Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mucize Özünal’dan ‘Aşk Zamana Doğar’ şinci.” Zanaatkâr, “Ne ediyon bağda, eyimin?” kasabadan komşu kadın. Örneklerinden çıkarsadığı Ülkemizin bir çalışan kadını “Alayın Kızları”ndan sonra daha da olgun anlatım biçimine ulaşan Özünal, anlatım derinliğinin doruklarına ulaşmıştır. Öykülerini ve romanlarını okurken daha ilk bölümlerde dinginleşir okur, şiir tadında tümcelerle akışa kapılır gider. ? Rahim GÜR ucize Özünal, dergilerde yayımlanan öykülerle, yayımlanmış kitaplarıyla izlemeye çalıştığım onlarca öykücümüzden biridir. “Alayın Kızları” ile ilgimi çekti, dergilerde gözüm adını aradı, “Aşk Zamana Doğar” ile yeniden yüz yüze gelince dost sıcağı gülümseme yayıldı yüzüme. Korkum düş kırıklığına uğramaktandı. Korkum mutluluğa ulaştı. Çocukluğu baba sevgisinden uzak, annenin başından attığı Yıldız Hemşire, gençliğini yatılı okul, hastane, sağlık ocağı odalarına yazgılayarak işinin sonuna vardığında, geleceği sorgulamaya başlarken karşısına çıkan Doğan Bey gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalan çalışan kadınıdır ülkemizin. Doğan Bey, geçmişte ne yaşadığı gizemli, büyük kent kültürü almış, kendi çiftliklerinde, bağcılıkşarap üretimiyle uğraşan, dalgın ve sürekli gizemli kırgınlıklarıyla yaşamda bir eksiklik duyan olgun orta sınıf insanıdır. Sürem ve alan kesişmesinin bileşenleri ikisinin de gelecek kaygılarındaki yeni yol arayışlarıdır. Romanın söylemiyle ‘ kesiştikleri ana doğacak aşk’larıdır. Uzun düşünmeler, ölçmeler biçmeler sonucunda birbirinin tamamlayanı olduklarını, aşkın zamana doğduğunu sezdiklerinde de sessizce evlenirler. Tüm gecikmişliklerine karşın evlilik birlikte okuyup öğrenecekleri kalınca bir kitap, bitmeyen sorgulama ve gözlemlerle birbirinin geçmişini tanıyabilme savaşımı da sürmektedir. Ortak tedirginlik bir birlerinin yaşamını mutlu edebildiklerine inanabilmektir. Yıldız Hemşire’nin kuşkularının ortasında uç vermeye eğimli gelişme; Balerin Janet; Derviş Bey’in ilk gençlik aşkından doğan sekiz yaşında bir kez gördüğü, küçük bir bilezik armağan ettiği kızı Janet. Yıldız Hemşire; anaç, üretken Asya tipi kadının çeken, çeviren, kirlisini içine temizini dışına saran özgünlüklerinin ilginç tipidir. Doğan Bey; tarım üretiminin sanayiye akışmasının önündeki tıkanıklığın bunalttığı üretici tipinin yeni dünya düzeni dayatmasındaki çiftçisinin imgesidir. Özelleştirmenin özendirildiği işbirlikçiliğin alıp yürüdüğü dönemde arayılar içindeki dayanışma girişimlerinin önderi. Rahibe Janet; Yeni sömürgeciliğin dinsel girişimlerinde görev alan rahibe. Janet kişiliğini okumasaydım dinler arası yakınlaşma masalını ve güneydoğuda kaynayan ajan kazanını öğrenemeyecektim. EKİM M Rahip Jakop,Rahibe Janet’e: “Janet, ben bu projeden ayrılıyorum. Anlamadığım şeyler oluyor buralarda. Hiçbir şey seminerlerde bize anlatıldığı gibi değil. Teoloji bir bilimdir. Savaş silahı değil.” 12 Eylül, toplumsal yaşamımızda kapitalizmle tam anlamıyla kucaklaştırıldığımız yılları getirir bizlere. Yeni sömürgecilik her yönüyle orta doğuya yönelmiştir artık, Dinler arası yakınlaşma, yenidünya düzeni, Büyük Ortadoğu Projeleri dayatmalarıyla iç içe bir yaşam karmaşasındaki ülkemizin de ayır bir izlek olarak sergilendiği romandır okuyacağınız. Kurtuluş Savaşı’nın öncesine önümüze çıkan misyonerlik çalışmalarının dinler arası yakınlaşma projeleri olarak karşımız çıkması yeni bir ekonomik savaşın öncesinde olduğunu sezdiriyor. Bireyler mi iç yönlendirmeleriyle birbirlerine yaklaşıyor yoksa toplumsal değişimler mi zamanı yaratıyor? Aralarında bir bağ olduğunu sezinlemekteyiz. SAĞLAM BİR ÇATI... “Alayın Kızları”ndan sonra daha da olgun anlatım biçimine ulaşan Özünal’ın anlatım derinliğinin doruklarına ulaşmıştır. Öykülerini ve romanlarını okurken daha ilk bölümlerde dinginleşir okur, şiir tadında tümcelerle akışa kapılır gider. Orta boy tümcelerle her kesimden okurun anlayabileceği açıklık ve anlaşılır biçemde oluşturuluyor roman. Betimlemeler şiir tadında, konuşmalar bir şiirin bağımsız dizeleri olgunluğundadır. Sessiz düşünme ler ve anımsamalar yazarın sıklıkla başvurduğu, romanını ete kemiğe büründürdüğü, sağlam bir çatı oluşturmada ustalığını gösterdiği bölümlerdir. Ayrılık, yalnızlık, iş yaşamının gerektirdiği alanlar ve kırsal yaşam betimlemelerinde birbirinden güçlü tümcelerle tablolar oluşturur okurun görsel belleğinde. Okul kapısı, hastane odası, kasaba, bağlar, kısa tümcelerle belirginleşiverir. “Ah bu Telli! Bir kadın nasıl böyle dişil, şehvetli olur? Okumayı yazmayı bilmez ama sevişmeyi doğarken öğrenmiş olmalı (39 s.)” “Kar yağmaya başlayınca günler iyice kısaldı. Kar sessizliği sardı dört bir yanı. Okulların dağılmasıyla şenlenen sokaklar sonra birden ıssızlaşıyordu.” Yer ve zaman, olayları bağlamadaki ustalık kurgulaması, Doğan Bey’in şarap üretimi yapması, Rahibe Janet’in yolu, sonuç bölümünde anlamlı bir noktada birleşirken okurun öteleyemeyeceği sonucu hazırlar. Konuşmalar konuşanların toplumsal kültür düzeyinde verilir ki kültürel haritamız da çiziliş olur. “Ula eyice güççülttüler bu mendilleri dokumacılar. Enseyi örtmez ettiler.” Esnaf, “Yemen’den gaçıp gelürken almış bunu, Evveli eyü çaluşurdu, emme bozuldu mıza göre de dilde özenli bir tutumu var. Kişi konuşmaları yerel ve bulunduğu konuma göre de olsa yazarın dili özenli bir Türkçedir. Özünal romanlarında, felsefi bir yan duyumsarım da felsefe bilgimin yetersizliğinden anlatamam. Romanlarda siyasal çizgiler sezinletilmese yazdıklarımız daha ‘edebi’ mi olur? Sorusunda takılırım. Bu romandaki siyasal damarları ayıklarsan salt aşk kalır, bu aşka da toplumu ne derece ilgilendiriri? Ödüllü, Nobellilere(!) baktığımızda edebilikten çok dayatmaların izlerini görüyoruz. Yaşadığı günlerin dönem romanlarını yazan yazar aydın sorumluluğunu da sırtlamaktadır. Çağından sorumluluk duymayan, toplumu inandığı aydınlığa çağırmayan yazar bize ne anlatacaktır? İnsanlığın derinliklerinden akan, önemsizmiş gibi görünen yaşanmışlıkların nedenleri ve sonuçlarında felsefi bakışın ayrıştırıcısıdır Özünal. Hasta bedene bir bardak çayın, hüzünlü gönüle bir kuş sesinin, yorgun bedene ılık suyun verdiği keyfin benzerini sunar yazın ürünlerinden tad alan okuruna. Amacı salt hazcılık değildir, bireylerin içinde bulunduğu toplumdan etkilenişleriyle de gözlemleyerek bulgularını yerleştirir tümceleri arasına. Derinliği önem vererek anlattıklarında dünü, günü ve geleceği sezerek öteler okur. Kitap bittikten sonra kaç gün usunuzda kaldığına, size düşündürecek sorular anımsattığına, geçmişte açamadığınız kaç duygunuzu açtığına bakarak derinliğine karar vermeniz gerektiğine yönlendirir okuyanını. Daha öz bir soruyla; ‘... kaç arkadaşınıza önerebilirsiniz?..’ sorusunun yanıtıdır. Oylumu küçük, anlatımı derin, söylemi doğru roman, yazarının olgunluk aynasıdır. Yenilerini beklemek de okur olarak hakkımızdır. ? Aşk Zamana Doğar/Mucize Özünal /Cumhuriyet Kitapları/256 s. Zerrin Soysal’dan bir yeni roman Aşk Perisi’ne Gözlük İlk kitabından ikinciye; dil ve anlatım açısından daha yetkin Zerrin Soysal. Kelime dağarcığı, sözcüklerle oynaması, ironiden bolca yararlanması, satır aralarında okura katılım payı bırakması, sağdan soldan ve yukarıdan bakıp bu farklı bakış açılarıyla konuyu ele alması kitabı başarılı kılan etmenlerden. Bindirdim kendimi bir sala, verdim ateşe, gidiyorum… Düpedüz vedalaşıyorum kendimle, kendim. Ben de benim öteki de. Bazı zamanlar gelir ki kadınlar birbirlerinin ve de kendilerinin en iyi arkadaşı olmak durumunda kalırlar. Kim bilir belki erkekler de öyle. Kendilerini en çok koruyup kollayacak kişinin yine kendileri olduğunu hatırlamak için bazen bir olay çıkıverir karşılarına bazen bir şarkı bazen de bir kitap… Bir kitap: “Aşk Perisi’ne Gözlük” ? Doç. Dr. Dilek ŞAHZÂDE e ironik değil mi, kendimize yapacağımız en büyük iyiliğin de kötülüğün de kapılarının aşka açılması. Ödülümüzün de cezamızın da aynı mayadan çoğalması… Zerrin Soysal’ın ‘Yedi Gün Duası’ isimli ilk romanının ardından, yine Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan ikinci romanı “Aşk Perisi’ne Gözlük”, hem kadınların hem erkeklerin, zaman zaman içinde kayboldukları ilişkile N rini anlamalarına belki da anlamlandırmalarına fayda sağlayacak keyifle okunan aşka ve hayata dair sıcacık bir roman. Aşk… Üç ölümcül güzellikte harf bu sırayla yan yana geldiğinde kaderinizde; siz artık asla eskisi gibi olamayacağınızı biliyorsunuz değil mi? Âşık olmak biraz da aşkla görünür olmak… Renginizin aşka dönüşmesiyle parıldamaya, mutluluk hormonunun etkisiyle yaşama sevinci saçmaya başlarsınız aşka düşünce. Aşka bulaşmışsanız, tepeden tırnağa aşka bulanmışsınız demektir bu. Azı çoğu, kararı olmaz. Ya var’ı vardır ya yok’u. Âşık olan dağları bile yerinden oynatacak gücü hisseder kendinde, olmayanlar dövünsün. Onlar öyle korkak korkak, çorak topraklarında yaşamaya mecburdur risksiz güvenli hayatlarında. Aşktan kaçanlar aşka inanmama maskesiyle gezinirler ortalıkta çoğunlukla. Âşık olanların ışığından, ısısından hiç hoşlan? maz ve derhal bu büyülü durumu SAYFA 18 ? 11 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1182 SAYF