06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Mavisel Yener, Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. [email protected] ÇOCUKGENÇLİK EDEBİYATIN SESSİZ KAHRAMANLARI Kitabı sonuna kadar heyecanla okumamızı sağlayan, kurgusu mu, konusu mu yoksa dili mi? Dilden dile çevrilirken, yazarın üslubunda değişiklik olmaması ve neredeyse aynen korunabilmesi olası mı? Çevirmenlere sorduk, bir dilden ötekine çevirdikleri kitaplar hakkında neler söyleyecekler diye... Konuğumuz, Murat Batmankaya. ? Söyleşi: Aytül AKAL evirmen olmak hayaliniz miydi? Şair olmak istiyordum, yazar olmak… Beceremedim. Çevirmen olabildim mi, ondan da pek emin değilim. Lakin çalıştığımı, özendiğimi, hatalarımı zamanla kapattığımı söyleyebilirim. Büyüyünce muteber bir çevirmen olurum belki… Hangi dilden çeviri yapıyorsunuz? Şimdiye kadar kaç kitap çevirdiniz? İnternette araştırmaya çalıştım, o kadar farklı türlerde ve farklı yayıncılarda kitaplarınız var ki, sayamadım. Çevirilerinizin kaçı çocuk ve gençlik, kaçı yetişkin için? Bir tek Alman diline çeviri düzeyinde hâkimim galiba. Diğer diller koltuk değnekleri bana… Karşılaştırma yaparken işime yarıyorlar. Ağırlıklı olarak felsefe ve edebiyat çevirdim. Üstelik başka başka adlarla… İlle de kapakta görünme kaygısı taşımadım. İlle de nüfus cüzdanımda yazan adımı kullanma ihtiyacı duymadım. Kabul görmüş, nitelikli yayınevlerinin çoğuyla çalıştım. Danışman, editör, redaktör, yayın yönetmeni olarak da katkıda bulundum yayınevlerine. Yüzün üzerinde çocuk kitabı çevirdim mesela. Thomas Brezina (30 kitaptan fazla), Joadrich, Angela SommerBodenburg, Oliver Hassencamp, Ulf Blanck, Otfried Preussler, Gudrun Pausewang ilk aklıma gelenler. Saymadım, ama sanırım 4050 kitap da yetişkinler için çevirdim: Fromm, Adler, Freud, Nietzsche, Schopenhauer, Kafka, Kleist, Jaspers vs. Bir de diliçi çeviri dediğimiz çalışmalarım var: Sergüzeşt, Bize Göre, Dürdane Hanım… En çok hangi türde ve hangi yaş için çeviri yapmayı seviyorsunuz? Ayrım yapmak zor. Metnin içine girip giremediğime bakıyorum öncelikle. Satır aralarını okuyup okuyamadığıma… Üslubu, dil örgüsünü, anlamı ne kadar eksiksiz dilimize aktarıp aktaramayacağıma… Çok dağılmamaya da özen gösteriyorum. Bir arkadaşım var; Almanya’da yaşıyor. Yalnızca çeviri yaparak yaşıyor ve yalnızca Shakespeare çeviriyor. Üstelik her on yılda bir yeniden çeviriyor. Bu çok hoşuma gitmişti. Çevirmenlerin de belirli yazarları olabilse keşke… Ve yalnızca onları çevirseler. Çocuk kitabında Pausewang’ı kışkırtıcı bulduğumu itiraf etmeliyim. Belki biraz da Preussler… Diğerleri pek maharet gerektiren kitaplar olmadı ne yazık ki… Ben değil, başkası da çevirse fark etmezdi. Bunu şunun için söylüyorum: Vaktiyle kitap alırken kimin çevirdiğine de bakılırdı. Şipal çevirisi, Eyüboğlu çevirisi denirdi. Şimdi dil bilmek çeviri için yeterli görülüyor. Ne hazin! Neredeyse Neitzsche ile ilgili bütün kitapları siz çevirmişsiniz. Felsefeye mi hayranlığınız, yoksa Nietzsche’ye mi? Bilmem. Bir gün üniversiteden iki hoca bana, “Felsefe eğitiminizi Almanya’da mı aldınız?” diye sormuşlardı. “Henüz öğrenmekte Ç yim ve hiç felsefe eğitimi almadım, lisedekini saymazsak.” dediğimde hayli şaşırmışlardı. Nietzsche’ye gelince… Tüm eserleri çevrilmemişti dilimize. Zerdüşt dışında 45 kitabı vardı. “Tek akıllı sen misin?” dediler bana, “Ardında bıraktıkları, yaşarken yayımlanmamış metinleri dahil tüm çalışmalarını basalım.” dediğimde. Çok güldüler, çok eğlendiler benle… Yurtdışında ciddi kadrolarla yapılıyor böylesi işler. Zamana yayılarak, kılı kırk yararak. Ben elimi taşın altına koydum ve başladım çevirmeye, çevirtmeye… Okur da iltifat etti. Mahcup olmadım. Çevirisini yaptığınız kitapları siz mi seçiyorsunuz, yoksa yayıncılar mı size öneriyor? İkisi de oldu. Yaşamak için çeviri yapmak zorunda olmadığımdan özgür davranabildim. Bazen bana önerilen kitapları reddettim. Yerine aynı kulvardaki başka bir kitabı önerdim. Kimileri kabul etti. Çalıştığım editörlerden biri bana, “Siz çevirmen gibi davranmıyorsunuz!” deyince, haddimi bilmediğimi gördüm ve frene bastım. Bir daha da kitap mitap önermedim yayınevlerine. “En sevdiğim” diye ayırdığınız bir çeviriniz var mı? Zerdüşt’ü beğenirim, ama eksik bulurum. Hâlâ Osman Derinsu çevirisini aşamadığımı düşünür, kahrolurum. Dahası, Derinsu’nun çeviriyi özgün dilden yapmadığı halde ulaştığı düzey, duyduğum acıyı ikiye, üçe katlar. Keşke bu kitabı yeniden yeniden çevirebilsem. Zira anlam olarak yaklaştığınızda sesi kaybedebiliyorsunuz. En çok satan çeviriniz hangisi oldu? Brezina çevirilerim çok sattı. Nietzsche çevirileri de… Kaplan Takımı dizisi yılda üçdört baskı yaptı. Çevirdiğiniz kitapların birçoğunun uzun başlıkları var: “Berenice Yüreğinin Peşisıra Giden Genç Bir Kız,”, “Tanrı’nın Küçük Meleği” ve hatta kendi yazdığınız kitapların bazılarının başlığı da uzun: “Marmara’da Bir Balık Olarak Haydarpaşa.” Uzun başlıkları sevdiğiniz söylenebilir mi? Hanna birebir çeviridir. Virgülüne dokunmadım. Berenice’de ise müdahale ettim. Keşke etmeseydim. Özgün adı Berenice’nin Saçı’ydı. “Bu isimdeki kitabı kimse satın almaz,” deyince büyüklerimiz, ikna oldum. Bir bildikleri vardı hiç kuşkusuz. Haydarpaşa kitabı bir armağan bana. Önsözde şöyle dedim: “İtiraf etmek gerekirse, Haydarpaşa’yı yazmak içimde yangınlara sebep oldu.” Kitap çıktıktan sonra da Haydarpaşa yandı – tesadüf işte. Uzunluğun sebebi ise “balık”, zira bu sözcük “sığınak”, “kale” anlamına geliyor Uygurlarda. En kısa böyle söyleyebildim. Yoksa kısa isimli bir kitabım var: Galibala. Kitap künyelerinde Yazar, Hazırlayan, Katkıda Bulunan, Çeviren, Sadeleştiren, Yayına Hazırlayan gibi görevlerle yer alıyorsunuz. Gazete ve dergilerde yazılarınız, ropörtajlarınız, ayrıca geçmişinizde televizyon kanallarında yapımcılığınız da var. Haydi itiraf edin, bütün bu çok yönlü işlerinizin içinde en çok sevdiğiniz hangisi? Benden itiraf istiyorsunuz; buyurun: Yaptığım tüm işler, aslında hiçbirinde başarılı olmadığımı düşündürttü bana hep. Ne kadar maymun iştahlı ve ayran gönüllü olduğumu… Hiçbir işte dikiş tutturamadığımı… Ama bir şey daha söyledi tüm bu işler bana: “Yaşamışsın be Murat!” Çok kısa bir ömre sığdırdım bunları. Almanya’da çok sevilen yarışma programının yapımcısıydım. Kameraman ola Murat Batmankaya Murat Batmankaya: Ankara Üniversitesi, Basın Yayın Yüksek Okulu, RadyoTelevizyon Bölümü’nden 1992 yılında mezun oldu. Bir süre TRT’de çalıştıktan sonra, mesleğini Almanya’da sürdürdü. Pro7 ve RTL’de program yapımcısı olarak çalıştı. 19962000 arası Hürriyet ve Sabah’ta muhabirlik, editörlük ve yayın yönetmenliği yaptı. Radikal Kitap’a üç yıl boyunca “Geçmiş Zaman Tesellileri” başlığı altında makaleler yazdı. Çeşitli dergilerde şiir, öykü, deneme ve eleştirileri yayımlandı. Say Yayınları’nda yayın yönetmenliği görevini yürüttü. Halen Çizmeli Kedi Yayınevi’nin kurucusu ve yöneticisi. rak girmiştim işe üstelik. Ankara’da yaptığım radyo programı yıllarca yayımlandı. Yönetmenliğini Ertem Göreç’in yaptığı ilk meclisin kuruluşunu anlatan belgeselde oynadım. Dünyanın en büyük üçüncü deri konfeksiyon fuarını düzenleyenler arasında yer aldım. Fuar süresince üç dilde günlük gazete çıkardım. Defileler düzenledim. Reklam ajansı kurdum. Ukrayna ve Azerbaycan uçaklarında ücretsiz dağıtılan Rusça moda dergisi çıkardım. Beste yaptım, şarkı sözü yazdım. 1 Numara Hearst Grubu’nda üç dergi çıkardım. Ameliyat kayıtları yaptım. Attilâ İlhan’ın bir şiirini senaryolaştırıp kısa metraj filmini çektim. Tekrara düştüğümü düşündüğüm anda vazgeçtim hepsinden. Kimse de, “Sen iyiydin yahu!” demedi. Ve son 5 yılda kabuğuma çekildim büsbütün. Ne kadar süreceğini bilmediğim kış uykusundayım. Siz de yazıyorsunuz, hem de farklı türlerde. İçinde kaybolmadan, bu kadar farklı türe nasıl hâkim olabiliyorsunuz? Yazdığınız çocuk kitapları var mı yoksa sadece yetişkinler için mi yazdınız? Yazmak yapabildiğim en kolay iş. Asıl korkum okura ulaşmasında… Ödül aldığı için, altı yıl direndikten sonra mecburen yayımlan masını kabul ettiğim bir şiir kitabım var: “Galibala” Bulana aşk olsun! Gömdüm desem yeridir. Büyük bir yayıneviyle iki sözleşme imzaladım. Kitaplar hazırdı. Hayli emek isteyen işlerdi. İçime sinmedi, vazgeçtim yayımlamaktan. Çocuklar için, gençler için yazdım, editörüm beğenmedi. Ben hiç beğenmedim. Buzlukta bekliyor şimdi. Radikal’de yazdıklarımı kitaplaştırmak istediler. Yakıştıramadım kendime… Dansözlere taş çıkartan kıvırtmalarla unutturdum kendimi. Bir “Nietzsche Sözlüğü” yazmak istedim hep. Yüzlerce madde karaladım. Bıraktım. “Selim İleri Sözlüğü” hazırlamaya yeltendim. Bir kısmını Eşikcini’nde yayımladım da… Sonra bir kitaba aldılar. Ancak Selim İleri’den korktuğum için devamını getiremedim. Çeviri yaparken, eğer hayattaysa, kitabın yazarı ile iletişim kuruyor musunuz? Biraz geri kafalı sayılırım bu hususta. Metin ile o metni üreteni ayırmak isterim. Zira yaratıcının bile bazen yarattığına tam hâkim olamayacağını düşünürüm. Pek çok edebi eserin yerini belirleyen genellikle eleştirmenler olmuştur, yazarı değil. Bir de çok talihsizim ben: benim sevdiğim yazarların hepsi ölü! Siz aynı zamanda editör ve yayıncısınız. Bir kitabı, editör ya da çevirmen kimliğinizden uzaklaşıp da, aksaklıklarına takılmadan rahatça okuyabiliyor musunuz? Mesleki deformasyon. En son kendim için ne zaman bir kitap okudum anımsamıyorum bile. Okuyamıyorum zira. Ya çeviriye takılıyorum, ya tashihlerde kayboluyorum ya da baskı hatalarında… Editörlüğünü yaptıklarımda çevirmene, çevirmenliğini yaptıklarımda da editöre atıyorum hep kusuru. Sütten çıkmış ak kaşık gibi yaşıyorum. Ama asıl tehlike taşımayı arzuladığım “yazar” ile taşıdığımı sandığım “yayıncı” sıfatlarında… Birbirlerinden hiç hoşlanmıyorlar. İkisini barıştıracak birini ihtiyacım var; onu da kim kaybetmiş ki ben bulayım. Sizce Türkiye’de yeterli sayıda, yetişmiş, konusunda yetkin çevirmen var mı? Olmaz mı? Okullar yetiştirebilse, editörler sabredebilse, yayıncılar emeklerinin karşılığını verebilse… Günümüzde herkes mümkünse yorulmadan para kazanma derdinde. Yalnızca iyi bir çeviri yapmış olmanın hazzı peşinde koşanların sayısı sanırım çok değil. Sözcüklerin kokusunu, boyunu posunu, kılığını kıyafetini, derdini, dediklerini, derinliğini, değmek istediklerini bilmeyenler için nedir ki çeviri! Google da yapıyor bu işi. Para falan da istemiyor üstelik. Derinsu olmasaydı Zerdüşt çevirmezdim, Şipal olmasaydı Kafka… Hadi söyleyeyim: Almancaya âşık olmasaydım yapmazdım çeviri! ? Yayıml telikli o tanbul daşları masam Günü i Haliç’te kimsel ya” diz anlatm ? M rını da gö gereken Haliç’ den birin yor kam de, kırm var. Ev R ödedikle atıyor, so lar var. R maşırlara Daha film kare meli” du Geçm Haliç, hiç yine de H cak pek Görkem şanan hü kir bir se rini seve Rojin yaşındak trafikte s satıyorla rıldığını ö sını gide babaann Sevgi yu tek değiş ailenin g rı, korku gerçeğin H Bir m karşıl Rojin derha gö sonsuz… ? A. AK Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com [email protected] SAYFA 24 ? 8 ARALIK 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1138 da yıllard masal bu lara okuy öğrencile çünkü el Bazen öğ piyle haz CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle