14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D Orhan Karaveli’nin “Kendi Heykelini Yapan Adam”ıyla Miyase İlknur’un “İlhan Abi”si birbirini tamamlayan çalışmalar. İnsan kendini bile yeterince tanıyamaz. Yaşadığı olaylar da onu değiştirebilir. Hele İlhan Selçuk gibi içinde bulunduğu zamanı bilgece yorumlamasını bilen bir yazar için yazma serüveni büyülü bir yolculuktur. Böyle özel bir yazarla yıllar yılı birlikte çalışmak, nice özellikleriyle onu yakından tanımak, yaşama koşulları içinde anlatmak ayrıcalıktır. Miyase İlknur böyle bir ayrıcalıktan yola çıkıyor. Gene de “İlhan Abi”, yaşadığı değişik koşullar içinde ele alındığı için, onu yalnız yazılarından tanıyan bir okur için özel bir kişilik olarak ortaya çıkıyor. Bu özel kişiliğe Miyase İlknur’un yorumlarıyla bakalım. CUMHURİYET’İN SORUMLULUĞU Miyase İlknur, “İlhan Abi”nin kişiliğinde Cumhuriyet gazetesinin de tarihini anlatan kapsamlı bir çalışmaya girişmiştir. İlhan Selçuk, Cumhuriyet gazetesiyle özdeşleştiği için böyle bir çalışma gerekliydi. Önce bir tarihsel gerçeği anımsayalım: Atatürk, Yunus Nadi’ye “Cumhuriyet” adında bir gazete çıkarmasını önerdiği zaman yıl 1924’tür. Bu gazete cumhuriyetin erdemlerini anlatan bir gazete olmalıydı. Bu uğurda savaşım vermeliydi. Değişen siyaset anlayışlarına, siyasetçilerin çıkarcı tutumuna karşı Cumhuriyet devrimlerini savunan bir gazete olmalıydı. Bu anlayışın gerçekleşebilmesi için önce iç ödeşmelerin bir sonuca bağlanması gerekecekti. İlhan Selçuk’la Cumhuriyet’in bütünleşmesi, Hasan Cemal’in Genel Yayın Yönetmeni dönemindeki tutumuna gösterdiği tepkiyle başlamıştır. Hasan Cemal, Cumhuriyet’in sıradan bir haber gazetesi olmasından yanadır. Bu yanlış tutuma karşı İlhan Selçuk’la birlikte 80 kadar Cumhuriyet çalışanı gazeteden ayrılmıştır. Gazetenin baskı sayısı 120 binlerden 30 binlere düşmüştür. Cumhuriyet’teki bu çalkantı 6 Kasım 1991’den 10 Nisan 1992’ye kadar sürmüştür. 10 Nisan 1992’de “Yuvaya Dönüş Başladı” başlıklı bir haberde şu gerçeğin altı çizildi: “Cumhuriyet’in ortakları tarihsel sorumluluklarının gereğini yerine getirdiler, okurların sürekli uyarılarını göz önüne alıp tepkilerini değerlendirdiler, 1924 yılından bu yana temel ilkemize dönüşmüş bir gerçeği anımsadılar: Cumhuriyet’in asıl sahibi okurlarıdır.” Cumhuriyet’ten ayrılanlara dönüş kapısını açan bir haberdi bu! İlhan Selçuk, Hasan Cemal’in suçladığı insan mıydı: “Stalinist, TKP’li, faşist, darbeci, statükoSAYFA 22 ? 29 KASIM eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “İlhan Abi” lhan Selçuk’un ‘Pencere’sinden” bakarak Orhan Karaveli’nin çalışmasını yorumlamaya çalışmıştım. (C. Kitap, 25 Ekim 2012) Bu “Kendi Heykelini Yapan Adam” 40 yılı aşan köşe yazarlığı, bilge kişiliğiyle yaşadığımız zamanı anlamlı kılan özel bir insandı. O yazıyı hazırlarken Miyase İlknur’un “İlhan Abi” kitabı daha çıkmamıştı (İlhan Abi, Cumhuriyet Kitapları, Ekim 2012). “İ cu, Kemalist, Atatürk sosuna bulanmış Moskovacı...” İlhan Selçuk yeni bir görevle gazeteye dönerken Cumhuriyet’in yayın siyasetini gerçek yerine oturtmak, okurlarını yeniden kazanmak zorundaydı. MİYASE’NİN TANIKLIĞI Miyase İlknur’un Cumhuriyet’e girişi 1 Eylül 1993 tarihindedir. Bu olayları birebir yaşamasa bile Cumhuriyet’in gizli tarihini görmesini bilen uyanık bir gazeteci. Zamanla İlhan Selçuk’a, kızıymış kadar yakın olan, ama çalışanların hakkını korumak gerekince karşı duran, gazetenin tarihindeki savaşımlarda yerini seçmesini bilen aydın bir gazeteci. Bu nedenle “İlhan Abi” kitabı, bize İlhan Selçuk’un değişik yönlerini gösterirken Cumhuriyet gazetesinin zor günlerini de anlatıyor. Yayın Kurulu Başkanı olan İlhan Selçuk’un yönetimle ilgili sorunları da vardı. Kimi zaman çalışanların ikramiyelerini ödemekte güçlük çekiliyordu. Eski makinalar satılmış, kimi arsalar elden çıkarılmış, bankadan borç çekilmiş, çalışanların hakkı ödenmeye çalışılmıştır. O zor günlerde Miyase İlknur bile “İlhan Abi”sine başkaldıranlar arasındaydı. Yayın Kurulu Başkanı olarak yönetici sorumluluğu almak kolay değil. Üstelik “İlhan Abi”nin zor günleridir. Eşi Handan Hanım hastadır. Handan Hanım’ın son günlerini Miyase İlknur şöyle anlatır: “Alzheimer’in ilk safhasını oldukça zorlu geçiren Handan Abla son dönemlerinde derin bir sessizliğe bürünmüştü. Artık hiç konuşmuyor, salondaki televizyonun koltuğunda mahzun bir çocuk gibi oturuyordu. Bu durum ‘İlhan Abi’ye tarifsiz bir acı veriyordu.” Yaz dinlencesinde Akyaka’ya giderlerdi. Oradaki bir koyun adını “Handan Koyu” koymuşlardı. Handan Hanım o koyda denize girerdi. “İlhan Abi” geçen zamana dalıp giderken bir dal daha kırılırdı içinde. ERGENEKON’DAN SONRA Ergenekon soruşturmasından sonra hızla gelişen olaylar “İlhan Abi”nin ölüme sığınmasını kolaylaştırdı. AleviBektaşi kültürüne 2012 inandığı için Hakk’a sığınmanın insanı dinlendireceğine inanırdı. Nice acılara katlanamayan yüreği iyi değildi. Belki de geçirdiği ameliyat onu rahatlatacaktı. O, hasta yatağındayken bir düş gibi geçiyordu olaylar. Turhan Selçuk Hakk’a uğurlanmıştı. Bunu “İlhan Abi”den gizlediler. Ama o sezgileriyle gerçeği duyumsuyor, hüzünlü bir yalnızlığa gömülüyordu. “İlhan Abi”nin Miyase İlknur’a söylediği son sözleri vasiyet saymamız gerekir: “Bak Miyase, diğerlerine söyledim. Sana da söylüyorum. Bu belki de seninle son konuşmamız. Benden size abi nasihati: Cumhuriyet’e canınız pahasına sahip çıkın. Hem Cumhuriyet Gazetesi’ne hem Türkiye Cumhuriyeti’ne. Birbirinizde kusur aramayın. Birbirinizin açığını kollamayın. Kenetlenin. Türkiye gidiyor. Atatürk’ün kurduğu kurumlar tek tek çökertiliyor. Cumhuriyet de elden gitmesin. Bu gazete ne benim ne de sizlerin babasının malı. Baba malı olsa, batarsa batsın der geçersin. Bu gazete bize Atatürk’ün ve Yunus Nadi’nin emaneti. Bu emaneti yerlere düşürmeyin.” “İlhan Abi” hasta yatağında geçmişe dalarken yavaş gösterimli bir film gibi geçiyor zaman. O yitik zamanın bir yerinde Miyase İlknur’un anıları olmasaydı “İlhan Abi”nin son günlerini nasıl öğrenecektik? Şiire bulaştığım yıllarda “Haziran içinde yağmurlar yağdı” diye bir dizemi anımsıyorum. “İlhan Abi” yağmurlu bir haziran günü Hacıbektaş’a gömülmek üzere son yolculuğuna çıkmıştı. HAKK’A YÜRÜMEK İlhan Selçuk gibi bir yazarın biçemini oluşturmasında kişiliğinden gelen özelliklerin önemli bir yeri var. Sessiz görünüşünün arkasındaki gülmece yeteneği yazarlığa alıştığı “41 Buçuk” gibi, “Dolmuş” gibi gülmece dergilerinde kalem deneyimi geçirmesinden geliyor. Çelebi bir dalgınlık içinde bir yazarın kendine gülümsemesi bile anlamlıdır. Gülümseyen bir dalgınlık içinde Hakk’a yürürken yaşamanın anlamsızlığını düşünmüş müdür? İç dünyamızda ne gibi iniş çıkışlar yaşıyoruz? Kendi dalgınlığı içinde geçen zamanın neresindeyiz? Miyase İlknur olayların akışını anlatmakla yetinmiyor, iç gerçeklerin derinliğine de inmeye çalışıyor. İlhan Selçuk gerçeğini Miyase İlknur’un şu sözlerinde aramak gerekecek: “Ama bu kez ne diyalektik mantık, ne akıl, ne de ‘İlhan Abi’nin meftun olduğu AleviBektaşi felsefesinin de temelini oluşturan ‘EnelHak’ düşüncesi iç dünyamızdaki medcezirleri ve çelişkileri çözümleyebiliyordu.” Kendi dağınıklığı içinde yaşamayı anlamaya çalışan bir yazarın keşfedilmesi gerekir. Ondaki gizilgücü sezen bir öğretmen yolunu bulmasını kolaylaştırabilir. Nitekim Antalya Lisesi’nde onun Edebiyat Öğretmeni Cahit Külebi’dir. “İlhan Abi’nin bir sınav kâğıdını okuduktan sonra babası Kasım Bey’e şunları söyler: “Beyefendi sınav kâğıdını okuduğum oğlunuz İlhan Selçuk’un edebiyata büyük istidadı olduğunu gördüm. Bu çocuk gelecekte iyi bir edebiyatçı olabilir. Lütfen bu konuda onu teşvik ediniz.” Yazarlığa girişen yeniyetme bir insanın içindeki bu gizilgücü tetikleyen nedir? YAVAŞÇA “İlhan Abi”nin yaşama serüvenini, kendine ayırdığı zamanla topluma ayırdığı zaman diye sınıflandırmak doğru olur mu? Gene de kısaca anımsamak gerekir. Özdemir Asaf’ın Lavinia dediği Mevhibe ile 2 yıl kadar süren bir evliliği oldu. “İlhan Abi” ayrılmasını kırgınlığa, küskünlüğe götüren bir insan değildir. O defter kapansa bile iyi anıların izini sürmek gerekir. Uzak bir akrabası olan Handan Hanım dul bir kadındı. Evlilik sorumluluğunu onunla paylaşarak mutlu oldu. Yorgunluk dönemlerinden geçen bir evlilikti bu! Yaşı ilerleyince, Handan Hanım bunayınca, evliliğin zor günleri başladı. Bir yandan Handan Hanım’ın yitip gidişi, öte yandan Cumhuriyet değerlerinin yok edilmek istenmesi bu kalem ustasına bilge bir kimlik kazandırmış, yavaşça söylerken daha etkili olmuştur. O köşe yazılarında bir deneme tadı var. Gerçeklerin anılarla buluştuğu, insana hoşgörüyle bakılan köşe yazılarıdır bunlar. “İlhan Abi” hep kendinin gerisinde durmaya çalışmıştır. Kuşkusuz Miyase İlknur’un tanıklığıdır bu anıları canlı kılan. Keşke Miyase de kendinin gerisinde durabilseydi. O yaşama serüvenindeki yerinin unutulmaması gerektiğini anımsatıp durmasaydı. O zaman “İlhan Abi”ye daha yakışan bir yazar olurdu. Ama hakkını yemeyelim. Miyase İlknur olmasaydı “İlhan Abi” kitabı yazılamazdı. Nice gizli yönleriyle onu tanımak gerçekleşemezdi. “İlhan Abi” kitabından alınacak çok ders var. Hiç olmazsa bize kendimizi öğreten bir kitap bu! “Bu dünyadan bir İlhan Selçuk geçti” demekle yetinelim. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1189
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle