25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA sından, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde müebbet hapis istemiyle yargılandı. Aleyhinde ifade veren ve “Birlikte yaptık” diyen tanık bunu işkence zoruyla söylediğini, Selek’i tanımadığını söyledi. Bilim insanlarınca hazırlanan raporlarda “Bomba değil gaz sıkışması yüzünden patlama olduğu” tespitinde bulunuldu. Tüm bu verilere karşın 2,5 yıl cezaevinde kaldı. İki kez beraat etti. Ancak bu kararlar bozuldukça yeniden yargılandı, hâlâ da yargılanıyor. Sosyolog, yazar, feminist ve barış hareketi aktivisti Pınar Selek, on üç yıldır verdiği mücadeleyi sürdürüyor. ortak acılara odaklanıyor Pınar Selek; yeni yapıtı ‘Yolgeçen Hanı‘nda olduğu gibi. Tedirgin günlerde, sokağımıza doğru, birbirimizin ardı sıra karşılıklı açtığımız komşu pencereler gibi ‘Yolgeçen Hanı’. İnsan olmanın, hep beraber biz olmanın romanı. 12 Eylül sonrası kesişen arayışlar, dostluk ve dayanışmayı anımsatıyor kitlelere. Dayanışın diyor, mücadele edin, pes etmeyin diyor yapıtında. Pes etmeyen, mücadelesini sürdüren Pınar Selek’le Yolgeçen Hanı‘nda buluştuk ve söyleştik. Köşe yazarları, siyaset adamları, yeri geldiğinde Musul’a ya da Musul sorununa şöyle bir değinip geçiyor. Tarihçi, siyasetçi ve gazeteci, bu konuda araştırması olmayanlar da böyle bir olgu olduğunu öğreniyor ancak içeriği konusunda yeterli ve doğru bir bilgiye derli toplu bir çerçeve içinde ulaşamıyor, ulaşsalar da maalesef yeterli zamanı ayıramıyor. ‘Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu’, Nevin Yazıcı’nın aynı adlı doktora tezinin eksiksiz bir biçimde kitaba dönüştürülmüş hali. Son derece anlaşılır, düzgün bir Türkçe’yle yazılmış, yorumlar ve açıklamalar belgeler ışığında yapıldığı için de son derece nesnel ve yansız kitabı üzerine konuştuk Yazıcı ile. Bol kitaplı günler... 1998’de Mısır Çarşısı dava P ervasız Pertavsız EN S BATUR Brecht’in ‘İş’ Günlüğü Yazmayı bilmesi, bir biçimde öğrenmiş olması kaydıyla, her meslek ya da uğraş sahibinin işiyle ilgili günlüğünü eşit merakla okurdum: Bahçıvan, kapıcı, hemşire, inşaat işçisi fark etmezdi gerçekten de. Gelgelelim yazmayı bilme koşulu hafife alınamaz; olağanüstü kötülükte, sığlıkta, boş şişiniklikte sözümona yazar günlüklerine rastladığımızı yadsıyamayız. İş günlüğü, bana baş döndürücü bir didişme alanını çağrıştırıyor: Niyetlenme, kalkışma, bocalama, savrulma, duraklama, kaybolma ve bulma, pes etme, sona erdirme ve nicesi arası otuz altı kısım tekmili birden serüven romanı. İlk kıvılcımdan son biçimini vermeye açılan bir dizi yelpaze. Brecht’in iş günlüğü çentiklemelerden oluşuyor. Biraz da ‘arka notlar’ın yardımıyla boşlukları doldurmayı bizim üstlenmemiz, imgelemi çalıştırmamız gerekiyor etkin okumaya çağrı cephesi açık kısacası. Yoğun bir trafik, karşılaşmalar, her çalışanın hayatı şüphesiz bu denli hareketli olmaz: Merkezi Tiyatro’ya oturtulmuş bir yaşama düzeninde kolektif mühür ağırlığını hissettiriyor. Yazı yaşamı genellikle durgundur: Bir odada, masada biçimini alır. Gene de, her yazarın yaşam akışı bir değildir. Brecht’ın İş Günlüğü, kendiminkine ilişkin bir versiyon doğurmakta gecikmedi kafamda. Günlüğümden, yalnızca tezgâha ilişkin bölümleri cımbızla çekip bir araya toplayacak olsam, bir benzeri çıkar(dı) ortaya. Peki, dehşet sıkıcı gelmez miydi öylesi bir seçki, okura? Önce şu tabii: Hangi okura? Milyonlarca okurun gözünde, yazdıklarım(ız)ın tümü sıkıcıdır unutmamalı. İş Günlüğü, ortaya sonradan çıkar. Bir “yapıt”a, o yapıtı hazırlayan “yaşam akışı”na eşlik eder. Genelde, aralarına zaman girmiştir. (Bazı durumlarda, sıcağı sıcağına ilişkilendirme isteği ve durumu ağır basar. Seyrüsefer Defteri’nde olduğu gibi ya da Doktor Faustus’un Günlüğü’ndeki gibi). Brecht’in İş Günlüğü’nü oyunlarını hiç izlememiş, yazdıklarını hiç okumamış birinin okumaya koyulması mantıksız geliyor bana; tam tersine, yakınlık duyulan bir yazarın günlüğüne, hele ki iş günlüğüne yönelme isteği duyulduğunu varsaymak yanlış değildir. İş Günlüğü’nü düz okur ne yapsın? Tiyatrocu (adayı), yazar (adayı), kuramcı (adayı), kültür sanat tarihçisi (adayı) asıl okur profilini belirliyordur sanıyorum, Brecht’in günlüğünün. Yalnızca Brecht’sever olmak da yeterlidir elbet, kitabı edinip okumaya niyetlenmek için. İş Günlüğü, heveslinin hevesini kırabilir: İşin zorluğunu ister istemez gösterdiği için. Yarı heveslinin hevesini de azdırabilir buna karşılık kural koyamayız. Okuma tarihleri, akla gelmedik gerekçeler ve beklenmeyecek sonuçlarla hıncahınç dolu. Brecht özeline dönelim. Hiçbir yanıyla sıradan olmayan bir yaşamöyküsü bir kere. Kundera’nın Bir Rastlantı’da nefis bir yazısı yer almıştı: “Senden ne kalacak, Berthold?”. Ağır, acı tonlu bir denemeydi o; Brecht’in “pis kokması” sorununa yaklaşımı nedeniyle bir yaşamöykü yazarının ağzının payını veriyordu. Dışarıdan yazıldığında, bir hayatın yüceltildiği ya da örselendiği sıkça görülen durumlardan. Yazarın yaşamı, Yapıt’ına ışık düşürecek umudunu taşıyanlar çoğunlukta anlaşılan. Mektupları, günlüğü daha güvenilir kaynaklar mı? Bana kalırsa, bu noktada da kural peşine düşülmemeli. B recht’in, yeni edindiğim İş Günlüğü’nü (193855) hızla katetmeye koyuldum. Yalınkat bir tanım gibi görünebilir başlıktaki, bana dehşet çekici geldiğini hemen söylemeliyim. Çözüm yolu da: Yazar ya da Yazı/n günlüğünden bir adım ötesi, hiçbir gizemleştirici boyutu yok o kullanımın. Öyle ki, bir itfaiyecinin ya da marangozun günlüğünün herhangi başka bir alanın çalışanı açısından ne kadar büyük bir değer taşıyabileceğini de kanıtlıyor “iş günlüğü”. İş Günlüğü, doğruları değil, bir insanın işine nasıl baktığını belgeliyor. Bir de, ortasından geçtiği döneme, çağa lamba tutabiliyor. Brecht’inki, hiçbir yanıyla sıradan olmayan bir dönemdir. 1938’den başlıyor İş Günlüğü: Daha ne söylenebilir! Brecht’in İş Günlüğü’nün özgün ve öncü boyutlarından biri, görsel kolaj çalışmasıyla desteklenmesinden geliyor. Yayıncı notu yeterince açık değil: Brecht, defterine yapıştırıyor muydu o imgeleri, sayfalar arasına yerleştirerek mi devam ediyordu yazmaya? Bir iki sayfanın tıpkıbasımı eklenmeli böyle durumlarda, ki kafa karışıklığına yol açmasın uygulama, okurda. Fotoğraflar var; özel bir albüm ilerliyor günlüğün içinde. Daha önemlisi, çok sayıda kupür kullanıyor Brecht: Gazete haberlerinin kesikleri. Özellikle savaş yıllarında, kesiklerin kullanımında bir iz sürme kaygısı göze çarpıyor. Hele sürgündeyken, ulaşan her imge karesi, her görüntü hareket ettirilmeye adaydır imgelemde. İnsan, önünü arkasını tahayyül etmeye yatkın olur. Yazarın ölümünden sonra, yayıncının görsel malzemeyle metni destekleme kararı alması başka; yazarın kendisinin, günden güne yapıştırma işlemine yönelmesi bambaşka; her birim, burada, kitabın has parçasıdır, kolaj ile harf eşit değerdedir. Paris Köylüsü’nü görmüş, okumuş muydu Brecht? Bilen biliyordur, ben bilmiyorum. Neredeyse eminim Aragon’un kitabıyla karşılaştığından: “Benjamin burada” diye not düşüyor defterine, günlüğün hemen başında; Gerçeküstücülük ve Aragon üstüne 1929’da yazmıştı denemesini söz etmemiş, göstermemiş olabilir mi? Hayır, esin kaynağı bulmak için debelenme derdinde değilim. Yapıtların yüzergezerlik serüvenleri her vakit ilgimi çekti. Yoksa, Paris Köylüsü’ndeki kolaj tekniğinin Brecht’in İş Günlüğü’ndeki teknikle benzerliği olsa olsa görünüştedir. Gerçeküstücülük, imgeyazı işbirliğine en yüksek değeri biçen akım olmuştu. Şiir kitaplarında olağanüstü buluşmalar yaşandı. Şairlerin kolajı benimsemeleri ve kullanmaları yepyeni bir yazı hamlesi getirdi. Burada, yayıncıların desteği de, yönlendiriciliği de ufuklar açtı: Beni, Skira’nın dizisi çok etkilediydi gençlik yıllarımda; Başkalaşımlar’ın doğuşunda payı vardır o kitapların. Bertolt Brecht ÖZÜR VE DÜZELTİ Bu ara dergimizin başı teknik sorunlarla dertte. Sayfalarımız matbaaya internet yoluyla gönderilirken değişikliklere uğruyor, yazıların fontları değişiyor, puntoları büyüyor, yazılar alanların dışına kayıyor. Sütunların yeri değişiyor, başlıklardan kelimeler düşüyor... Son teknik arıza ise Selçuk Altun’un “Kitap İçin” sayfasının başına geldi. Sayfanın üstündeki “Kitap İçin” logosunun bazı harfleri düşmüş ya da kaymış ve anlamsız bir logo oluşmuş. Bu aksaklık nedeniyle “Kitap İçin”in bağımlı okurları, sevgili okurlarımız ve sevgili Selçuk Altun’dan çok ama çok özür dileriz. TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Turhan Günay Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 Yerel süreli yayın Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1121 11 AĞUSTOS 2011 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle