... Asimilasyonu garantiye almak, kökü kurutmak için uygun görülen yöntem burada da aynı, kızları büyüyünce kendi uygun gördükleri birileriyle evlendiriyorlar. ‘BÖLGE HEP SORUNLU. HAREKÂTLAR OSMANLI’DAN MİRAS’ Cumhuriyet’in Dersim reaksiyonunun, özellikle çocuklara dönük yüzünün kendisini Eylül 1925 tarihli Şark Islahat Planı’nda gösterdiğini irdeliyorsunuz kitapta. Şimdi bir bölgeyi bombalamak başka bir şey, bir insanın hayatını, geleceğini bombalamak başka bir şey... Çok iyi kullandınız. Pek çok belgede, gizli telgraflar çeşitli bilgilerle Ankara’ya bildiriliyor. Hatta bazen tek bir gizli telgraf bile, sırf yakalanan çocuklarla ilgili, tek bir çocuk varsa bile özellikle vurgulanıyor. 89 yaşındaki kızları mesela ailelerinden kopartıyorlar. Türkçe bilmiyor Osmanlı da uğraşıyor Dersim’le yıllarca. Dersim’e askeri harekât oradan miras diye yazıyorsunuz. Yavuz Sultan Selim’den beri böyle. Paşaların, vezirlerin vesairenin bölgeye gidip incelemelerde bulunması, raporlar yazması ta 1700’lere dayanıyor. Bölge hep sorunlu. Sonra 1847’lerde tekrar raporlar var, Abdülhamit döneminde yeniden var. Osmanlı’nın birkaç yüzyılı bu konuda tetikte olmakla geçiyor. Defalarca harekât düzenliyorlar. Harekâtlardan sonra zaman zaman aşiretlerle anlaşmalara gidiliyor. hapis yatanlara af öneriliyor. Aşiretlerin gücünü kırmak için yöntem hep aynı. Aşiret reisleri aileleriyle sürgüne gönderiliyor. Sürekli askeri harekâtın sonuç vermediğini Osmanlı da görüyor. Cumhuriyet dönemindeki gibi, Osmanlı da okullar, karakollar, yollar, hükümet binaları yapıyor. Bu 1916’ya kadar sürüyor. Yani feodaliteyi çözemiyor devlet. İsmet Paşa ölümünden kısa süre önce “Üç şeyi çözemedik: Komünizm, şeriat ve Kürtçülük” demiştir. Komünizm Sovyetler’in çöküşüyle sona eriyor. Kürtçülük hâlâ devam ediyor görüyorsunuz. Şeriat da malum. Dolayısıyla Cumhuriyetin temeldeki sorunları çözemediğini Cumhuriyeti kuranlar da belirtiyor. Cumhuriyet döneminde Dersim’e dair devletin “işkili” asıl ne zaman başlıyor? Kurtuluş Savaşı sürerken Koçgiri ve Nasturi Kürt isyanları çıkıyor. Bu arada tam o dönemde Hatay sorunu da ortaya Yalçın Doğan kitapta, cumhuriyet’in Dersim reaksiyonunun, özellikle çıkıyor, işte çocuklara dönük yüzünün kendisini Eylül 1925 tarihli Şark Islahat Pla? Fransa ile BM nı’nda gösterdiğini irdeliyor. Yukarıda Gamze Akdemir’le birlikte... 20 ARALIK 2012 ? SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1192
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle