Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sina Akyol’dan ‘Düzyazdım Kâh Sevinçli Kâh Hüznü Hazin Altmış Üç Mürekkep’ ‘Yaş ilerledikçe daha az şiir yazmalı!’ “DüzyazdımKâh Sevinçli, Kâh Hüznü Hazin Altmış Üç Mürekkep”, şair Sina Akyol imzalı. Bugüne kadar on şiir kitabı, bir toplu şiirler kitabı, bir de seçme şiirler kitabı yayımlamış, olanlarayaşananlara, bakılabilecek her yönden, 360 derecenin her bir derecesinden bakmaya azmetmiş bir kalemden süzülenlerle ve hayata değen yazılarla bezeli... İtiraf, hesaplaşma, kavilleşme, mazi, gün, gelecek, şükretme, dertleşme, teşekkür, sevinç, keder, çığlık, hüzün, keyif, hayal, gerçek, gerçekdışı ve daha ötesi. “Çoğu gitti” dediği ustalarla da dopdolu... Onlarla kesiştiği, buluştuğu yoldaşlığa, yapıtlarının ve kişiliklerinin kendisinde bıraktığı izlere gönülbirliğinde bir yakın plan. Sina Akyol ile 1988’den bu yana yazdığı düzyazılarını topladığı DüzyazdımKâh Sevinçli, Kâh Hüznü Hazin Altmış Üç Mürekkep’ üzerine söyleştik. ? Gamze AKDEMİR “Taşın kaldığı o lahit! Kaldım da kaldım; hay zaman! Dedim; susmaktır.. hünerdir! Hün, dediydim.. avazıma! Avazıma avaz kaldım!” (Sina AkyolKalmak Üstüne Beş Diken adlı şiiri) ina Akyol nasıl bilmiştir hayatı dizelerinde, satırlarında? Hayata bön bön bakanlara iyice bir bakarak, iç geçirerek yazdığı da çok olmuş mudur? Önce kendisi için (mi) yazar, dertleşir, konuşur, işaret eder? Mutlu oluverilen kısacık anlara ne biçemde müteşekkirdir (midir), yola devam için umudu ne biçemde tazelenir (mi) böyle böyle? Hayata bön bön bakanlara iç geçirerek yazdığım çok olmuştur. Söylenen, huysuz bir ihtiyarımdır böyle zamanlarda. Ama çok da fazla sabitlemem bu halimi. “Başka n’apsınlar, bön gelmişlerdir, bön gideceklerdir, dolayısıyla da bön bön bakacaklardır, hepsi bu” derim. Küçümseme hali değildir bu; akıl indirme, anlamaya çalışma halidir. Esas itibarıyla kendim için yazarım. İhtiyaç duyduğum için yazmaktır bu. Dolayısıyla dertleşir, konuşur, işaret ederim. Bir çırpıda yazmamyazamam. Kalkıp dolanırım. Beni güldürecek bir şeyler yazmayı becermişsem onun tadını çıkarırım. Okur o anda gelir aklıma, onu da güldüreceğimi düşünüp sevinirim. Tam tersi de geçerli olabilir tabii ki. Bir keresinde, yazı ilerlemiyordu ve kış mevsimiydi; “kalkıp hayata değen bir şeyler yapayım bari” demiş, sobanın akşamdan kalma kovasını boşaltmış, odun kömür kırıp yakmaya hazır hale getirmiştim sobayı. Oturdum ve tıkandığım yerden akıverdi yazı. Yazıyı, diyebilirim ki içinde yaşayarak yazıyorum. İşte böyle böyle. Anıları güne ve geleceğe en has referansları mıdır Sina Akyol’un? Zembili her daim (ne iyi ki ve ne devlet ki) nasıl dolar? Şu an dahi onun için yarın, “dün” olarak kayda geçecek bir yazı konusu mudur mesela? İş ki mana içersin, üst perdeyle, alt perdeyle değil perdenin kumaşına dair olsun... ‘Yarın’, ‘dün’ olarak kayda geçecek SAYFA 16 ? 29 KASIM S bir yazı konusu olabilir pekâlâ. Yeter ki o yarın, dediğiniz gibi mana içersin. İnsan yaş aldıkça, geçmişindeki ‘dün’leri de artıyor. Dolayısıyla zembil daha çabuk/daha kolay doluyor. İyi ki yaşadım, tanık oldum diyebildiğim anılardan bir bölümünün, insanlar tarafından, günde de gelecekte de okunmasını dilerim. “İş ki mana içersin, üst perdeyle, alt perdeyle değil, perdenin kumaşına dair olsun…” cümleniz ne kadar güzel bir cümle! “USTALARIN ÇOĞU GİTTİ” “Peki, şuara olsa ne yapardı?” yazınız... Şair kişilerin şair dostlukları, dizedaşları, gönüldaşları, hey gidinin canlarını, iyi ki varsın be dostları, okuyanı kıskandıran sıkı, sarsılmaz bağları, çekilen “eyvallah”ları yüreğe nakşolan aşı kâğıdı gibi... Kitabın büyük bölümü bu duyguya sahip... Değil mi? Olanlarayaşananlara, bakılabilecek her yönden.. mümkünse 360 derecenin her bir derecesinden bakmak gerekir anlayışındayım. Bu anlayış aynı yazıda pek çok farklı durumu topyekun sunabilmeyi mümkün kılıyor. Ayrıca belirteyim: Evet, duyguyu doğru yakalamış, soruyu soran. Sonra ustalarla anılarla dopdolu, bezeli kitabınız. Onlarla kesiştiği, buluştuğu şiir yoldaşlığı, bol muhabbetli ve sancılı dönemeçlere, yapıtlarının ve kişiliklerinin kendisinde bıraktığı acıtatlı izler gönülbirliğinde bir yakın plan da. Nasıl “işçilerdi” bu ustalar sizin pencerenizden? Çoğu gitti. “Bilemezler gelmeyi!/ çünkü/ gitmeyi bildiler” demiştim arkalarından. Kitap fuarlarının o mahşeri kalabalığı içinde, birbirimizi uzaktan gördüğümüzde, birlikte yol alıp ortada buluşurduk. Öncelikle ‘ayıp fıkra’sını anlatırdı, ondan sonra kucaklaşırdık; çok özledim Erdal Öz’ü. Vedat Günyol’un, Şükran Kurdakul’un olağanüstü incelikleri çok etkilemiştir beni. Ya Fethi Naci’nin onca taşı onca gediğe nasıl da ustaca oturtması? Mehmet H. Doğan’la ve İlhan Berk’le sırdaştık. Hulki Aktunç’un her ilerledikçe daha az şiir yazılmasında bence hiçbir mektubu başlıbaşına bir dil şöle “Yaş sakınca yok. Hatta bu ‘olağan’ değil, ‘mükemmel’ bir duniydi. Ey Enver Gökçe, ey Arif rum” diyor Sina Akyol. 2012 Damar, ey Coşkun Yerli, ey Cenk Koyuncu!.. Neyse, uzatmayayım! İlhan Berk’in size “madrabaz” oyunu, sen misin şiiri tıkanan deyip... Ömürlük bir anı... Anlatır mısınız? Siz de yapıyor musunuz böyle oyunlar gençlere? Neler yaptığımı sormuştu. “Kendimden hoşnut değilim, sanki tıkandı şiirim” demiştim. Uzunca bir “Hımmm” çekmiş ve ardından “Dur düşüneyim bu konuda” demişti. Garipsemiştim kurduğu cümleyi. Epey sonra “Seninle ikimiz Dünya Modern Şiiri Antolojisi hazırlayacağız, yayıncıyla konuştum, kabul etti, çeviri şiir kitaplarını taramaya başla” buyurdu. Kitaplığımın en üst rafındaydı epeydir el atmadığım çeviri şiir kitapları. İşi gücü bırakıp üç ay boyunca geceli gündüzlü çalıştım. Beş adet klasör hazırladım, “Ben geniş bir seçim yaptım, üstat olan sensin, buyur sen incelt” deyip gönderdim. “Benim vaktim mi var, sen incelt” diyerek açmadan geri yolladı koca koliyi. Meğer görüştüğü bir yayıncı filan olmamış. Böyle bir proje de yokmuş zaten. Bana oyun oynamış yani. Epey zaman önce kurduğu “Hımmm, dur düşüneyim bu konuda” cümlesi böylece açıklığa kavuşmuştu. Şiirimin tıkanan damarlarını açmış mıydım.. evet, açmıştım. Bir keresinde de “Sen, Seyhan ve ben taşlar hakkında yazalım, sonra da bu şiirleri aynı dergide yayımlayalım” demişti. Seyhan’la ben başladık yazmaya. Üçümüz arasında bir posta trafiği kuruldu. Birbirimize gönderiyorduk yazdıklarımızı, işin gelişiminden haberdar ediyorduk birbirimizi. Sonunda bitirdik şiirleri ve Kitaplık dergisinde yayımladık. Meğer bu da oyunmuş. Meğer kendisi nice zaman önce yazıp bitirmiş ‘taşlar’ı. Sonra da düşünmüş, Seyhan’la bende karar kılmış, ikimize ‘gaz vermiş’. Yok, ben daha başlamadım böyle oyunlara. Gençken o “görünme” “kabullenilme” isteği nasıl, ne kadar vardı Sina Akyol’da? Zaman içinde bu istekle nasıl bir kavilleşme gerçekleşti? Ayrıca pek çok anlamda öz muhasebesi de müthiş bir kitap “Düzyazdım” değil mi? Tabii ki vardı, olmaz mı? Ama kendimi mutsuz edecek kertede değildi. Sonunda, yaptığımız işin dünyanın en önemli işlerinden biri olmadığını fark ettim. Kavilleşme bu sayede gerçekleşti. Özmuhasebeye gelince: İğneyi başkasına, çuvaldızı kendime batırmayı severim. Bu yalnızca bir saptama; kendimle ilgili olarak “müthiş”, vb. sözcükleri katiyyen kullanmam; böyle gördüm, böyle öğrendim. “KİTAP BİTMEDİ, DEVAMI VAR!” Bulmaca sorusu gibi olacak ama: “Düzyazdım” aşağıdakilerden hangisi veya hangileridir? İtiraf. Hesaplaşma. Kavilleşme. Mazi. Gün. Gelecek. Şükretme. Dertleşme. Teşekkür. Hepsi ve daha da ötesi: Sevinç, keder, çığlık, hüzün, keyif, hayal, gerçek, gerçekdışı, vb. Zaten bu nedenle ‘ağır edebiyat’ yazılarından oluşmadı kitap; hayata değen yazılar yer alsın istedim. Özellikle “Söylendim”, “Eğlendim” bölümlerindeki yazılar bu anlayışın ürünü. Siz ne menem bir emektarsınız (emeklisiniz demeye dil varmaz)? 1988’den bu yana yazdığınız düzyazılarınızı topladığınız “Düzyazdım”ın yüzde doksan beşinin emekli olmadan önce bittiğini yazıyorsunuz kitapta. Ve fakat yazımı habire ertelediğinizi... Bunun nedenini anlatır mısınız? Ayrıca düzyazının konusunu hep şiir kıyısına çekiyor şairin dalgası... Hani şiirinize çelme atamıyor düzyazınız değil mi? ‘Emekli’ Mehmet H. Doğan kahvaltıdan sonra bir süre gazete okur, sonra da odasına çekilirdi. Öğlen yeme ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1189