Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D ilgisayar verilerinden yararlanarak yazı hazırlayanların işi kolay. Bir sözcüğe dokununca bir döküm çıkıyor karşınıza. Yazınıza neler yarayacaksa onları seçiyorsunuz. Ama benim gibi el yazısıyla akıl arasında bir çağrışım gücü olduğuna inanıp kendini oyalayanlar, sonra da o yazıyı daktiloya çekip birtakım düzeltmelerle yetiniyorlarsa belleklerine güvenmek zorundadır. Oysa en parıltılı bellek bile unutkandır. Yazısına Divan şiirinden beyitler alıp o beyitlerin yorumundan denemeye açılan yazarların yanlışına değindiğim bir eleştiride “Bellekte Kaldığı Gibi” yazmanın sakıncalarını belirtmiştim (Cumhuriyet KİTAP, 9 Eylül 2010). Bilgisayarda Divan şiirinin ayrıntılarına girmek olanağı da var mı? Aruz ölçüsünü öğrenmek biraz da kulak eğitimini gerektirmez mi? Gene o yazımda “Dergicilik gönül işidir. Cemal Süreya gibi edebiyat insanları, özenci bir çalışmanın içinde bile olsalar, bu işin ustasıydılar” demiştim. “Özenci” sözcüğünü “amatör” karşılığı olarak kullanırken Cemal Süreya’ya haksızlık mı ediyorum, onu yüceltiyor muyum? Çünkü “özenci” bir çalışmada içten gelen bir çoşku vardır. Dergi çıkarmayı iş edinmenin alışkanlığı içinde, kişiliksiz şiirlere, yığma yazılara yer vermek işin kolayına kaçmaktır. Yeni bir şiirin izini sürmek, eskilerden gelen edebiyatı yok saymak anlamına gelmez. Tutarlı bir bağlılık içinde gelişimi izlemek, eski ile yeni arasında ilişkiler kurarak edebiyata değişik bir bakış kazandırmak gerekir. SAYFA 22 eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Bir dergi çıkarmak “Türkiye Yazıları”nın adını Cemal Süreya koymuştu. Derginin üçüncü sayısından sonra neden bütün ilişkisini kesti? Neden Ali Püsküllüoğlu da dergiden ayrıldı? Edebiyatçılar kırılgan, alıngan kişilerdir. Takım çalışmasını korumaları kolay olmamıştır. Gene de derginin 5 yıl yayımını sürdürmesi önemli bir başarıdır. Yeni yazarlar, kişilikli ozanlar, kendini anlatan edebiyatçılarla gelişme gösteren “Türkiye Yazıları” çağdaş edebiyatımızda işlevi olan bir dergiydi. Vecihi Timuroğlu’nun: “Türk edebiyatı küçük dergilerin yarattığı bir edebiyat olmuştur” sözünden yola çıkarak günümüzdeki küçük dergilerin işlevi üzerinde durmak gerekir. CEMAL SÜREYA’NIN ÖNEMİ “Küçük Oturum”un notlarını Vecihi Timuroğlu tutmuştur. Öyle anlaşılıyor ki dergicilikle ilgili dünkü sıkıntılar bugün de sıkıntı olmayı sürdürüyor. Nice emeklerle hazırlanan bir dergi yeterli satış sağlanamadıktan sonra bunca emek boşuna mı gidecektir? Bir edebiyat dergisini kimler okur? Hiç olmazsa edebiyat öğretmenlerinin, onların özendirdiği öğrencilerin okuması gerekmez mi? Edebiyata ilgi duyan daha nice çevre var. Neden dergileri izlemeye duyarsız kalıyorlar? Dergiciliğin önemli sorunlarından biri de dağıtım işinin yeterli olmamasıdır. Hem dağıtım örgütlerine yapılan ödemeler dergiyi kurtarmıyor, hem dağıtılan yerlerde dergi öne çıkamıyor. İyi satan dergiler için kurumsallaşmanın önemini belirten Ahmet Say diyor ki: “‘Varlık’ bugün bile iyi satan bir dergi. Ama hiç satmasa da batmaz. Yayınevine yaslanıyor. ‘Türk Dili’ne gelince, o istese de batmaz. Kurum izin vermez.” Bu “Küçük Oturum” üzerinden 30 yılı aşkın bir zaman geçti. Koşullar değişmediği gibi daha da ağırlaştı. “Varlık” Eylül 2010’dan başlayarak dağıtım örgütünden çekildi. Hangi satış noktalarında derginin bulunabileceğini bildiren bir duyuruyla yetindi. Ahmet Say, 30 yıl sonra, Günay Güner’le bir konuşmasında “Türkiye Yazıları”yla ilgili olarak şunları söylüyor: “Cemal Süreya, ‘Papirüs’teki deneyimlerini geliştirerek kurdu bu dergiyi. İçeriğinin canlı ve çekici olması bundandır. Cemal ayrıldıktan sonra, biz bir derginin nasıl canlı ve çekici olabileceğini kavramıştık, bu kavrayıştan ödün vermedik” (AfrodisyasSanat, EylülEkim 2010). Arkasında büyük anamal desteği olan dergiler dışında, bunca dergi nasıl yaşar, nasıl okunur, ne gibi etkileri olur? Kimi küçük dergiler “temsilcilik”lerle kendini kurtarmaya çalışıyor. Temsilciler kendi çevrelerinde etkili olarak dergiyi tanıtır, sürdürümcü bulmaya çalışırlar. Dergilerin ilan bulup gelir sağlaması da kolay değildir. Hele “Basın İlan Kurumu”, dergileri dışlamıştır. Kimi taşra dergilerinde özel tanıtımların yapılması dergiyi kurtarmaz. Bu kısırdöngü böylece sürer gider. Cemal Süreya B KÜÇÜK OTURUM Ahmet Say’ın sahipliğini üstlendiği “Türkiye Yazıları” nitelikli bir edebiyat dergisiydi. İlk sayısında “Dergicilik” üzerine düzenlenen bir söyleşi toplantısı da yer almıştı (TÜRKİYE YAZILARI, Küçük Oturum, Dergicilik, Nisan 1977). Bu “Küçük Oturum”a katılanlar: Vecihi Timuroğlu, Ragıp Gelencik (Öner Ünalan), Cemal Süreya, Ahmet Say aynı zamanda “Yazı Kurulu”nu oluşturan edebiyatçılardı. Ragıp Gelencik takma adını kullanan, aramızda “Uzun Öner” diye andığımız Öner Ünalan’ı günümüz okurları anımsamayabilir. Özellikle “Papirüs”ten bu yana yazdığı “Dil Günlükleri”yle dil devrimi süreci içinde, o devrimi üstlenerek özeleştirilerde bulunan, başta Darwin olmak üzere toplumcu düşüncenin temel kitaplarını dilimize çeviren nitelikli bir yazardı. “Yazı Kurulu” üyelerinden Ali Püsküllüoğlu “Küçük Oturum”da yer almamış. Ali Püsküllüoğlu sözlük çalışmaları başta olmak üzere, çok yönlü bir ozandı. Dergicilik deneyimi de vardı. Bu “Küçük Oturum” neden önemli? Çünkü 30 yıl önceki dergi sorunları günümüzde azalmadığı gibi artarak sürüp gidiyor. Günümüzde 200 dolayında “kültürsanatedebiyat” dergisi çıktığına göre bu sorunları yeniden gündeme getirmekte yarar var. Uygun koşullarda anamal desteğiyle çıkan kurum dergileri ya da kurumsallaşmış dergiler var. Bunların kendine geliştirerek yayımını sürdürmesine karşın, “küçük dergi” olarak nitelenen dergiler de var. KÜÇÜK DERGİ Cemal Süreya “Küçük Oturum”da küçük dergileri şöyle tanımlıyor: “Bir yayımcıya, bir koruyucuya dayanmayan, sürekli oldukları halde her zaman gününde çıkma olanağı bulamayan, kitapçıların vitrinlerinde boy gösteremeyen, az satan, hatta kimi zaman satış kaygısı taşımayan, batıp batıp çıkan, ya da biri batıp biri çıkan, para sıkıntısı içinde güçlükle yaşayabilen dergiler...” Daha “Türkiye Yazıları”nın nasıl bir gelişme göstereceği belli değildir. Ama Vecihi Timuroğlu’na göre edebiyatımızın yazgısı küçük dergilerin çabasına bağlıdır: “Türk edebiyatı küçük dergilerin yarattığı bir edebiyat olmuştur. Edebiyatın sık sık yenilik aşamasına girmesi, sürekli ataklar içinde olması, eski kültürümüze eğilme zamanı bulamadan, hep şimdiki zamandan geleceğe çıkışlar yapması biraz da bundandır.” “Küçük Dergi” deyip geçmemeli. Unutulmuş bir ayrıntıda edebiyata ışık tutan nice gerçekler vardır. Ama umursamaz bir akış içinde bütün bu gerçekler silinir gider. Küçük dergilerin en çok biriki yıllık yaşama serüveni vardır. Ahmet Say’a göre: “Tek sayı, iki sayı çıktıktan sonra batan dergiler öylesine çok olmuştur ki, ortalama hayat süresi iyice alt düzeyde: altı ay.” Ama “Türkiye Yazıları” Nisan 1977’den Şubat 1983’e kadar 71 sayı çıkma olanağı bulduğu için küçük dergi değil. ANADOLU DERGİLERİ “Değinmeler” köşesinde dergilere de değindiğim için, Anadolu’nun değişik yerlerinden gelen, umut ışığı olan nice dergi tanıdım. Kendi bölgesindeki ozanlara, yazarlara yer verdikleri gibi, adı daha yaygın yazarlardan da yararlanırlar. Örnekse GÜNCEL SANAT Alanya’da iki ayda bir çıkan “kültürsanatedebiyat” dergisi. Arslan Bayır derginin sanat danışmanı. EylülEkim 2010 sayısında başta Arslan Bayır olmak üzere, Tolga Kayasu, Abdullah Şanal, Tacim Çiçek, Hilal Erboyacı, Öner Yağcı gibi yazarlar dil sorununa ağırlık vermiş. Dil bilinci olmadan bir edebiyat dergisi varlığını sürdürebilir mi? Ama dergide yayımlanan şiirlere baktığınız zaman çağdaş şiirimizin ne kadar gerisine düştüğünü görerek üzülüyorsunuz. Bu çelişkili durumu nasıl açıklamak gerekecek? Oysa Manisa’da çıkan GEDİZ, Trabzon’da çıkan MOR TAKA gibi mevsimlik dergiler var. Orada belli bir düzeyi tutturan yazılarla, şiirlerle karşılaşıyorsunuz. Düzeyli bir dergi küçük bir olaya edebiyat inceliği kazandırabilir. İyi ozan Gonca Özmen’in evlenmesini, Şinasi’nin bir güldürüsüne gönderme yapılarak anımsatılması gibi (SİNCAN İSTASYONU, Şair Evlenmesi, Eylül 2010). Küçük dergilerde eski bir edebiyat sorununa, unutulmuş bir ozana yeni bir yorumla bakılıyor. Örnekse Ahmet Çınar, unutulmuş bir ozan Alim Atay’ı yeniden gündeme getiriyor (GEDİZ, İkinci Yeni’nin Tezgâhında Şiirler Dokuyan Ünsüz Bir Şair, Yaz 2010). Belki de bu yazıyı hazırlamamın asıl nedeni “Edebiyatın Fideliği Dergiler” üzerine düzenlenen “Özel Bölüm” ilgimi çektiği içindir (AfrodisyasSanat, EylülEkim 2010). Ahmet Say’la yapılan konuşmadan başka; Hüseyin Yurttaş’ın “Dönemeç” serüvenini anlatması, A. Kadir Paksoy’un cumhuriyet kültürünü yazın dergilerinin yaşatacağı gerçeği, Müşerref Saatli’nin dergilerin yaşadığı döneme ışık tutma çalışması edebiyat dergilerinin önemini düşündürüyor. Ahmet Zeki Muslu’nun geniş incelemesi Anadolu dergiciliğine “taşra dergisi” gözüyle bakmamak gerektiğini anımsatıyor. ARTIK TAŞRA İÇİMİZDEDİR Alıştığımız, hep yineleyip durduğumuz konular vardır. Oysa yeni bir dergi çıkarırken alıştığımız bir konuya değişik gözle bakmamız gerekecektir.Yeterli birikimle birlikte yeni bir yorum, görmeyi öğretecektir. Nitekim Bursa/Osmangazi’de çıkan “ÇiniKitap” TemmuzAğustos 2010 sayısını Sait Faik’i yeniden yorumlamaya ayırmış. Araya zaman girince, yeni koşullar oluşunca Sait Faik gibi bir öykücüye değişik anlayışlardan bakmak anlamlıdır. Vecdi Çıracıoğlu ile Fahri Tuna anılardan yola çıkarak Sait Faik’e bakıyor. Alper Akçam, öykü tadındaki yazısında, dost olmanın incelikleri üzerinde duruyor. Halide Yıldırım Sait Faik’in öykülerini “yaratılan eser ile yaratıcının ruhsallığı” üzerinden ele alıyor. Sait Faik’i alıştığımız kalıptan kurtaran daha nice yazı var. “Bir Dergi Çıkarmak” kolaymış gibi gelir. Nice zorlukları aştıktan sonra, özgün yazılarla etkili olmak gerekecektir. Çağdaş edebiyatı Anadolu’daki ozanlarla yazarlar geliştirecektir. Ahmet Zeki Muslu’nun dediği gibi “Artık taşra, insanın kafasının içinde.” Edebiyatın yarınları için umut veren dergiler Anadolu insanına güvenmemiz gerektiğini düşündürüyor. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Ahmet Say Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1076