25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K B itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Antik kentlere şiirlisihirli yolculuk... ilge Umar, safran sarısı toz duman bozkırda antik kentlerin birinden çıkıp ötekine giriyor, çetelesine yeni çentikler atarak dolaşıyor mudur yine yaz sıcağında âlem denize girer, kıyı kentlerinde eğlenirken? Peki, siz n’apıyorsunuz? Otomobilinizi tatile sürerken apansız önünüze çıkıveren antik kent sapağını görmezden gelmeyi başarıyor musunuz yine? Sonra da tüh tüh edip, yahu dalgaya düştük, geçtik yolu, şimdi bu sıcakta da geri dönülmez ki diyor musunuz, bir sonrasında benzerlerini sürdüreceğinizi bilerek, ama kendi yalancılığınızla yüzleşmekten kaçınarak? vurguluyor. Ayrıca bıyık altı gülümsemeyle kentler için kaleme aldığı bu şiirlerin, ister “kapris” isterse “Türk şiirine büyük bir katkı(!)” olarak alınsın, buradan kalkarak yine de içten bir dileğini paylaşıyor bizimle: “Belki şiir meraklısı birkaç arkeoloji öğrencisi bu şiirlerden hareketle (Aiolis ile) İonia kentlerini hiç unutmamacasına öğrenir diye de umutlanıyorum doğrusu.” (II; 8) O halde Ersin’in, bu deneyimini ya da şiir sanatını, bilim, tarih, söylen, kültür temelinde kentlerle duygudaşlık kurabilmek için de kullanmaya giriştiği öngörülebilir pekâlâ. Nitekim yola çıkarken Doğer’i yönlendiren ilk dürtüler bu görüşü destekliyor görece. Şöyle diyor o: “Tüm bu şiirler –belki de daha doğrusu şiirimsiler, şiiri andıran dizeler 2009 yılı Aigai kazı çalışmalarının son dönemlerinde, özellikle Ekim ayında ekibin büyük bir kısmı işlerini bitirip kampı terk ettikten sonra –belki de can sıkıntısından kazı başkanı ile –yani ben ekip üyeleri arasında gelişen bir bilmeceoyun sonunda doğdu. (…) İlk bilmece şiir(de) … ekibin dizelerde gizli Myrina’yı keşfetmeleri zor oldu. (Ama) ısrarla oyunun devam etmesini isteyen öğrencilerim bu kitaptaki tüm şiirlerin motivasyonları, teşvikçileri oldular. Ne yalan söyleyeyim bu deneme, adını geçirmeden bir antik kentin dizelere dökülmüş öykülerini yaratma süreci benim de hoşuma gitti.” (I; 7) Gelin Ersin Doğer’in öğrencileri için oluşturduğu bu ilk şiirini okuyalım önce: “Gözümle gördüm./ ‘Gül parmaklı şafak’ söktüğünde/ elleriyle kurduğu iki tepeli kentin dışında/ Titnaios’un ağzında yıkanıyordu,/ ‘Tek göğüslü’ denen Ece./ Kuyruklu yalan bu,/ Onun iki memesi de yerinde./ O kent ki mezarlarında/ insandan çok tanrılar yatıyor.” (I; 29) İlk kitaptaki on beş Aiolis kenti için yazılan on beş şiirin ardından ikinci kitapta bu kez on iki İon kentine eklenmiş iki kentle birlikte on dört şiir daha yer alıyor. Bunlar da yine “2010 yılı Aigai kazı çalışmaları sırasında ekip üyeleri ve öğrencilerin teşvikleri ile doğ(uyor).” (II;7) Demek ki Ersin Doğer, bu şiirleri, Aigai’deki kazı çalışmaları sırasında verimliyor. Neresi bu Aigai diye soracak olursanız, gelin sözü yine Doğer’e bırakalım biz: “Myrina’dan denize dökülen Güzelhisar (Titnaios) Çayı’nı izlerseniz 1213 km. sonra üzerinde Aigai harabelerinin bulunduğu Gün Dağı’nın eteklerine ulaşırsınız. Ama bu rotayı kimseye tavsiye etmem, çünkü bir yol yoktur buradan. En iyisi siz Yeni Şakran’dan Yund Dağı köylerine ve oradan da Manisa’ya ulaşan karayoluna girin, 15 km. sonra Köseler köyü yoluna saparsanız o yol sizi Aigai kalıntılarının dibine kadar getirir. Yazarın bu yol tarif ısrarının nedenini sorabilirsiniz. Kendisi ekibiyle birlikte 2004 yılından beri yaz aylarını bu rüzgârlı Aiol kentinde geçirmektedir. Özellikle kenti yaz aylarında ziyaret etmeye karar verirseniz size tepede bilgi verecek birkaç öğrenciyi veya arkeoloğu her zaman bulabilirsiniz.” Ne dersiniz, Ersin’in önerdiği bu yoldan saparak kazı çalışmalarında oluşturduğu şiir halkasına katılalım mı biz de? ŞİİRİN HALKASINDAN ANTİK KENTLERİN BÜYÜSÜNE... Şiirlerde göze çarpan “dedi”, “diye” vb. kimi söyleyişler kentlerin öyküleri için birer gönderme dayanağı bağlamında alına11 Özgen Acar da olmasa, antik kentlerimiz, arkeolojik verilerimiz, kazıbilim üzerine verimlenen kitapları duyuran, yıldan yıla da olsa bunları tanıtan, bu konuda bütün bütüne zırcahil kalacağız demek ki… Bilge Umar, boşuna mı çabalıyor peki? Daha önceleri onun antik dönemin belli başlı coğrafyalarına, kentlerine yönelik “Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi” olarak hazırladığı başucu kitapları üzerinde durmuştum “Kitaplar Adası”nda. Tümü de İnkılap tarafından yayımlanan Lykia (1999), Karia (1999), Kilikia (2000), Karadeniz Kappadokia’sı /Pontos (2000), Lydia (2001), Aiolis (2002), Troia (2002), Trakya (2003), Mysia (2006), Paphlagonia (2007) sayılabilir. Bunlara yazarın Türkiye’deki Tarihsel Adlar (1993) ile Türkiye’deki Tarihsel Anıtlar (1995) kitapları da eklenebilir. Ülkenin tarihine, coğrafyasına düşkün her okuryazarın el altında bulundurması gereken kaynak kitaplar bunlar… Bir de çıldırtıcı yaz sıcağında, dağların doruklarında ya da eteklerde, bir vadide ya da kıyıda, börtü böcek arasında anaç bir sevecenlikle öğrencilerini başına toplayıp kazı yapmaya girişmiş o güzel gönüllü insanlar var… Toprak altından çıkardıkları her taş parçasına tansık gibi bakan, kazı alanıyla kazı evi arasında gidip gelmeyle örülü bir yaşam süren, akşamları diyelim bir lahdin başucunda halka olup ay ışığında türküler söyleyen, bu doğal ortamı kendi cennetlerinin özel köşesi gibi gören insanlar… Yurtseverlik, insan severlik bu değilse ya nedir? İşte bu çılgın güzellerden biri de aramızdaki dostluğun on yıllara dayandığı Ersin. Onun, Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ersin Doğer olarak İzmir üzerine kaleme aldığı kimi kitaplara değinmiştim Umar’ın kitapları gibi. Bu kez iki de şiir kitabı göndermesin mi Ersin? Ege Yayınlarınca yayımlanan Bilmece Antik Kentler I /Aiolis Şiirleri (2010), Bilmece Antik Kentler II /İonia Şiirleri (2011). “Meraklısına Notlar” başlığı altında şiirlerle bütünlenmiş geniş, zengin açılımlı, usulca yerleştirilmiş onlarca kaynakça ekli metinlerle birlikte. KENTLERİ ŞİİRİNDEN TANIMAK... Ersin Doğer, yola çıkarken daha, amacının, “söz konusu kentleri tüm boyutları ile ele alıp (bunlara) rehberlik yapmak” olmadığını bilir kuşkusuz. Ne ki bunlara antik kentlerin enikonu öyküleştirilen anlatısı gözüyle bakılmaması gerekiyor yine de. Çünkü söz konusu kentlerin geçmişten günümüze öyküsünün önümüze getirilişinden daha çok şiir kurucunun, kentin, kendini ille duyurmaya çabalayan şiirini bulmaya dönük çabalayışı biçiminde karşılanabilir herhalde bu şiirler. Belki de bu yüzden bunlarda bizi şiire götürecek ince, kırılgan bir yol üzerinde kayıp ilerliyoruz daha çok. İşte tam da bu anlamda, dıştan algılandığı kadarıyla yazarın, şiir kurma çabasına dönük duygulanımlarıyla izlenimlerini daha çok bir yaşamsal hesaplaşma notlarına dönüştürdüğü savlanabilirmiş gibi geliyor bana. Zaten “Meraklısına Notlar” başlığı altında yer alan satırlar birer metin olarak bunu pekiştiren örnekler halinde duruyor önümüzde. Doğer, “Şairin… duygularını açığa vurması. Bir antik kenti, adını vermeden okuyucuya bilmece formunda birkaç dize içinde anlatmak, dudaklarını kapatmadan konuşmak kadar zormuş meğer” (I; 41) derken de bunu vurguluyor bir bakıma. Ersin Doğer’in andığım bu iki kitabı, bütün bunlardan ötürü özgün bir yaklaşım içeriyor bana göre. Ancak bu şiirleri alımlamak için antikçağ, tarih, söylenbilim vb. konularda derinlikli bir bilgi birikimine gereksinim olacağı gibisinden bir düşünceye gidilmemeli. Böyle bir bilgisel tabana sahip olmak elbette çoğaltır okumayı, ama örneğin Homeros’un, ne bileyim dünyanın tarih atlasında çağların, Mısır’dan Balkanlar’a dek yayılan uygarlıklar coğrafyasının bilinmesi gerekmiyor mu, bu yetecektir. Yüzeysel bilgilerin de yeterli olacağı kanısındayım ben herhangi okuma için. Yeter ki şiir sezgisine, okuduklarını anlama yetisine sahip olsun okur, gerisi bir masal okurcasına güldür güldür gelecektir nasılsa… Doğer, tarihten, söylenden taşıdığı öyküleri, anlatıları kendi tanıklıklarıyla bilimsel verilere dayalı aktarımlarla süsleyip ortaya çok yönlü, özgün bir anlatı koyuyor böylece. Bunu yaparken popüler bir kazıbilim kaynağından yola çıkmak yerine bir yurttaş olarak yaşadığı toprakla içlidışlılığını, yaşadığı coğrafyaya, özellikle kenti Menemen’le yöresine vurgunluğunu ortaya çıkarıyor yalnızca. İlk kitaptaki notlar daha çok anılarla bu Ersin Doğer doğrultuda verilere yaslanırken ikinci kitapta yer alan “Meraklısına Notlar”ın daha çok deneme havası sızdırdığı görülebiliyor. Aynı şekilde ilk kitapta kaynakça gösterir, kimi alıntı karşılaştırmaları yaparken ikincisinde daha çok antik metinlerden alıntılara yer açmayı yeğliyor yazar. TAŞA TOPRAĞA BAKMA BİLİNCİNE SAHİP MİYİZ? İki kitaba dağılan toplam yirmi dokuz (15+14) şiir, bunlara eklemlenen notlarla birlikte okunduğunda insan halk dilinde kaleme alınmış popüler bir kazıbilim, söylenbilim, siyasal tarih, uygarlık tarihi, kültür tarihi, sanat tarihi, kent sosyolojisi vb. alanlara yoğunlaşılmış özgün bir kitapla karşılaştığı kanısına varıyor kolayca. Ancak yazarın sakınımsız paylaştığı kişisel duygulanımlar öyküleme bağlamında bunları daha cazip kılıyor denebilir bana göre. Gerçekten Doğer’in içli, sitemli, öfkeli, ama yer yer de alaysamalı bıyık altı gülüşleri eklendiğinde bu anlatıma, toplumsal yaşam anlamında yoğun duyarlıklarla da yüz yüze geliyoruz. Sözgelimi Göktepe Köyü muhtarı “rahmetli Hasan Amca siyatikli bacaklarıyla 3 km.’lik patika yolu”, “büyük bir iştahla”, yazarı “taşın yanına kadar götür”ürken, ona karşı beslediği sevgi yansıyor bu satırlardan. (I; 47) Aynı şekilde kırk yıl önce üniversite birinci sınıf öğrencisi olarak “ören yeri bekçisi Osman Bayraktar’dan al(dığı)” “ilk ciddi mesleki ders” de bu değerbilirliği vurguluyor. Çünkü “bu ilk ders (Doğer’e) ören yeri bekçilerine de kulak vermeyi ve onları dinlemeyi öğret”ecektir. (I; 63, 64) Ersin Doğer, antik kentleri çevreleyen yerleşim yerleri, kişiler, devlet kuruluşları sarmalındaki çeşitli ilişkileniş ağlarına değinerek uyarıda bulunmayı ihmal etmiyor. Sözgelimi “Melangapos (kenti,) orman arazisi içinde kalır ama kesilen veya yakılan tek bir ağaç için ortalığı ayağa kaldıran Orman İdaresi, onu hallaç pamuğu gibi atan definecileri engellemek için parmağını oynatmaz” (I; 46) derken, “Eskiden sadece gece eylemi olan kaçak kazıcılık son yıllarda artık gündüz gözüyle yapılır oldu. Hatta arazi gezilerimizde rastladığımız kaçak kazıcılar artık hiç istiflerini bozmadıkları gibi bizden danışmanlık hizmeti bile talep eder hale geldiler” (I; 59) derken bizi katı gerçekliklerle de yüzleştiriyor aynı zamanda. Buna göre yazar, kimi alaycı göndermelere zehir zıkkım vurgular yüklemiş oluyor. Böylece kazıların arkasında gölgede kalan gizemli derinliği, katmanları düşünmemizi sağladığı öngörülebilir Ersin’in. Ayrıca çocukluğuna, ilk gençliğine geri giderek o günlerde antikçağa karşı beslediği sevgiyi, ilgiyi bugünlere taşırken bunu destekleyici anlatılarını, anılarını paylaşıyor bizimle yazar. Kimi büyükleri de anarak… Sonuçta biz kitaplarda, Ersin Doğer’in, yaşadığı topraklarda, bir biçimde bize kendini gösteren, geçmiş uygarlıkların izini taşıyan bütün yapıtlara karşı, yakın bir akrabadan kalmış tek anı gibi bunu nasıl yücelterek bize aktardığının tanıklığını yapıyoruz. Yaşadığımız topraklara bir sunu elbette Bilmece Antik Kentler I /Aiolis Şiirleri ile Bilmece Antik Kentler II /İonia Şiirleri… Bunlar, yurda olduğu kadar bizlere de birer armağan. O halde bu neşeli kitaplar herkes için başucu kaynağı… Yoksa Yund Dağlarına mı sapsak, Ersin’in bu güzelim şiiroyununa katılmak için? 2011 SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1121 AĞUSTOS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle