25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

en yüzlerçen n hiçir insar, par, kenyüzm. İlk yordu. omuzledi. tıktan dostluarını, ¥ nin betonla kaplandığını. O betonların üstünde çıplak kaldığımızı anımsıyorum. Birbirimizi gördüğümüzü ama dokunamadığımızı. Çok yüksek bir komut ve eğlence gürültüsü kusan hoparlörlerden kendi sesimizi bile zor duyduğumuzu, her şeyin bu hengame içinde hızla yenilendiğini. İnsan bu kadar küçük bir yaşta, bu kadar hızlı bir değişime tanık olursa, neler hisseder? Üstelik bu değişimin doğal olmadığını, haksızlıklarla, zorbalıkla inşa edildiğini görürse çıplak gözleriyle? Ben de gördüm ve unutmadım. Bu yüzden, hayatımı zorbalığa ve haksızlığa karşı mücadeleye adadım. Yalnız olmadığımı, hep çoğaldığımızı, hele betonların bizim sıcaklığımız altında eriyebildiğini, gömülen fidelerin yeniden yeşerebildiğini görünce, daha güçlü devam ettim. Bu topraklar, böylece, türlü zorbalıklara rağmen, yeniden dirilen, hep dirilen güzelliklerle dolu. Başka türlü olsaydı, yaşam sürmezdi zaten. Buralarda kimse kalmazdı. Çöl olurdu ortalık. gürlük algımız, ufkumuz derinleşti, daha somutlaştı. Bu yüzden umutluyum. Bugünkü tartışma düzeyimiz, sorgulamalarımız, yarattığımız yaşam deneyimleri sayemizde. Özgürlük arayışçılarının da ezberleri bozulduğu için. İlk romanını 11 yaşında yazdın: Menekşe Gözler. Çok komik bir roman. Hâlâ kız kardeşim Seyda’yla, arada bir gülmek için alırız Menekşe Gözler’i elimize. 11 yaşında insan ne yazar? Yıllar sonra menekşe gözlü annesini bulan tezgâhtar bir kızın aşkı ve mesleğini bulmasını anlatıyor. Ama çok komik. Türk filmlerinin esintisini her sayfada hissediyorsunuz. Çok güldürüyor bu yüz TIM” amam f, HaZabel; zler iyorlar, niyor. olcular, bir gölrı bir a göre, pan keka induygu aklalerde k insartık başka z bızenginte elme anlatır çocuk relenerin siü ¥ ır ea Pın haairdi. lee, nra2,5 ve i etarok’in mü. 1121 “ÖZGÜRLÜK ARAYIŞÇILARININ DA EZBERLERİ BOZULDU” 12 Eylül başta Türkiye’nin yakın tarihinin kanlı olaylarının yumruk gibi indiği yaşamların an be an peşine düştüğümüz, izlediğimiz Yolgeçen Hanı en çok neden bir kaçışın romanı değil? Yolgeçen Hanı’nda kaçanlar, kaybolanlar ve arayış içinde olanlar buluşuyor. Ama orada yakından tanıdığımız kişiler, arayışlarına, kendi hayatlarının mimarı olmaya devam ediyor. Belki bu arayış önce bir kaçışla başlıyor zaman zaman fakat kaçış bittiğinde, gerçek bir arayışa dönüşüyor. İlk baştan zorunluluklardan, sınırlardan kaçıp bilinmeze atabilir insan kendini. Sonra kendi yolunu yaratabilir. Tarihsel zorunluluk dediğimiz determinist halin dışına çıkabilirler. İşte bundan sonra başka bir yolculuk başlar. Kaçılan şeyle yüzleşecek güç ortaya çıkar, çünkü gerçekten ondan kurtulmuştur insan ve kurtulmak arzusunun yerini hayaller almıştır. Yaratıcılık ve uzun menziller. Yolgeçen Hanı, bu menzillere tanık oluyor galiba. Bir sosyolog olarak iyimser diyeceğim düşüncelerin var toplumun gidişatına ilişkin. Toplumda uyanış var diyorsun mesela. Nasıl bir uyanış bu? Kim, nerede ve nereye doğru uyanıyor? Uyanmak dışında başka bir kavram kullanabiliriz belki. Bazı bağlardan kurtulmak, mesela. Ben geçmişte farkında olmadığımız pek çok bağın artık daha görünür olduğunu düşünüyorum. Özellikle yeni kuşak açısından, geçmişte hiç olmayan biçimde tartışıyoruz. Şiddeti, iktidar ilişkilerini ve hayatımızı daha bütünlüklü sorguluyoruz. Pek çok özgürlük mücadelesi büyük tahakküm ilişkileriyle sonuçlandı. Duvarların ardında, güzel şeyler adına büyük haksızlıklar yaşandı. Böylece adalet mücadelesi sürerken, bu mücadelenin sonucunda neler olacağına dair daha bilinçlendik. Artık yolun sonu kadar, bu yolda nasıl yürüdüğümüz de önemli. Çünkü yarını bugünden yaratıyoruz. Seçtiğimiz yöntem, gündelik hayatımızın siyasetle ilişkisi, dilimiz, tüm eylemlerimiz geleceğimizi mayalıyor. Bunun bilincindeyiz artık. Dolayısıyla, öz “Kitaptakilerin hepsi hayatımın içinden çıktı. Hareketli ve dar, geniş, dolambaçlı yollarda dinlediğim, tanık olduğum yüzlerce hikâyenin içinden. Ama Yolgeçen Hanı‘nda karşılaştığınız yolcuların hiçbiri, birebir kendi hayatımdaki bir insana denk düşmüyor. Parçalar, izler, paralellikler taşıyor ama kitaptakiler, kendilerini özgü yepyeni bireyler. Bu yüzden, onlarla hemen arkadaş oldum. İlk başlarda bu arkadaşlık beni çok yordu. Hem sağalttı ve iyi geldi hem de omuzlarıma büyük bir sorumluluk yükledi. Ama roman bitip okuyucuya ulaştıktan sonra, başka bir mecrada sürdü dostluğumuz. Şimdi onlar kendi hayatlarını, başka ilişkilerde yaşıyor.“ den. Bir de çocukluk algımı arada bir hatırlamak açısından, hoş oluyor. Çeşitli grupların kurtuluşu üzerinden yürütülen politikaların özgürlük ve kimlik arasında sıkışmasını sorgulayan bir çalışma yaptığını okumuştum. Türkiye’deki etnisite, cinsellik ve cinsiyet temelli toplumsal hareketler üzerinden, bu hareketlerin özgürlüğün sınırlarını nasıl genişlettiği hem de yeni sınırları nasıl yarattığını sorguluyorum. Kimlik, temsil ve örgütlenme alanlarının yarattığı sorunlardan da yola çıkarak, kurtuluş ve özgürlük arasındaki karmaşık ilişkiyi analiz etmek, buradan da politikanın anlamına ve niteliğine dair tartışmalara katkı sunmak niyetindeyim. gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Yolgeçen Hanı/ Pınar Selek/ İletişim Yayınları/ 400 s. 11 AĞUSTOS 2011 SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1121
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle