23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Çakır’dan efsane futbolcunun hayatı Taçlı Kral Metin Oktay Metin Oktay hakkında bir kitap yazmak zordur. Çünkü bugünün egemen kültürü ve değer yargılarıyla Metin Oktay’ı anlamak kolay değil. Futbol tarihimize “Taçsız Kral” olarak adını yazdıran Metin Oktay salt topla ilişkileri iyi olan, rakip ceza alanının her yerinden kafa ve vole vuruşlarıyla belleklerimizde yer eden bir golcü değil aynı zamanda bir insandı. Ahmet Çakır, Taçlı Kral Metin Oktay adlı kitabında büyük futbolcunun yaşam serüvenine odaklanıyor. ? Metin TÜKENMEZ etin Kurt’un Gladyatör adlı kitabında yazdığına göre Metin Oktay bir sosyalisti, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmemesi için imza kampanyasına adını yazdırmıştı. Yaşadığı ve özellikle yıldızının parladığı yıllarda bırakın sosyalist olmayı sosyal demokrat olmanın bile öcü, düşüncenin suç olduğu, bir parti adını ağzınıza aldığınızda “futbola siyaset karıştırmak” suçlamasıyla karşılaşıp futbol alanlarını oy toplamanın en kestirme yolu olarak görenlerin at oynattığı bir dönemde ayakta kalabilmek için Metin Oktay olmak gerekirdi. Salt Galatasaray’ın değil tüm futbolseverlerin sevgilisi olabilmek… Metin Oktay’ın sosyalistliği onun aleyhine kullanılmadıysa bunun tek nedeni halkın sevgilisi olmasıydı. Aynı yollardan geçen adaşı Metin Kurt Galatasaray ve ulusal takımda oynarken nasıl baş aşağı edildi? Ulusal takımda oynarken birkaç yıl içinde kendini 2. Lig’deki Kayserispor’da oradan da alt liglerden Yedikule’de buldu. Oysa dile getirdiği, uğraş verdiği, örgütlemeye çalıştığı futbolcu arkadaşlarını bir sendikal hareket etrafında birleştirmek istemesiydi bütün çabası. O çaba koskoca bir kariyerin belki de bir yaşamın hiçlenmesine değin vardı. Ama Metin Oktay’a dokunulamadı. Çünkü halkın sevgilisiydi, çünkü Galatasaray’ın Gündüz Kılıç ile başlayan büyüme süreci Metin Oktay ile doruğa çıkmıştı. Metin Oktay bir futbolcudan öte çok şey olduğu için ona dokunamadılar. Sadece bu nedenle de Metin Oktay hakkında bir kitap yazmak kolay değil. Hele Metin Oktay kitabını yazacak olan bir spor yazarıysa daha da zordur. BİR FUTBOLCU DOĞUYOR Türkiye’de spor yazarı denildiğinde belleklerde şekillenen nedir? Özellikle televizyon sonrası düzeyli spor yazarlarının giderek sayılarının azalması, mesleğin onurunu ayakta tutmaya çalışanların “geri kafalı”, “çağdışı” olarak değerlendirildiği bir dönemde hangi spor yazarı Metin Oktay kitabı yazmaya cesaret edebilir. Doğaldır ki, ülkesinin sorunlarına olduğu kadar futbolun değerler sisteminde gösterdiği kaymaya karşı da bir tavrı olan, yazı yazmanın manavdan domates almak olmadığının ayırtına varabilen, kültürümüz ve özelliklede dilimizin inceliklerini bilen bir spor yazarı yazabilirdi Metin Oktay’ı. Aynı zamanda, değerli okuyucumuz Tarık Konal’ın dediği gibi “Dilimize sahip çıkmak benzersiz devrimci Atatürk’e olan borcumuzun birazını olsun ödemektir.” Ahmet Çakır en azından bu borcun farkında, ödemek için de çabası olan bir meslektaşımız. Ahmet Çakır edebiyata düşkünlüğü nedeniyle spor yazarlığının ötesinde bir yer edindi yazın dünyamızda. 1980 yılında sansür konulu araştırmasıyla Yunus Nadi ödülü kazandı. 1982 yılında Dostun Ölümü adlı öykü kitabı Akademi Kitabevi ödülünü aldı ve Varlık Yayınları tarafından yayımlandı. Çok sayıda radyo oyunu yazdı ve uyguladı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanını sahneye uyarladı ve bununla ödül kazandı. Oyun, Prof. Dr. Özdemir Nutku tarafından İzmir’de sahnelendi. TRT ve Gazi Üniversitesi gibi kuruluşların ortak kararıyla “spor basınında Türkçeyi en iyi kullanan yazar” ödülüne layık görüldü. Ahmet Çakır dokuz kitabından sonra onuncusunu Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi, efsane 10 numarası, Metin Oktay için yazdı. Biz ona hep Taçsız Kral olarak bilirdik ama Ahmet Çakır kitabının adını Taçlı M tulmuştum. Okuldan çıkar çıkmaz elimizde kitaplar kalenin arkasına geçer, kaçan topları gene onlara atardık.” Metin Oktay’ın futbola başladığı yıllar Anadolu insanının büyük sıkıntı ve yokluk içinde olduğu İkinci Dünya savaşı yılları sonrasına denk düşer: “Yünleri, paçavraları kuzu derisiyle dikip futbol topu yapardım. Sert olurdu o toplar. İyi de zıplardı. Mahalle maçlarında kimimiz Vahap Özaltay olurdu, kimimiz Sait Altınordu, kimimiz de Fuat Göztepe. Ama ben hep Sait olurdum” diyor yokluk ve yoksunlukla birlikte özlemlerini anlatırken… Metin Oktay’ı ilk keşfeden insan İzmir’in amatör kulüplerinden Damlacık’ın antrenörü Arif Hantal’dır. Arif Hoca Me Ahmet Çakır dokuz kitabından sonra onuncusunu Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi, efsane 10 numarası, Metin Oktay için yazdı. Biz ona hep Taçsız Kral olarak bilirdik ama Ahmet Çakır kitabının adını Taçlı Kral Metin Oktay koydu. Kral Metin Oktay koydu. Yoksul bir ailenin sekiz kız çocuğunun hayatta kalan üçünden sonra 2 Şubat 1936’da dünyaya gelen Metin Oktay, futbolla ailesinin Karşıyaka’dan Alsancak’taki işçi lojmanlarına taşınmasıyla tanışır. İngiltere’nin Everton takımının futbol akademisini yönetenler Wayne Rooney’nin futbol aşkının Everton Stadı’na çok yakın oturmasıyla ilintili olduğunu söyler. Metin Oktay’da Alsancak Stadı’nda o dönemin ünlü futbolcularını izleyerek futbola gönül verdi, Saitler, Fuatlar, Vahaplar… O günleri şöyle anlatıyor Metin Oktay: “Alsancak İlkokulu’nun penceresinden o büyük futbol yıldızlarına bakarken, futbol aşkına tu tin Oktay’a “Çok çalış, çok çalış. Bir gün çok büyük futbolcu, çok büyük golcü olacaksın” diyerek onu daha iyi futbol oynamaya özendirirmiş. O günleri şöyle anlatıyor Metin Oktay: “Damlacık takımıyla Çeşme’de Alaçatı’ya bir özel maça gitmiştik. O gün Alaçatı’da iki gol attım. 41’lik galibiyetin sevinciyle İzmir’e dönerken Arif Hantal cebinden kırmızı bir ikibuçukluk çıkardı ve ‘bu para iki güzel golün ödülü olsun Metin’dedi. Arif Hoca’dan aldığım kırmızı ikibuçukluk, futboldan kazandığım ilk paraydı.” KADIKÖY’DE BİR GALATASARAYLI Metin Oktay’ın yıldızı genç Ulusal takımda parlar. Ama onun ilk düşüncesi futboldan çok yoksul ailesine yardımda bulunmaktı. O sıralar tekliflerde gelmeye başlar. İstanbul’da gazeteci Orhan Vedat Sevinçli ve antrenör Cihat Arman ile birlikte Beşiktaş Kulübü’ne giderler. Cihat Arman Sabri Usoğlu’na “işte ağabey, bahsettiğim Metin bu” der. Usoğlu “Ne istiyor?” diye kükrer. İstediği ailesine katkı 8 için bir pamuk ipliği makinesidir. Bu makinenin ederi ise 6 bin liradır. Beş yıl karşılığında altı bin lirayı duyan Sabri Usoğlu küplere biner, “Ben o parayı Recep’e vermedim be! Sen kim oluyorsun? Bir Recep Adanır mısın yani? Usuğlu’nun bu çıkışı üzerine Metin Oktay teşekkür edip odadan çıkar. Bu transfer hikâyesinin bir başka yanı olduğunu da yazar Ahmet Çakır. Söylendiğine göre Metin Oktay’a Beşiktaş Kulup binasında baba Hakkı’nın ceketi giydirilir. Ceket Metin’e bol gelir ve Metin’in transferi ilginç bir nedenle gerçekleşmez. “Omuzları dar, bundan santrfor olmaz!”. Galatasaray Kulübü de Metin Oktay’a kayıtsız kalmaz. Onu izlemeye giden efsanevi teknik adam Gündüz Kılıç İzmir’de yirmi dakika izlediği Metin Oktay için yöneticilere direktif verir: “Bu çocuğu mutlaka alalım.” 11 Temmuz 1955 günü, 19 yaşındayken Metin Oktay, kendisine transfer ücreti olarak ödenen bir Chevrolet marka otomobil karşılığında Galatasaraylı olur, beş yıllık sözleşme imzalar. 1956’da Galatasaray’da gol kralı olduğu günlerde ben dünyaya geliyorum. Beşiktaşlı subay dayım Metin Oktay’ın adını bana verir. Onun futbol oynadığı dönemde olmasa da futbolu bıraktıktan sonra alçak gönüllü bir yaşam biçimi olduğuna tanıklık etmişimdir. İzmir’de jübile maçında kendini marke eden 18 yaşındaki genç futbolcunun maç sonunda fotoğraf çektirme isteğine verdiği yanıt da Metin Oktay’ın yaşama abartısız yaklaşımının bir göstergesidir. Şöyle der Özer’e: “Maçın kahramanı sensin. Ben seninle fotoğraf çektirmek istiyorum.” Beyoğlu’ndaki kulüp binasına gittiğinde etraftaki kahvehanelerde halk ile sohbetleri, döneminin en çok para kazanan futbolcusu olduğu halde parada pulda gözü olmaması, kazandıklarını ihtiyacı olanlara vermesi Metin Oktay’a özgü bir davranış olsa gerek. Henüz yirmi yaşında, futbol dünyamızda kırk yılı aşkın bir süre konuşulan 1956’daki 31’lik Macaristan zaferini yaşayan Metin Oktay’ın hayatını, Ahmet Çakır bir belgesel tadında, ama zaman, zaman insanı güldüren, düşündüren, elinden tacı alındığında üzen, bazen duygu dalgalanması yaşatan, fotoğraflarla bezenmiş akıcı, duru bir Türkçe ile ele almış, kitaplaştırmış, hepimiz için başvuru kaynağı olabilecek bir yapıt haline getirmiş. Kendisinin de altını çizdiği gibi Taçlı Kral Metin Oktay onun hakkında yazılan ilk kitap değil ama en kapsamlısı diyebilirim. Ne zaman Metin Oktay’dan söz açılsa bana adını vermekten övündüğüm ama dostluğuyla onur duyduğum bir büyük insan aklıma gelir. Bir de, Milliyet Gazetesi adına İzmir’den Galatasaray maçına gelmesi ve Ali Sami Yen’in Basın Tribünü’ne alınmamasının karşısında çektiği acının yüzüne yansıması… Sonuçta orada bulunan herkesin ortak tepkisiyle Basın Tribünü’ne alındı ama yüzündeki acı belleğimden hiçbir zaman gitmedi. Fatma Oktay biricik oğlu Metin Oktay’a “devlet kuşum” der. Ailenin prensi Metin Oktay ülkemizin futboldaki tek büyük kralı olur. Halkın sevgilisi Metin Oktay’ın heykeli Fenerbahçe’nin Dereağzı Tesisleri’ne yakın bir yere dikilir. Tüm futbolseverler gibi Fenerbahçeliler de Kral’ı bağrına basar. Yine bir Galatasaraylı gol kralı Hakan Şükür de Metin Oktay kadar olmasa da futbolseverler tarafından sevilir. Peki, bugün Hakan Şükür’ün yontusu Kadıköy’ün herhangi bir yerine dikilebilir mi? Bugün yaşanan değerler kayması buna izin verebilir mi? ? Taçlı Kral Metin Oktay/ Ahmet Çakır/ Kendi Yayını (İletişim: 0 212 269 68 28)/ 318 s. ARALIK 2011 ? SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1138
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle