Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Burçak Evren’den ‘ stanbul’daki talyan zi’ İstanbul sevgisini taçlandıran iz İstanbul eşsiz coğrafyasıyla, tarihiyle, binlerce yıllık zengin mimari mirasıyla, “kendini özgürce açık tuttuğu üslup çoğulluğuna” yepyeni boyutlar ekleyen bir büyük dünya şehri. Bu ihtişamlı pitoresk panoramayı taçlandıran on dokuzuncu yüzyıl sonu İstanbul’u iki bin yıllık mimari mirasıyla, kentsel dokusuyla bugünküden çok daha etkileyici bir görünüme sahip olmalıydı. Bugün artık başlı başına tarihsel belge niteliğini taşıyan İstanbul’daki İtalyan İzi, bu mirası konu alıyor. “İstanbul sevgisini hiç terk etmeyen”, bu kentte yaşamanın ayrıcalığını tadan, kentin tarihsel dokusuyla uyum içinde eserler inşa eden, estetik görselliği bir arada yürütmenin yükümlülüklerini ruhlarında ve düşüncelerinde yer eden, hizmet eden İtalyan mimarlarından, ressamlarından ve eserlerinden kesitler sunuyor. Ë Şener ÖZTOP stanbul’daki İtalyan İzi’ni hazırlayan Burçak Evren, sunuş yazısında şunları dile getiriyor: [Bu kitap] “19. yüzyıl ile 20. yüzyılın ilk yarısı arasında İstanbul’a gelip bu kentte iz bırakmış (18501950) ressam, heykeltıraş, mimar, müzisyen, eczacı, doktor başta olmak üzere çeşitli İtalyan sanatçı ve bilim insanlarının, her biri konusunda uzman yazarların ünlüünsüz, önemliönemsiz gibi kıstasları dışlayarak kendi beğenilerine göre yaptıkları bir seçkinin ürünüdür.” İki büyük imparatorluğa başkentlik yapmış olan İstanbul’un zengin uygarlık birikiminin bir parçasını teşkil eden “İtalyan izi” sanat, mimari, müzikte birçok değerlere sahip. İki yüz yılı aşkın süredir mimari özellikleri fevkalade olan; Osmanlı döneminde sanatsal inceliğin buluştuğu mekân Galata’dır. Mermer, kesme taş işçiliği yanı sıra, şekilli mermer oymalarla yapılan motifler (bezemeler), insan yüzlü kabartmalar göz kamaştırıcı bir güzelliği ve ustalığı saklıyor. Taş işçiliğinin mükemmelliği, çıkma balkonlu dış cephede ışıkgölge kontrastlı rölyef kabartmalar, karşılıklı dizilen binalar ve uzun perspektifli kıvrımlı yol... İSTANBUL’UN MİMARİ MİRASI VE RAİMONDO d’ARONCO Saray mimarı olarak çalıştığı Petersburg’tanİstanbul’a Rus Elçiliği binasını inşa etmek üzere gelen Gaspare Fossati ve Giuseppe Fossati kardeşler, 18371858 yıllarında İstanbul’da çalışır. Tiyatro oyunlarının sergileneceği tiyatro binası yapmak için hummalı bir çalışmaya koyulurlar. Gaspare Fossati, İstanbul için yakından tanıdığı İtalyan tiyatro geleneğinin mimari modellerini kullanarak tiyatro salonu projeleri de hazırlar. Bunlardan en önemlisi Naum Tiyatrosu olarak bilinen tiyatro binasıdır. 18461848 tarihleri arasında yapımı tamamlanan 1500 kişilik kapasitesi olan tiyatro, “İstanbul’un kültürel yaşamında önemli bir rol oynamış, görkemli etkinliklere sahne olmuştu.” Naum Tiyatrosu, İtalyan operası bakımından İstanbul’u Avrupa’nın sayılı kültür merkezlerinden birisi durumuna getirir. Maalesef tiyatro binası iki kez yanma tehlikesi atlatmış onarılmış fakat son yangında tamamen yanarak tarihe karışmıştır. Bu iki değerli mimarın yaklaşık elliyi bulan tasarımları, özellikle Tanzimat döneminin kentsel reformlarının belgeleri olarak da değerlendirilebilir. Fossattiler, 1858’de İtalya’ya döner. İstanbul’dan çok olumlu izlenimler ve duygularla ayrılırlar. Yüzyıllar boyunca tarihe tanıklık eden, yedi tepeden kültürel zenginliğin doyumsuz siluet değerlerini tabiat anayla birlikte sunan, “makyajsız güzel bir kadın” görünümünü her daim sezinleten, deniziyle bütünleşen: Surlar, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultan Ahmet, Süleymaniye (görkemli Sinan camileri), küçük geç Bizans kiliseleri, Boğaziçi’nin akıllara durgunluk veren peyzajı, saray ve yalılarının Venedik benzeri dizilişi, III. Ahmet Çeşmesi’nin mimariyle estetik güzelliğin kucaklaşması, Nuruosmaniye’nin Barok çizgileri, rokoko bezemeli olağanüstü çeşmeler bu büyük dünya şehrinin nirengi noktaları değil midir? “İstanbul sevgisini hiç terk etmeyen” bir diğer mimar da Raimondo d’Aronco. Onun çalışmalarından kesitleri sunmadan önce, bir belirleme yapalım: Mimar, ilkin Osmanlı mimarisini en ince ayrıntısına kadar inceler. İlk olarak depremden zarar gören okul, cami ve çeşmelerin onarımlarıyla ilgilenmeye başlar. Daha sonra Kapalıçarşı, Dolmabahçe Sarayı, Feriye Sarayları, Ayasofya vb. sivil ve dini mimarilerin restorasyon işlerinde başarılı çalışmalar yapar. Edindiği izlenimler, araştırmalar sonucunda” kariyerinin en önemli çalışmalarını on yedi yıl kaldığı ve sarayın mimarı olarak geçirdiği İstanbul evresinde gerçekleştirir. Bütün bunlar onun özgün bir tasarımcı olduğunun ipuçlarını verir. İstanbul’un biçim zenginliklerini birleştirerek özgün bir mimarlık dili oluşturan D’ Aronco, 1900 yılından sonra ‘art nouveau’ eğilimlerin ağırlığını duyurduğu bir anlayışa yöneldi. Sultan’ın resmi terzisi M. Botter için tasarladığı büyük konut, meslek yaşamında bir dönüm noktası oldu. Öte yandan, önemli tasarımları arasında “Yıldız Sarayı yapıları başta gelir. Yıldız Saray’ında gerçekleştirdiği yapılar Avrupa mimarlık örneklerine daha yakın çizgiler taşır. Lineer bir şema içinde yan yana eklenmiş bölümlerden oluşan Şale Köşkü, Huber Malikanesi. Sayıları otuzu bulan konutlar. Koruluk, İngiliz Bahçesi konseptini yansıtan doğal ve pitoresk düzenleme için yaptığı önemli tasarımları arasındadır. 1908’de İstanbul’dan ayrılır. Yaşamının son yıllarında melankoli ve yalnızlık içinde geçirir. 28 Mart 1932’de San Remo’da vefat eder. Cumhuriyet döneminde Ankara’nın ilk günlerinde değişim ve dönüşüm sürecinde katkıda bulunan bir Levanten mimar da Giulio Mongeri. Kariyerinin neredeyse tamamını Türkiye’de geçiren Mongeri, ikinci döneminde yapıcılıktan çok eğitimcilik alanında çalışmalara girişti. Sanayii Nefise’de çeşitli aralıklarla hocalığını sürdürür. Mongeri’nin en tanınmış eseri Saint Antoine Kilisesi ve Bursa Çelik Palas’tır. Mongeri, Türkiye’den ayrılarak İtalya’nın Venedik kentine gitti ve 1953’te öldü. Bununla birlikte, Dolmabahçe (İnönü) Stadyumu’nu (1947) yapan mimar Paolo ViettiVioli’yi anmadan geçmeyelim. RESİMDE İTALYAN İZİ Albümkitabın bu bölümünde bakış açıları farklı gözlerden, yazarların değerlendirmeleri yer alır. “İstanbul âşığı ressam” İtalyan Amadeo Preziosi 1851’de İstanbul’a yerleşti. Sultan Abdülhamit’in saray ressamı oldu. “Dervişler”, “Çingeneler”, “Sakalar”, “Nargile”, “Kapalıçarşı’dan Bir Görünüş” onun önemli tabloları. Osman Öndeş’in deyişiyle “Bir ömür boyu ruhça Türk kültürüne karışmış, gönül vermiştir.” İstanbul’a genç yaşta büyük bir heyecanla gelen ünlü İtalyan yazarı Edmondo de Amicis’in izlenimlerini yazdığı “İstanbul” (1874) adlı kitabın gravürlerini çizen ve yazarın yol arkadaşı ressam Cezare Biseo’dur. Osmanlı saray ressamı Fausto Zonaro, her eserinde, Türkiye’ye olan sevgisini resmetti. Doğasını, insanını, toplumsal yaşamını renkleriyle, ruhuyla yansıttı. Çalışmalarını çoğunlukla açık havada, kendi atölyesinde hazırladı. Bir diğer oryantalist ressam da Jean Giovanni Brindesi’dir. İstanbul’da yirmi yıl kalır. Tablolarında içinde yaşadığı döneme tanıklık eden gündelik yaşama ilişkin belgesel çalışmalarıyla dikkat çeker. Ünlü İtalyan ressam Leonardo de Mango da İstanbul’a âşık, tutkun ve sevgisini hiç terk etmeyen oryantalist üslupta ışığı çok iyi kullanan bir sanatçıdır. 1930 yılında uzun süre çalıştığı İstanbul’da öldü. Burçak Evren’in büyük bir özveriyle, titizlikle hazırladığı İstanbul’daki İtalyan İzi, birçok yazarın katkılarıyla, “ortak heyecanlarıyla”, nefis görselleriyle, grafik tasarımıyla, özenli baskısıyla başvuru niteliğinde bir albümkitap meydana gelmiş. Sanatseverlerin gözlerine ve okumalarına sunulmuş. Tabii ki bu albümkitabın oluşmasına imkân sağlayan Ferroli’ye de bir sanatsever olarak teşekkür etmek isterim. İstanbul’daki İtalyan İzi/ Burçak Evren/ Ferroli Yayınları/ 248 s. AĞUSTOS 2011 SAYFA 13 İ Burçak Evren’in büyük bir özveriyle, titizlikle hazırladığı İstanbul’daki İtalyan İzi, birçok yazarın katkılarıyla, “ortak heyecanlarıyla”, nefis görselleriyle, grafik tasarımıyla, özenli baskısıyla başvuru niteliğinde bir albümkitap meydana gelmiş. Sanatseverlerin gözlerine ve okumalarına sunulmuş. Tabi ki bu albümkitabın oluşmasına imkân sağlayan Ferroli’ye de bir sanatsever olarak teşekkür etmek isterim. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1121 11