Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T 17 TEMMUZ ÇARŞAMBA ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇ L NG RLER kısası olmaz; bütün maratonlar 42 küsur kilometredir.” 1 AĞUSTOS PAZARTESİ Her gelişimde böyle oluyor. Kızıma okuması için kitaplar getiriyorum; sonra burada bırakmaya kıyamayıp çoğunu geri götürüyorum. Kendisi de 35’ine yaklaştığı için Ece Temelkuran’ın “İkinci Yarısı” (Everest Yayınları) kitabını getirmiştim. Temelkuran’ın “Bir rüya gördümdü. Niye gördümdü, hiç bilmedimdi.” gibi canlı, hareketli anlatımına, zekice buluşlarına, kadınları ve erkekleri anlattığında iyice görünür duruma gelen gözlem gücüne bayıla bayıla okudum kitabını. Attilâ İlhan’ın nasıl da halkın gönlünde taht kurduğunu anlattığı, ölümünün ardından yazılmış yazıda geçen, “Şairler, halklarının ümitsize aradığı sözcükleri bulanlardır” tümcesinin güzelliğine bakar mısınız? Okudum, bitti; ama kitap imzalı, bırakabilecek miyim; belli değil. Ayşe Kulin’in “Hayat” ve Hüzün” adlarını taşıyan kitaplarını bırakacağım; imzalıları İstanbul’da, evde. Erendiz Atasü’nün “Açıkoturumlar Çağı”nı çok sevmişti. Bu yılın Yunus Nadi Ödülü’nü alan “Hayatın En Mutlu An’ı” kitabındaki öyküleri de sevecek, biliyorum. Onun da imzalısı evde. (Getireceğim kitapları seçerken bende çift olanlara öncelik verdiğim de ortaya çıktı galiba. Ayıp, biliyorum; ama ne yapayım, öyle!) Selçuk Tanç’ı, Gençlik Kitabevi Öykü Ödülü’nü aldığından beri tanırım. İlk öykü kitabı “İlk Çığlık”ı (Geniş Kitaplık) okurken kimi öykülerini anımsadım. Tanç’ın öykü dünyası, gerçekle düşü birbirine bağlayan görünmez ipliklerle örülmüş. Gerçeğin en uzağında dolaşırken en katısıyla burun buruna getiriyor okuru. O da iki kitap göndermişti; birini gönül rahatlığıyla yanımda getirdim. Yabancı yazarlar, çeviri kitaplar konusunda bu denli kıskanç değilim. Sözgelimi, Louis William Flaccus’un “Sanatçılar ve Düşünürler” (Kapı Yayınları) adlı kitabını gönül rahatlığıyla bırakacağım. Juan José Millás’ın “Dünya ve Ben” (Hayykitap) adlı romanını da okudum. Kitabı Saliha Nilüfer İspanyolca aslından çevirmiş. Millás’ın, yoksulluk içinde geçen çocukluğundan başlayarak anlattığı, kendi yaşam öyküsü… Şöyle demiş bir yerinde: “Şimdi olduğu gibi, ne zaman bir deftere yazı yazacak olsam, sanırım elinde elektrikli neşteriyle babamı andırıyorum, çünkü yazma edimi de yaraları aynı anda hem deşiyor hem dağlıyor.” Anna Ahmatova’nın “Son Buluşmanın Şarkısı”nı (Edebiyat Koop) şiir tadından uzak kalmamak için yanıma almıştım; ama beklediğim şiir tadını pek bulamadım. Şiiri hangi dilde yazılmışsa o dilde okunmalı; işin içine çeviri girince tadı kaçıyor. “Rastlantısal”ın yazarı Ali Smith’in öykü kitabı, “Bütün Hikâye ve Diğerleri”ni (Everest Yayınları) kızımın çok seveceğini kestirdiğim için getirdim. Anne olarak bu kadarcık bir özverim de olsun artık! ç ay kalmama karşın ABD’den pek az söz ettim bu kez. Oysa madem ABD’yi bu kadar uzun süre ve içinden gözleme şansım oldu, bunu okurlarımla paylaşmalıyım. Avrupa’nın çeşitli ülkelerine sıklıkla gidilebiliyor; ama Amerika’ya gelmek zor. Bütün dünyaya olduğu kadar Türkiye’ye de etkisi var Amerika’nın. Ortalamaya vurulsa Türkiye’ye etkisi, büyük olasılıkla, dünyanın öteki ülkelerine etkisinden çok daha fazla. Amerika’da kuş uçsa Türk TV’lerinde haber olur. Amerika’nın neresinde ne olsa burada yaşayan kızımdan daha önce öğreniyorum ben. Türk TV’leri için öncelikli haber: ABD’de olan biten her şey… Yakınlık habercilik ile sınırlı değil. Amerikalı gibi yiyen (fast food), onun kadar şişmanlamaya başlayan (obezite); onun içtiklerini içmeye (“cola”lar), giydiklerini giymeye (blue jean) özenen, onun gibi davranan (“Hey dostum, çak!”), onun gibi konuşmaya çalışan, üstelik kitlelere örnek, “rol modeli” olan, onları ardına takıp sürükleyen Amerikan taklitleriyle doludur Türkiye. Bu bakımdan pek yakınız birbirimize; ama aslında Türkiye’ye göre, dünyanın öbür ucundadır Amerika. Uzaktır; çünkü bir yığın söylenti duyarız hakkında, hiçbiri doğrulanmaz. Uzaktır; çünkü Amerikalı için Türkiye, Asya’da herhangi bir Müslüman ülkedir. Nasıl bir yer olduğunu merak bile etmez. Ne bir yakınlık duyar Türkiye’ye ne kendisiyle arasında bir bağ kurar. Türkiye’de nasıl taklit edildiğini ise hiç bilmez; bilse de umurunda bile olmaz. İşte, en acıklısı budur: Senin varlığından bile haberi olmayan insanlara benzemek için ömür çürütmektesin Türkiye. Son yıllarda Türkiye’den ABD’ye en çok gelenler gebe kadınlar. ABD, burada doğan bebeklere Amerikan yurttaşlığı vermekteymiş çünkü. Yedinci aydan sonra yolculuk sakıncalı olduğu için altı yedi aylık gebeyken bir ya da birkaç yakını ile ABD’ye gelen kadınlara dört beş ay kalacakları dayalı döşeli bir ev sağlamak, doğum yapacakları hastaneyi ayarlamak gibi işleri yapan insanlar var. Üstelik paralı Türkler bunlar, en pahalı semtlerde, en lüks evlerde kalmak isterler. Gebe Türkler sayesinde böyle bir iş kolu oluşmuş Amerika’da. Biliyorum; çünkü kızımın bir arkadaşı bu işi yapan bir kadının yanında çalışıyor. Ne kadar gurur verici! Yurdunu, milletini özünden çok sevmeye ant içen Türkler, yavruları ABD vatandaşı olsun Ü diye şimdi Amerika’da doğurmaya koşuyor. Yeni kuşak Türklerde çok Amerikan yurttaşı olacak. Bir insan ABD yurttaşı ise yurduna ihanet edebilir mi? Hani, çıkarlar çatıştığında, tavır almak gerektiğinde… Bu da öyle bir soru işte! 29 TEMMUZ CUMA Adil İzci, “eklemek” dururken “ilave etmek” diyenlerin arttığına dikkatimi çekmiş, “Diyelim yemek tarifinde hemen herkes, ‘Bir miktar tuz ilavesinde bulunuyor’ da ‘bir miktar tuz eklemek’i aklına getiremiyor. ‘İlavesinde bulunmak’, ‘eklemek’; ilki sekiz hece, ikincisi üç; üstelik Türkçesi!” dedikten sonra, “atıyorum” sözcüğüne değinmişti. Ben de farkındayım, son birkaç yılda inanılmaz ölçüde yaygınlaştı bu kullanım. Bakıyorsunuz en ciddi konuşanlar bile “Örnek veriyorum!” anlamında “atıyorum” diyor. “Daha dün, bir sanatçı, yeni kitabından söz ederken, ‘Mesela, atıyorum’ diye söze girdi. İşin tuhafı, kimi iyi yazarlarımız bile kullanıyor” diyor Adil İzci. En hafifinden kaba bir söyleyiş olduğu fark edilmiyor mu? Niye herkes durup dururken “atmaya” başladı? “Yok böyle bi(r) şey” kullanımına da değinmiş Adil Bey. TV programlarına ad olan (“Yok Böyle Dans” mıydı?) türevleri bile üretildi. Daha önce değinmiştim; “yok”, derken “var” denmek istenmesi aykırı gelmişti bana. Bunlar fark edilmeyecek gibi değil; ama Adil İzci’nin değindiği “noktasında” kullanımını fark etmemişim. “Bu sözcüğe yeni bir anlam kazandıran, bir siyasetçi… Diyelim, ‘Bu ucubenin yıkılması noktasında…’, ‘Bu riskleri azaltma noktasında…’ vb. Anladığım kadarıyla söz konusu sözcük, ‘aşamasında’, ‘bu konuda’ gibi anlamlarda kullanılmak isteniyor ama olmuyor. Laf ola beri gele tarzında yeğlenemez bir sözcük yıllar içinde, uzun yıllar içinde oluşmuş anlamı, anlamları vardır, onları bilmeden yeni bir anlamla kullanmaya kalkarsanız, böyle sırıtır o sözcük. Bizde kötü örnekler çabucak yayılır ya, bu da öyle oldu bile. Artık düzeltebilirsen düzelt. Bir de ‘nokta’dan hareketle kullanılan bir sözcük, ‘son’u, ‘bitiş’i çağrıştırır, oysa bu kullanım, yineleyeyim, ‘aşama’, ‘konu’ gibi anlamlarda, yani bir ‘sürerlik’ içeriği söz konusu…” Benim fark etmediğim başka bir inci de Adil Bey’in dediğine göre, “‘Önümüzdeki maçlara bakacağız’, ‘Üç puanlık sistemde her şey mümkün’ gibi kalıplarla aynı yaşlarda olan “Lig uzun bir maraton” kalıbı! Şöyle diyor Adil İzci bu kalıp için de: “Birinden birinin aklına gelmiyor mu acaba, maratonun uzunu feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru “sahici aşklar külliyatı” adlı kitabın çıktığı yayınevinin adını ve kitabın türünün adını aoluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı kitaptan bir alıntı ve yazarın adı ortaya çıkacaktır. 10 H 19 1 L 2 F 3 A 4 B 5 B 6 F 7 G 8 L 9 I Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 11 K 12 E 13 E 14 A 15 F 16 C 17 A 18 A I. Tediye etmek. E 20 E 21 E 22 I 23 C 24 G 25 G 26 A 27 I 28 L 41 22 9 66 33 27 L 29 H 30 J 31 L 32 L 33 I 34 D 35 L 36 L 37 B 38 J 39 J. Flurya kuşunun diğer adı. 40 H 41 I 42 A 43 L 44 H 45 K 46 L 47 H 48 A 49 L 68 54 38 59 30 K. “Döğüşen yiğitler de boyanır kana / ... mi çeker seni doğuran ana” (Halk türküsü). 50 L 51 C 52 K 53 L 54 J 55 F 56 B 57 F 58 A 59 K 60 K 61 D 62 L 63 L 64 K 65 B 66 I 67 H 68 J 69 K 11 52 63 64 69 60 45 L. Muzaffer İzgü’nün bir mizah kitabı. 70 H 71 F 72 B 73 A 74 C 75 G 76 L 77 G 78 G Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “Bütün ...” (Arthur Miller’ın bir oyunu). 43 49 8 62 50 35 36 D. Bir portakal türü (yalnız ünsüz harflerini yazacaksınız.) 18 42 48 3 26 17 88 14 73 B. Gümüşhane’nin bir ilçesi. 15 57 71 6 2 56 G. Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan şey. 53 28 31 76 39 1 46 32 1120. sayının çözümü: A. KOHEN, B. 61 34 E. “Vurun Kahpeye” adlı romanın yazarının soyadı. 65 72 56 4 5 37 C. Prensip. 78 77 75 24 25 H. “Anna ...” (Yedinci Şafak ve Transit adlı yapıtları da yaratan yazar). 20 13 23 19 12 21 F. “... Şen” (Hızlı Gazeteci adlı çizgi romanıyla tanınan ünlü çizer). ABBAS SAYAR, C. NEDİD, D.IMMANUEL KANT, E. NECİB, F. KOD, G. AĞABEY, H.YUNUS KORAY, I. NİGARİ, J. AZİYADE, K. GGG, L. IRIPLARIN. 51 74 16 7 Metin: “yoksa tanrı’m, yoksa kaybolup gideceğim bu birbirine değmeyen hayatlar arasında, sızan kanın kaynağına doğru.” 74 70 40 29 67 10 47 11 AĞUSTOS 2011 SAYFA 31 CUMHURİYET K TAP SAYI 1121